Suçlu Kim?..

Hatice İNTAÇ

Soğuk ve yağmurlu bir döneme girdik. Beşparmak’ların zirveleri az da olsa beyazı gördü. Güneş arada biri yüzünü gösterse de hava buz gibi. Arada fırtına şeklinde esen rüzgâr, soğuğun şiddetini daha da artırırken dallarda kalmış son yaprakları da keyfince savuruyor. Her gün erken saatlerde uyanan kargaların, kuşların sesi çıkmıyor artık. Kim bilir hangi saçak altlarına, hangi kuytulara sığındılar. Mevsimin gereği bu; soğuk da olacak, yağmur da!  Kurak bir yazdan sonra beklenen de bu değil mi zaten? Ama ne yazıktır ki suyu değerlendiremediğimiz, heba ettiğimiz bir yana, yağmur sonrası olağan hale gelen sel baskınlarından dolayı yağmurdan da korkar olduk. Her sabah yerel televizyon kanalarının ve Türkiye’nin haberlerini dinlemek alışkanlığım oldu. Emekliliğin bir iyi tarafı da bu galiba! İşe gitmek gibi bir telâşınız yok nasılsa. Vaktiniz bol. Yine de bazen dinlemek istemiyorum; çünkü dinledikçe içim kararıyor, moralim bozuluyor. Son zamanlarda fark ettim; haberleri dinlerken dişlerimi sıkıyorum. Sinirden olsa gerek! . Eskilerin bir sözü geliyor aklıma dişlerimi sıktıkça. Onlar bir sıkıntı, bir sorunla karşılaşanlara “dişini sık” derlerdi. Sabırlı ol, sabret anlamındaydı bu söz. Ben o sözü bugüne uyarlayamıyorum nedense. Neye sabır! Nereye kadar sabır!. İnsan sabır taşı olsa çatlar memleketin bu hallerine. Ben de korkarım ki çatlamadan önce dişlerimi kaybedeceğim. Son zamanlarda eylemsiz günümüz yok. Bir gün öğrenciler, bir gün narenciyeciler, bir başka gün hayvan yetiştiriciler, öğretmenler haklarını aramak için eylemde. Hükümettense onlara yanıt bile yok. Bu nasıl bir duyarsızlıktır anlamak zor. Düzgün işleyen bir sektör kalmadı mı artık bu ülkede? Geçenlerde yerel kanalların birinde rastladığım turizmle ilgili bir konu ilgimi çekti. Ülkemizdeki turizmle ilgiliydi. Turizmin bir ülkenin kalkınmasında ne kadar büyük rolü olduğu ve maalesef bizim ülkemizde gerçek anlamda bir turizm olmadığı anlatılıyordu. Gerçekten de turizmin kelime anlamına bile uyacak bir turizm sektörü var mı adamızda? Avantajlı bir konumu olan bu coğrafyada maalesef ki gerçek anlamda bir turizm yok. Bir yeri görme, tanıma, dinlenme, eğlenme ve buna benzer amaçlarla yapılan geziler diye kısaca tanımlayabiliriz turizmi. Hangi amaçla olursa olsun turizm, bir ülkenin, bir ulusun kültürünün tanınmasında büyük rol oynayan ve ülke ekonomisine büyük katkı sağlayan önemli sektörlerden biridir. Doğal güzellikleri, iklimi, tarihi eserleri, denizi, kumsalı ile turizme çok uygun bir yer olmasına rağmen ne yazık ki ülkemizdeki turizm bu amaçlara yönelik değildir. Bizde daha çok kumar turizmi vardır!.  Kültürümüz, tarihimiz,  doğa güzelliklerimiz gelenleri ne yazık ki pek ilgilendirmiyor. Ne kadar acıdır ki dışarıdan bakanlar KKTC ni artık kumarhaneler, bet ofisler,  gece kulüpleri ve uyuşturucu ile özdeşleştiriyorlar. Özellikle yıldan yıla sayıları artan casinolar, küçücük adamızda ancak belli kesimlere menfaat sağlarken, yerli halkı her gün biraz daha perişan ediyor ama bu kimin umurunda! Güya yirmibeş yaşın altındakiler, öğrenciler ve yerliler giremezmiş oralara. Lâf!. İçerdekilerin büyük çoğunluğu yerliler. Girerken hiçbir kontrol yok. Niye olsun ki?. Biraz sonra soyup gönderecekler ya asık suratlarla!. Güzelyurt’tan, Lefkoşa’dan  çıkıp gidiyorlar.Geç saatlere kadar kaldıktan sonra yorgun ve dumanlı kafalarla bir de araba kullanıyorlar.Kazalar öyle boşuna olmuyor yani!. İnsan bir hataya düşmeye görsün, arkasından çorap söküğü gibi diğerleri de gelir. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin bile başa çıkamayıp 1998 de aldığı kararla kapattırdığı kumarhaneler KKTC ne taşındı. Ancak ne acıdır ki turizme katkı diye açılan casinoların diğer turizm sektörlerine katkısı olmadığı gibi; zamanla bağımlılığa dönüşen bu alışkanlık maalesef aile hayatını da sosyal hayatı da çıkmazlara soktu. Bunun bir diğer olumsuz ve gurur kırıcı yönü daha vardır ki o da, söz konusu olan bu mekânlarda bile yerli halkın üçüncü sınıf vatandaş muamelesi görmesidir. Normal zamanlarda sorgusuz sualsiz içeriye aldıkları insanları özel gecelerde çeşitli bahanelerle casinoya almıyorlar. Gerçekliğinden emin olduğum duyumlara göre geçtiğimiz yılbaşı akşamı beş yıldızlı otellere ait casinolara giden yerlileri, o akşam otel müşterilerimizden başkası casinoya giremez diyerek içeriye almadılar, gerisin geriye gönderdiler. Peki de diğer zamanlarda niye alıyorsun diye soran yok mu? Bunun suçlusu kim?. Oralara gidenler mi?  Memleketi ve insanımızı bu hale getirenler mi?.