ANKARA - Tuğrul Çam Suriye'de Esed rejimine yönelik olası bir müeyyide için bugüne kadar Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin karar alması gerektiğine işaret ediliyordu. Daimi üyelerinden birinin veto etmesi halinde Konsey'den karar çıkamıyor. Daimi üyeleri ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve Çin olan Güvenlik Konseyi'nde son kimyasal saldırının ardından Rusya vetosu ihtimali nedeniyle diğer seçenekler konuşulmaya başladı. Diplomatik çevrelerde, BM Güvenlik Konseyi'nin Suriye'de yaşanan bunca şeye rağmen yine bir karar çıkartamaması halinde, "uluslararası toplumun sorumluluk taşıyan duyarlı ülkeleri"nin işlenen insanlık suçları karşısında bir araya geleceği ve "gereken adımların" böylece atılacağına işaret ediliyor. Suriye'ye duyarsız kalamayacak ülkelerin fazlalığının altı çizilirken, "Sadece Suriye'nin Dostları Grubu içinde 138 ülke var. Bunların büyük çoğunluğu da maddi ya da manevi destek verecektir" yorumu yapılıyor. Aslında Türkiye'nin öncelikli beklentisinin, BM heyetinin Şam'da yapılan kimyasal saldırıyla ilgili araştırmasının sonuçlarının çıkması, hemen ardından sorumlularının cezalandırılması ve yaşanan vahşetin durdurulması için BM Güvenlik Konseyi'nden bir karar çıkması olduğu biliniyor. Ancak AA'ya konuşan üst düzey bir Türk yetkili, "Biz aslında bunun ötesinde bir hareket istemiyoruz ama böyle bir karar çıkmazsa da elimiz kolumuz bağlı durmayacağız" ifadesini kullanarak Türkiye'nin kararlılığına vurgu yaptı. Diplomatik kaynaklar, Türkiye'nin bugüne kadar yürüttüğü temaslarda da çok sayıdaki ülkenin aynı kararlılık içinde olduğuna vurgu yaptı. "Uluslararası toplumun sorumluluk taşıyan duyarlı ülkeleri"nin nasıl bir yol izleyeceği ise daha sonra belirleneceğini belirten yetkililer, "Şimdi önemli olan BM Güvenlik Kurulu'ndan bir karar çıkmaması keyfiyetinin, Esed için bir zırh haline gelmeyeceğinin artık açıkça ortaya konmasıdır" diye konuştu. Bosna ve Kosova örnekleri Suriye konusunda özellikle Rusya'nın pozisyonuna atıf yapılırken, bir taraftan da son günlerde uluslararası çevrelerde Bosna ve Kosova örnekleri dillendirilmeye başladı. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, geçen hafta çıktığı Avrupa turu sırasında İngiltere'de BBC'ye verdiği mülakatta, "Bosna'da, Srebrenitsa'da yapılanlar şimdi de yapılmalı. Bosna'da, bu insanlık suçuna son vermek isteyen ülkelerle birlikte hareket edildi" dedi. Uluslararası toplumun karar alamaması nedeniyle, Bosna'da 1995 yılında Sırplar'ın Müslüman halka uyguladığı soykırım ve yaşanan katliam durdurulamamış, NATO kuvvetlerinin Srebrenitsa'da yaşanan soykırım ve ikinci Markale Pazar Yeri katliamının ardından Sırp Ordusu'na ait önemli hedefleri bombalaması, Bosna'nın kurtulmasında ve savaşın sona ermesinde önemli rol oynamıştı. Askeri müdahale seçenekleri Bosna ve Kosova örnekleri konuşulurken, olası bir askeri müdahalenin ne şekilde yapılacağı da tartışılmaya başladı. "BM denetçileri rapor sunmadan herhangi bir müdahele olmaz" diyen TEPAV araştırmacısı Nihat Ali Özcan'a göre, bir askeri müdahale olursa, bu çok uzak mesafadan füzelerle yapılacak bir saldırı şeklinde gerçekleşecek. Özcan, "Hava kuvvetlerinin kullanılması ihtimali biraz daha düşük. Hedefsel olarak daha çok Esed'in komuta kontrol merkezleri hedef alınacaktır" diyor. Özcan, en kötü senaryo olarak ise yine kimyasal silah konusuna dikkat çekiyor: "Burada Batılı ülkelerin en büyük endişe edeceği konu kimyasal silah depolarıdır. Kimyasal silah depolarının aktif hale gelmesi hem psikolojik, hem çevre hem de güvenlik sorunu yaşatacaktır. Batılı ülkeler bu konuda ihtiyatlı davranacaklardır. Esed'in kimyasal silah depolarının kontrolünü kaybetmesi ise en kötü senaryodur." Kosova örneğini hatırlatan Ankara Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Çağrı Erhan ise Kosova'da BM'nin karar alamaması nedeniyle NATO'nun devreye girdiğini, Suriye'ye de benzer bir NATO harekatı düzenlenmesi halinde bunun sonrasının çok önemli olduğunu şu ifadelerle vurguluyor: "Eğer NATO içerisinde bir hareket yapılıcaksa hedefin ne olduğunu iyi belirlemek gerekiyor. Esed devrilirse Kosova'dakine benzer bir çok uluslu güç konuşlandırılacak mı? Benim kanaatim eğer NATO kapsamnıda bir harekat gerçekleştirilirse ve arkasından da bir kara harekatı ile çok uluslu bir gücün konuşlandırılması söz konusu olmazsa o zaman Suriye'de istikrarsızlık çok uzun süre devam eder. Buna Suriye'nin Lübnanlaşması bile diyebiliriz. Dolayısıyla bu harekatın mutlaka sonrası ile beraber planlanması gerekiyor." Ürdün'deki askeri toplantı Bütün bunlar tartışılırken, Ürdün'de bazı ülkelerin üst düzey askeri yetkililerinin bir araya geleceğine dikkat çekildi. Suriye'nin Dostları'nın "çekirdek grup" ülkeleri arasında yer alan kimi ülkelerin askeri yetkililerinin katılacağı toplantının aslında çok önceden planlandığı ancak son kimyasal saldırının ardından haliyle bu konunun da gündeme geleceği kaydedildi. Toplantıda Ürdün'ün yanı sıra ABD, Fransa, İngiltere, Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye'nin temsil edileceği belirtiliyor. Üst düzey bir yetkili, toplantıya Türkiye'den Genelkurmay Başkanı Necdet Özel'in değil, onun yerine orgeneral seviyesinde üst düzey başka bir askeri yetkilinin katılacağını söyledi. Aynı yetkili, "Bu, bir harekat planının kararlaştırılacağı toplantı değil. Bu toplantı, çeşitli senaryolar üzerinden görüş alışverişi yapılacak bir toplantı" diye konuştu. Ürdün Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada, "Bazı dost ve kardeş ülke genelkurmay başkanlarının gelecek günlerde Ürdün'de bir araya geleceği" bildirilmiş, “Ancak iddia edildiği gibi toplantının ana gündem maddesi Suriye olmayacak. Toplantıda güvenlik ve bölgesel konular ele alınacak” denilmişti.