Tabut ile uğurlamak olmadı

Oshan SABIRLI

Olmadı, Ne bize ne ona yakışmadı bu son. Gönül arzu ederdi ki cüppesi ve diploması ile uğurlayalım Osman’ı. Daha hayatının en başında, aşkı, hüznü, başarıyı, dargınlıkları ve hayatın diğer tüm olgularını farklı renkleri ile yaşaması gerekiyordu. O, Kıbrıslı bir Türk değildi belki ama ne fark eder ki? Biz üzerimize düşen görevi başaramadık. Nijeryalı olsa veya Kıbrıslı Rum olsa ne fark eder? Onun için bu film, bu hikaye acı sonlandı. Artık Kıbrıs denilince bir kez daha bir çok kişi nefret ile bakacak bu coğrafyaya. Biz kendimizden nefret edecek miyiz peki? Aciz devletin sahip çıkamadığı, basına yansıyan bir trajik ölüm ile tanıdık onu. Hikaye farklı farklı işlendi. Otopsi denilen kelimenin iğrençliğinde tabuta konuldu. En acı şekilde ailesine gönderildi. Bu ülkenin en önemli gerçeklerindenken uyuşturucu, narkotik köpeklerinin başarıları, ihbarlar ve mahkeme koridorlarında elleri kelepçeler ile bağlı gençlerin hikayeleri ile dolu bir ülkede yaşıyoruz. Aciziz. Daha Osman gibi yüzlercesi var bu topraklarda. Ondan biraz daha şanslı olanlar onlar. Belki en iyi arkadaşınızın oğlu, belki sizin oğlunuz, kardeşiniz, komşunuz, çalışanınız hatta yan komşunuz… Her sabah selam verdiğiniz, her akşamüzeri vedalaştığınız birileri belki de uyuşturucu batağındaki. Tıpkı devlet gibi, tıpkı benim, sizin gibi farkında değiliz nerede olduğumuzu. Çünkü onlarda etten kemikten. “Gözleri kızarır, donuklaşır, agresifleşir” şeklindeki sözde uyuşturucu etkilerini anlama yöntemleri de yetersiz hani… İnsan “akılları ile dursalar..”, “aile yeterince iyi eğitim vermiş olsa gerek...” şeklinde cümleler kurmak istiyor ama yanlış, Eksik, biliyoruz bu gerçeği. Bir gün daha döndü ve yine torbalar dolusu uyuşturucunun, adını bile duymadığımız farklı farklı maddelerin geçiş noktasında canımız yandı. Biz bugün de hiçbir şey yapamadık. 2 gram, 3 gram şeklinde yakalanan tutuklanan gençleri büyük iş başarılmış gibi afişe edip, kapkara yüreklerimizi adeta aklamaya “iş yapmışız gibi” göstermeye çalışıyoruz. Olmadı. Osman 24 yaşındaydı. İç Mimarlık öğrencisiydi, hatta 1-2 ay sonra ailesine, gerçek evine ve yeni bir hayata kavuşacaktı. Keşkeler yetersizken, kapılar arkasında nelerin olduğunu bilemediğimiz, hayatları kararan prırıl pırıl gençleri göremediğimiz, sahiplenemediğimiz bir hafta daha geçti. Daha bir çok hikaye yaşanıyor bu topraklarda. Gannavuri, esrar, bonzai, extacy, bally ve neler neler. Aciz kaldık. Nedeni ne? Neden kullanıyorlar? Neden önleyemiyoruz? Uyuşturucu ile mücadele birimi? Polis birimi? Sağlık birimi? Aile birimi neden yetersiz? Sorular arka arkaya sıralanırken şu küçücük adada tüm mekanizmalarımızın sakatlığı gün yüzüne çıkıyor. Mutsuz bir gençlik büyütüyoruz. Mutsuz ailelerin mutsuz nesilleri ile daha da zor yarınlara ilerliyoruz. Osman için geç kaldık. Ama kendi çocuklarımız, kendi geleceğimiz için şimdi mücadele hatta savaş zamanı.