Asalım mı? Keselim mi? Yoksa destek mi verelim?
Rahmetli babam oğlum, bak kulağında küpe olsun. Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir derdi. Elektrik de, sizi fena tepeceğim. Ya tedbir alın, yada tepme sonrasında yaşananlara şikayet etmeyin derken, gülüp geçtik. Şimdi ise klavye kahramanlığına soyunup, bizi ‘Çıkmaz Sokağa’ götürüp ne haliniz varsa görün diyenler yerine, o çıkmaz sokaktan kurtarmak isteyenlere veryansın ediyoruz.
GÜNEY’DEN ALDIK YAN GELİP YATTIK
Adalet ablayı sinirlendirip, kalp krizi geçirtmeden, ‘Adalet Terazisini’ eşit tutarak biraz nostalji yapalım. 1994 yılına kadar elektrik ihtiyacımızı Güney Kıbrıs’tan, bir kısmınıda, Nuh zamanından kalma, 1970’lı yılların ilkel santralleri ile karşıladık. Tabi Güney’den beleş elektrik alırken, bizimkiler yan gelip yattı. Ama halk o elektriğin bedelini devlete ödedi. Ama Halk olarak hesap sormadık.
AKSA İLE İLK YILLAR ELZEMDİ AMA SONRA?
1990 yılında, Türkiye’nin desteğiyle, 125 milyon dolarlık, 60 ve 120 megawat gücünde iki üniteden oluşan santraller kurduk. Güney Kıbrıs, 1996 yılında bize verdiği elektriği tamamen kesti. Teknecik yetersiz kalınca, 2003 yılında, Aksa ile yapılan protokol çerçevesinde dolar bazında, Kiralama ve Hizmet Alımı modeliyle, Kalecik Elektrik Santralı devreye girdi. 2004 yılında Annan Planı çerçevesinde inşaat patlaması yaşanınca 2005 ve 2006’da Kalecik’te kapasite artırıldı.
Aksa ile belki ilk zamanlarda elzem olduğu için yapılan anlaşama, daha sonra siyasilerimizin anlaşılmaz tutumu nedeniyle iyileştirilmeyince, ayrıca Kıb-Tek’e de yatırım yapılmayınca ‘Ebemizin damını’ gördük. Kıb-Tek’in koluna bağlanan İspahonun (İp) düğümü, daha sonraki hükümetler tarafından gevşetilmeyince ‘Ceryan’ önce halkı, sonrasında da 0.98’e halka sattığı elektriği Aksa’dan 1.80 civarında alan Kıb-Tek’i fena teptı.
PROTOKOLLERE RAĞMEN JENERATÖR ALMAYANLARI SORGULADIK MI?
Devam edelim. Çıkmaz sokaktan bu şekilde çıkılamayacağını bilen Kıb-Tek yetkilileri, birçok kez hem Aksa’nın, 2023 tarihinde bitecek sözleşmesi nedeniyle, hemde pahalı üretime neden olan fosil yakıttan kurtulup, daha ucuza mal etmeyi düşündüğü gaza dönüştürülen santrallerin alımı için ihaleye çıkma teklifinde bulundu. Hatta bu konuda, bazı iş adamları biz gaza dönüştürülebilen 4 jeneratör alalım. İster yap işlet devret modeline göre, yada uzun vadeli kredilendirmeye göre bunu Kıb-Tek’e verelim dedi. Ama hiçbiri olmadı. Son olarak, El-Sen Başkanı Kubilay Özkıraç, Ekonomi Bakanı Hasan Taçoy ile bu konuda protokol imzaladı. O da ‘Mafiş Kurban’ meselesine kaynayıp gitti. Haaa santral alımından neden cayma oldu derseniz, bırakın onu söylemeyeyim. Onu, Sunat Atun’un açık yüreklilikle söylediği, gelen vurdu. Giden vurdu. İhaleler yüz güldürdü açıklamasında arayın.
KIB-TEK DENİZ YEMEYEN DOMUZ !..
Sunat Atun’un açıklamasına ek yaparak, haberlerini yaptığım bazı şeyleri size söyleyebilirim. Örneğin, çok kullanana az yazan. Az kullanana çok yazan, bu nedenle ambarda ömür törpüleyen Manas saatlerden bahsedebilirim. Veya sözleşmedeki bir maddenin diğerini, diğer maddenin bir sonrakini ortadan kaldırdığı, en sonuncu maddenin de bir kişiyi işaret ettiği, 130 dolar cıvarında alınacakken, haberler sonrasında yeniden açılan ihalede, 90 dolar civarına inen akıllı saatlerdende söz edebilirim. İsterseniz, Acapulco’da özel bir odada, bir iş adamının, devletin en üst katmanındaki birisi ve bir bakan- bakmayan ile yendiği yemek sonrasında çıkılan bir ihale sonrasında cep yapılan ihaleden de bahsedebilirim. Hatta Detay’ın manşetinden de verdiğimiz, Girne’nin en güzel yerindeki rezidanstan da söz edebilirim. Ve bu alangirli işler nedeniyle bu duruma geldiğimize de vurgu yapabilirim
KÜP İÇİNDEKİ BAL PARMAK İLE DEĞİL KEPÇE İLE MİDEYE İNDİRİLDİ
Neyse, birilerinin, küp içindeki balı parmak ile değil, kepçe ile mideye indirmesini geçtim. Elektrikte Türkiye ile entekre olalım. Hem yenilenebilir enerji alanımız da çoğalır deniyor. Buna, Güney Kıbrıs’ın AB üyesi, Kuzey’in de yaşar ne yaşar ne yaşamaz olduğundan ‘olmaz be annem’ dedik. Bence yenilenebilir enerji dağarcığımız kısıtlı. Güneş’in 10 ay tepemizde lingiri oynadığı bu ülkede dağarcığı genişletme çalışmaları, uzmanlara görev verilerek nasıl yapılacağı araştırıldımı? Yoksa seçim, koltuk kavgasından buna fırsat mı bulamadık?
DENİZ BİTTİ YA FANOZ YADA IŞILDAK
Sanayi Odası, Esnaf Sanatkarlar, Ticaret Odası ‘Deniz bitti’ arkadaşlar. Dibe vurduk diyor. El-Sen başkanı Kubilay Özkıraç’ın aylardır bir yerlerini yırtıp başına takke olarak geçirirken, işaret ettiği yere geldik. Kıb-Tek’i kurtarmak için halkı çok zarıncatmayacak bir zammın kaçınılmaz olduğunu herkes dile getiriyor. Ya kurtuluş için ölçülü zam, yada karanlık ve aydınlanma için ‘Fanoz’ veya ‘Işıldak’ deniyor. Evet elektriğe gelecek zam, tepeden tırnağa her yeri çok sarsacak. Özellikle dar gelirli ile asgari ücretlinin belini bükecek. Ev kirası, şu bu derken bu yükün altından kalkmaları çok zor olacak. Sosyal devletler bu durumda vatandaşına el uzatır. Bizimkisi de pekala onlar adına yapacağı bir takım iyileştirme ile yardımcı olabilir. Uzmanlar tecavüz kaçınılmazsa ve karşı koyarsanız hayatınız tehlikeye girecekse, hayatınızı kurtarmak için o tecavüzden zevk almaya bakın der. Halk olarak bizde fazla acı duymamak için zam kazığını nasıl küçülteceğimizi ve zeytin yağına bulayacağımızı düşünmemiz gerekir.
HAK EDENLERE NEDENSE GEREKLİ DEĞERİ VERMİYORUZ
Bizler, halk olarak nedense, hak edene değil, hak etmeyen değer veriyoruz. Halk yararına iyi işler yapmaya çalışanlar ile kendi cebini veya kariyerini düşünmekten öte iş yapmayan siyasetçi ile üst düzey bürokratı ayıramıyoruz. 4’lü koalisyon döneminde Kıb-Tek’i 11 milyon artı ile devreden Tufan Erhürman ile Ekonomi Bakanlığı döneminde görevi sona erene kadar kurumu hep artıda tutan ve artı ile devreden Sunat Atun gibi siyasileri ayrı kefede tutmak gerekirken, bir muka yaramayanı yeniden seçerek baş tacı, yapıyoruz.
ASALIM MI ? KESELİM Mİ? YOKSA ALKIŞLAYARAK DESTEK Mİ VERELİM?
Türkiye’de bile elektrik 2.25 olduğu dönemde bizde gelinen duruma bir çıkış yolu arayan, Kıb-Tek Genel Müdürü Gürcan Erdoğan’ı ve Sunat Atun’u evire çevire dövmeye çalışıyoruz. Ama bizim su akmayınca Tısss diyen çeşmenin aksine, kurumu, bu noktaya getiren siyasilere Tısss bile demiyoruz. Durum Kritik, değneğin iki tarafı da muklu, hamhumcular, iş bilmezler, umursuzlar kurumu bu duruma getirdi diyerek, açık yüreklilikle suçlayan ve çıkış yolu arayan Sunat Atun’u, hep beraber asalım mı? Keselim mi? Yoksa halk adına iyi şeyler yapmaya çalıştığı için alkışlayarak destek mi verelim? Gelin önce buna karar verelim.
Rahmeti çiğnememek için kaçıyorum
Günün birinde bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaktadır. Elbette yağmur yağdığı vakit ya koşulur, ya da bir yerlere sığınılır. Nasreddin Hoca da yağmurun yağışını ve sokakların yalnızlığını pencereden seyrederken bir de bakar ki yağmurdan kaçan bir adam…
Hoca biraz dikkatli baktığında bunun bir komşusu olduğunu anlar ve pencereyi açarak;
"Komşu, komşu, utanmıyor musun, niçin Allah'ın rahmetinden kaçıyorsun?" deyince adam koşmayı bırakır ve yavaş yavaş evine doğru gider.
Bu arada adamın da ıslanmadık yeri kalmaz. Ertesi gün hava yine yağmurludur. Bu defa Hoca Efendi alışveriş için sokağa çıkmıştır. O, işini bitirip de hızlı adımlarla evine doğru giderken bir gün önceki komşusunun evinin önünden geçer.
Bu sefer komşusu; "Hoca Efendi, Hoca Efendi, sen dün bana 'Allah'ın rahmetinden kaçılmaz. ' demiştin; bak şimdi kendin kaçıyorsun." deyince,
Hoca komşusuna doğru döner ve;
"Be adam! Ben Allah'ın rahmetinden kaçmıyorum, Allah'ın rahmetini çiğnememek için koşuyorum." der.