Ulusal Birlik Partisi, dün akşam varoluş ve özgürlük mücadelesi lideri Dr. Fazıl Küçük’ün ölümünün 35’nci, Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın ölümünün 7’nci yıl dönümü dolayısıyla anma ve konferans düzenledi.
“Dr. Küçük ile Rauf Denktaş’ın mücadeleleri ekseninde Kıbrıs konusuna bakış ve alternatif çözüm modelleri” konulu etkinlikte, Üçüncü Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Ulusal Birlik Partisi Genel Başkanı Ersin Tatar, Dr. Fazıl Küçük’ün oğlu Mehmet Küçük, Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın müsteşarı, Üçüncü Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun görüşmecisi Ergün Olgun konuşmacı olarak katıldı.
Lefkoşa Sanayi Bölgesi’ndeki Sanayi Odası toplantı salonunda saat 18.30’da halka açık olarak gerçekleştirilen etkinliği bazı UBP milletvekilleri, UBP’li bürokratlar, Belediye Başkanları ile UBP’liler ve ilgili vatandaşlar izledi.
OLGUN: “DENKTAŞ’IN BAŞARILARINA TEMEL TEŞKİL EDEN…”
Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın müsteşarı, 3. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun görüşmecisi Ergün Olgun konuşmasında düşüncelerini “Denktaş ve Küçük’ün bıraktığı miras, ilkeleri ve gelmiş olduğu nokta ne”, “Müzakere sürecinin bunlarla ne kadar ölçüştüğü, eksikliklerin neler olduğu” ve “Bundan sonraki süreçle ilgili ipuçları” olmak üzere 3 başlık altında aktardı.
Denktaş’ın donanım ve başarılarıyla ilgili bilgiler de veren Olgun, Denktaş’ın başarılarına temel teşkil edenin çok güçlü milli bir şuura sahip olması, batılı bir hukuk eğitimi almış olması, batı kültürü ve dilini ve onları nasıl etkileyeceğini çok iyi bilmesinden kaynaklandığını söyledi.
Denktaş’ın çok iyi bir savcı ve dava avukatı olduğunu, milli davasını nasıl savunacağını, müzakere tekniklerini çok iyi bildiğini ifade eden Olgun, Denktaş’ın hitap kabiliyeti, ve mizah gücünün büyük olduğunu anlattı.
“MÜZAKERELER GÜÇLE İLGİLİ”
Müzakerelerin güçle ilgili olduğunu, güçlü olanın kazandığını belirten Olgun, Denktaş’ın Türkiye’yi Kıbrıs meselesiyle ilgili arkasına alarak, alternatif yaratarak ve toplumu ortaya koyduğu vizyon çerçevesinde birleştirerek gücünü artırdığını kaydetti.
Müzakere masasına özgüvenle “hayır” diyebilmenin de Denktaş’ı başarılı kılan diğer bir unsur olduğunu belirten Olgun, Denktaş’ın hangi argümanları hangi zeminde savunacağı konusuna ilkeler ortaya koymasıyla da başarılı olduğunu anlattı.
Dr. Küçük ile Denktaş’ın neler başardıklarıyla ilgili de görüşlerini ifade eden Olgun, çağdaş, demokratik, laik, Kıbrıs Türk Kimliği ve Türklük şuurunun oluşmasını sağladıklarını söyledi.
“KKTC İLE MÜCADELEYİ TAÇLANDIRDILAR”
“Denktaş ve Küçük’ün özetle, TMT altyapısının oluşturulması, 1960 anayasasında siyasi eşitlik, Türkiye’nin garantörlüğü, dağınık yerleşim birimlerine rağmen birlik ve mukavemet gücü, nüfus mübadelesi, Kıbrıs Türk halkının hak ve tezlerinin altının doldurulması, fiziki , askeri ve psikolojik mukavemet altyapısı oluşturulması gibi başarılarını” da sıralayan Olgun, KKTC’nin kurulmasıyla Akdeniz’de yeni bir coğrafya oluşturulmasıyla da mücadeleyi taçlandırdıklarını vurguladı.
Müzakere sürecinin nasıl oluştuğuyla ilgili teknik ilgiler de veren Olgun, sürecin şartları ve amacını da aktardı.
BM’nin 186 sayılı kararıyla adada siyasi eşitsizlik yarattığını, bu kararın değiştirilmesi gerektiğini ifade eden Olgun, BM’nin kendi içinde tutarsızlık yaşadığını, BM Barış Gücü’nün adada sadece Rum tarafını kabul ettiğini, İyi Niyet Misyonu’nun ise adadaki statükoyu değiştirmek istediğini anlattı, teknik bilgiler verdi. Olgun, Güvenlik Konseyi’nde her ülkenin farklı menfaatler taşıdığını, dolayısıyla karar almanın ne kadar zor olduğunu kaydetti.
“ADADA FEDERAL ÇÖZÜME ULAŞMAK NİÇİN MÜMKÜN DEĞİL…”
“Adada federal bir çözüme ulaşılmasını niçin mümkün görmediğiyle” ilgili görüşler de aktaran Olgun, yetki paylaşımı unsuruyla Rum tarafının adayı Elen adası yapma hedefinin örtüşmediğini, federasyonun ancak iki taraf da çok ihtiyaç duyarsa kurulabilir olduğunu, nüfus dengesizliğinin çoğunlukçu bir sistem arayışına girilmesini getirdiğini ve bunun siyasi eşitliği ortadan kaldırdığını anlattı. Olgun, iki taraf arasında ekonomik denklik ve güven eksikliği olduğunu da söyledi.
1963’den bu yana yaşadıklarının Kıbrıs Türk halkında bıkkınlık, seçeneksizlik, güçsüzlük, haklıyken kendini haksız görme gibi psikolojik etkiler yarattığını anlatan Olgun, bununla mücadele etmek gerektiğini kaydetti.
“MÜZAKERE SÜRECİNDEN KURTULMAK GEREK”
Olgun, müzakere sürecinden kurtulmak gerektiği, Federal çözümün Kıbrıs Türk halkı için ölüm olduğunu da iddia ederek, bir yol haritası belirlenerek KKTC’nin ekonomik ve yönetsel olarak güçlendirilmesi gerektiğini belirtti. Olgun, KKTC gerçeğinin normalizasyonu yönünde çalışmalara da ihtiyaç duyulduğunu söyledi.
KÜÇÜK: “VERİLEN MÜCADELEYİ TARİH YAZACAK, TAKDİR HALKA KALACAK”
Dr. Fazıl Küçük’ün oğlu Mehmet Küçük de konuşmasında, Olgun’un bazı söylediklerine katılmadığını ama polemiğe girmek istemediğini, Küçük ve Denktaş’ın bazen bir birini tamamladığını ancak “iki ayrı karaktere sahip iki ayrı kişi” olduklarını belirtti. Küçük, verilen mücadeleyi tarihin yazacağını, takdirin topluma kalacağını söyledi.
Mehmet Küçük, mücadelenin 1931 yılında başladığını, o yıllarda Dr. Küçük’ün İsviçre’de tıp eğitimi alırken köşe yazıları yazarak adaya yolladığını o zamanlar Kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş’ın 7 yaşında olduğunu anlattı.
“ÜLKE SİYASİ VE EKONOMİK OLARAK KÖTÜ DURUMDA”
Kıbrıs Türk tarihindeki dönüm noktalarıyla ilgili bilgiler veren Küçük, Kıbrıs Türk halkının şu an milli mücadelede iyi bir noktada olmadığını, maddiyatçı, kişisel çıkarların ağır bastığı bir durumda olunduğunu, belirsizlik ve umutsuzluk olduğunu kaydetti. Küçük, ülkenin ekonomik ve siyasi olarak da kötü durumda olduğunu söyledi.
Acısını çeken bir olarak federasyon istemediğini kaydeden ve B Planı’nın ne olduğunu soran Küçük, artık birisinin çıkıp cesaretle federal ortaklık olamayacağını ortaya koyması gerektiğini kaydetti.
“AVCUMUZ AÇIKSAYDI GENE AÇIK…”
Küçük, “KKTC’yi kurduk devam mı ettireceğiz, güzel bir devlet kurduk ama bizim K.T. Federe Devletimiz vardı zaten, ne farkı oldu. Başladığımız ve geldiğimiz noktaya bakmak lazım. Güvenlik ekonomi Türkiye’nin elinde, avcumuz açıksaydı gene açık. KKTC olarak her yönden kendi ayaklarımızın üzerinde durmamız lazım. Kim sağlayacak bunu, var mı bir planımız. Okullarının kırılan camlarını, bozulan klimaların tamirini bile elçilikten bekliyoruz. Başarı mı bu….” diye konuştu.
Alternatiflere bu ülkeyi yönetenlerin ve Türkiye’nin oturup karar vermesi gerektiğini kaydeden Küçük, ancak federasyonun olamayacağı, olsa da yaşayamayacağı görüşünü ifade etti.
Küçük, kızı Esen Küçük’ün 15 Ocak’ta Dr. Küçük’ün AKM’de gerçekleştirilen anma törenindeki konuşmasını da okudu.
Dr . Fazıl Küçük’ün torunu Esen Küçük, törendeki konuşmasında, Dr. Fazıl Küçük’ün yaşamını sürdürdüğü günlerden bugünlere şartlar değişmiş olsa da özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinin hala baki kaldığını söyleyerek ve bu mücadelenin her millet için baki olduğunu, bu yolculukta sürdürülecek zamanın o milletin var olma süresiyle eşdeğer olduğunu ifade ediyor.
Bu yolculuğun ışık tutanının, yol gösterenin ise “lideri” olduğunu kaydeden Esen Küçük, bir yazarın “lider nedir” yazısında “her mücadelenin doğal bir lider yarattığını, liderlerin atamayla, delege desteğiyle olunamayacağını, ölseler de hala adlarının unutulmadığını ve bu yolculuğun sonsuz olduğunu” dediğini söyledi.
Dr. Fazıl Küçük’ün, bağımsızlık mücadelesini bir topluma aşılamayı, harekete geçirmeyi görev edindiği için Kıbrıs Türk toplumunun lideri olduğunu kaydeden Esen Küçük, bu mücadelenin bir millet hayatta kalsın, İstiklal Marşı’nı okuyabilsin, özgürce dilini konuşabilsin diye verildiğini belirtti.
Bu mücadelenin bir odada oturarak verilemeyeceğini dile getiren Esen Küçük, şunları kaydetti:
“İnançsız çaresiz bir topluma umut verebilmeliydi bir lider, göğsünde iman ve inanç milletine sahip çıkmaya hazır, hiçbir dayatmaya boyun eğmeyecek bir toplum yaratıldı ve bu toplum kendi liderini kendisi seçti. Bu lider sayesindedir ki bir avuç insan bir karış toprağa sarıldı. Bir toplum liderine olan inancını ve bağlılığını ne zaman kaybederse o zaman gerilemeye ve yozlaşmaya mahkumdur. İşte o zaman kültürel ve manevi kayıplar, toplumda bölünmeler, huzur bozan örgütler ve ırkçılık ortaya çıkar.”
Liderlerine sahip çıkma başarısının bir ülkenin gençlerinin doğru eğitimi ve yüreklerinde taşıdıkları millet sevgisiyle mümkün olduğunu ifade eden Esen Küçük, törende “Bu yüzdendir ki ne yaşanırsa yaşansın her ülkenin sorgusuz sualsiz kalben bağlı olduğu liderleri vardır. Afrika’nın Nelson Mandela’sı Küba’nın Fidel Castro’su ve Türk Milletinin Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü gibi…” diye konuşmuştu.
TATAR: “TÜRKİYE’NİN DİKKATİNİ ADAYA ÇEKMEK BÜYÜK BAŞARIYDI”
UBP Genel Başkanı Ersin Tatar da nereden nereye gelindiğiyle ilgili tarihsel bilgiler verdi, Rumlar’ın planlarını anlattı ve o yıllarda örgütlenmenin, mücadele lideri olmanın kolay olmadığını ifade etti.
Tatar, tarihsel süreçteki en büyük başarılarından birinin Türkiye’nin dikkatini adaya çekmek olduğunu anlattı.
Denktaş’ın “Bayrağı Küçük’ten devraldım” lafını söylemesinin ve Küçük’e hürmetinin büyük olduğunu da ifade eden Tatar, Denktaş ile Küçük’ün 1960’da Zürih’e beraber giderek anlaşmalar yaptıklarını, son yıllarda yapılan zirvelerde sonuç alınamadığını ama o yıllarda Küçük ve Denktaş’ın çok başarılı neticeler elde ettiğini belirtti.
Tatar, Garanti ve İttifak Anlaşmalarıyla ilgili bilgiler aktardı ve Türkiye için müdahale hakkı elde edilmesini zekice başarı olarak niteledi.
“KKTC TÜM SIKINTILARA RAĞMEN…”
Tatar, KKTC’nin tüm sıkıntılara rağmen ekonomik hedefleri yakalayan, halkın insanca yaşamasına olanak tanıyan, tanınmasa da kabul edilen bir devlet olduğunu kaydetti.
Federal bir anlaşmanın Kıbrıs Türk tarafına bir şey sağlamayacağını savunan Tatar, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’yı müzakerelerin yeniden başlaması için çaba sarf etmesinden dolayı eleştirdi. Tatar, Akıncı’ya yürüttüğü müzakere süreciyle ilgili eleştirilerde ve suçlamalarda da bulundu.
“FEDERAL ANLAŞMAYA ALTERNATİFLER…”
Rumlar’ın anladığı federal yapı ile kendilerininkinin çok farklı olduğunu, alternatif fikirler ortaya çıkması gerektiğini kaydeden Tatar, konfederal yapı ile iki ayrı devleti olasılık olarak sıraladı.
EROĞLU: “KIBRIS KONUSU ARTIK YOLUNA GİRDİ GİRİYOR”
UBP Onursal Başkanı 3. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu da konuşmasında Kıbrıs konusunun basit bir konu olmadığını kaydetti ve “Kıbrıs konusu artık yoluna girdi giriyor” ifadesini kullandı.
Anavatan Türkiye ile UBP’nin Kıbrıs konusundaki görüşlerinin örtüştüğünü ifade eden Eroğlu, “Diğer partilerde kendi devletine sahip çıkma düşüncesinde olmayan yöneticiler bulunduğunu” iddia etti, dolayısıyla “Kıbrıs konusunda gerekeni UBP’nin yapacağını” savundu.
Konuşması boyunca ara ara anılarını anlatan Eroğlu, Denktaş ve Küçük’ün Türkiye’ye Kıbrıs konusunun kendi konuları olduğunu kabul ettirip Türkiye’yi arkalarına aldıklarını söyledi.
“UBP TÜRKİYE İLE SICAK İLİŞKİLER İÇİNDE”
“Kıbrıs’ı dikkate almadan Anadolu gerçeği, Türkiye’yi dikkate almadan Kıbrıs kaderi belirlenemez” diyen Eroğlu, UBP’nin Türkiye ile çok sıcak ilişkiler içerisinde olduğunu ifade etti.
1974 Barış harekatı öncesinde yaşananları anlatan Eroğlu “Çok şükür Anavatanımız var” demek gerektiğini vurguladı.
“ÇOK ACILAR GÖRDÜM”
Kendisini anlaşma istemez diye suçlayanlar olduğunu belirten Eroğlu, kendisinin çok acılar gördüğünü, Barış harekatı sırasında cephe gerisinde doktorluk yaptığını anlattı.
“Rum anlaşma istemez” diyen Eroğlu, BM’nin mevcut duruşu Rum’un Kıbrıs Türk tarafıyla hiçbir şey paylaşmak istememesi üzerine nasıl anlaşma olacağını kaydetti ve “bir 50 yıl daha masada otursak da anlaşma olamayacağını bilemeliyiz” diye konuştu.
“İKİ DEVLET RUM’UN GÜNDEMİNE GİRDİ, AKINCI’NIN GİRMEDİ…”
Akıncı’nın Crans Montana’da müzakereler çöktüğünde “Bizim neslin federal anlaşma için son denemesiydi bu, şans yitirildi” dediğini anımsatan ve şimdi de Akıncı’yı “iki devlet benim gündemime yok” demekle eleştiren Eroğlu, “iki devlet Rum’un gündemine girdi, Akıncı’nın girmedi” dedi.
Hiçbir zaman alternatifsiz olunmaması gerektiğinin altını çizen Eroğlu, Türkiye’nin garantörlüğünün gerekliliğini ve ulusal davada birlik olmanın ters düşmemenin önemini de anlattı.
Gelecek nesillerin geçmiş nesillerin yaşadığı acıları yaşamamasını sağlamanın UBP’nin görevi olduğunu dile getiren Eroğlu, UBP’den başka Kıbrıs Türk halkının geleceğini düşünen parti olmadığı görüşünü ortaya koydu.
Müzakere sürecinde yaşadıklarıyla ilgili bilgiler de veren Eroğlu, hidrokarbon konusunda Türkiye ile birlikte hareket etmenin elzem olduğunu vurguladı.
“DÜNYANIN HİÇBİR YERİNDE HER ŞEY İYİ DEĞİL”
Dünyanın hiçbir yerinde her şeyin iyi olmadığını, dolayısıyla “KKTC’de yaşamanın kıymetinin bilinmesi gerektiğini” belirten Eroğlu, KKTC’deki çalışma koşullarının rahat olduğunu, aç açıkta olunmadığını, her ülkede hem fakir, hem zenginlerin olduğunu belirtti.
KKTC ilan edildiği gece yaşadıklarını anlatan Eroğlu, adada anlaşma olacağına inanmadığını, devam edecek müzakerelerin bundan sonra Kıbrıs Türk halkına hayrı olmayacağını belirtti.
Federal anlaşmaya alternatifin ya konfederasyon ya da KKTC ‘nin varlığı olduğunu belirten Eroğlu, “En büyük gücümüz KKTC’nin varlığıdır. KKTC gerçeğini dünya biliyor ve tanımasa da kabulleniyor” dedi.