TBMM'de Kıbrıs konuşuldu

“Bu çözüm TC’nin etkin garantörlüğünü temin edecek bir çözüm olmalıdır”

Türkiye Cumhuriyeti (TC) Başbakanı Binali Yıldırım, Kıbrıs konusundaki duruşlarının net olduğunu kaydederek, çözümün adil yönetim, dönüşümlü başkanlık, iki tarafın haklarına saygı ve Türkiye’nin etkin garantörlüğünü temin edecek bir çözüm olması gerektiğini söyledi.

Binali Yıldırım, Kıbrıs meselesinin de uzun zamandır gündemdeki yerini koruduğunu belirterek, “Kıbrıs'taki duruşumuz da çok nettir. Kıbrıs'ta eğer bir çözüm olacaksa bu çözüm mutlaka adil bir yönetim, dönüşümlü başkanlık, iki tarafın haklarına, hukukuna, toprak haklarına, mülkiyet haklarına saygı göstereceği ve Türkiye Cumhuriyeti'nin etkin garantörlüğünü temin edecek bir çözüm olmalıdır. Ortaya çıkacak çözüm mutlaka ve mutlaka KKTC'de yaşayan soydaşlarımızın vereceği karar olacaktır” dedi.

Başbakan Binali Yıldırım,  TBMM Genel Kurulunda, 2017 yılı bütçesi üzerinde Hükümet adına konuştu. Yıldırım, Kıbrıs konusuna da değindi.

Binali Yıldırım, dış politikada Irak ve Suriye'ye ilişkin duruşlarının çok net olduğunu belirtti.

Musul'un terör örgütü DEAŞ'tan mutlaka temizlenmesi gerektiğini vurgulayan Başbakan Yıldırım, bunun için Ninova Mücahitleri'ne Başika Kampı'nda eğitim verdiklerini, Irak güvenlik kuvvetlerine gerekli desteği yapmayı teklif ettiklerini, Peşmerge ve koalisyon güçleriyle birlikte harekat içerisinde yer aldıklarını söyledi.

Yıldırım, "Buradaki hassasiyetimiz gerek Musul, gerek Telafer'in DEAŞ terör örgütünden temizlenmesiyle birlikte meydana gelecek bazı Şii milis gruplarca bir etnik katliama dönüşmesinin önüne geçmek, buradaki demografik yapının değişmesine yönelik yapılacak çalışmalardır. Bu konu bizim kırmızı çizgimizdir. Musul Musulluların olmalıdır, Telafer'deki yapı asla değiştirilmemelidir." diye konuştu.

Türkiye'nin Suriye'nin toprak bütünlüğüyle ilgili herhangi bir sorunu da bulunmadığını vurgulayan Binali Yıldırım, "Suriye'nin toprak bütünlüğü sağlanmalıdır. Suriye Suriyelilerin olmalıdır. Yarım milyondan fazla korumasız insanın kanına giren rejimin hayatiyetini sürdürmesi Suriye'de mümkün değildir. Oluşacak yeni yönetimin Suriye'yi teşkil eden bütün etnik yapıları temsil edecek şekilde oluşturulması ve tekrar bir istikrarsızlığa sürüklenmemesi en büyük hedefimizdir." şeklinde konuştu.

“FIRAT KALKANI ASLA BİR GENİŞLEME, İSTİLA HAREKETİ DEĞİLDİR”

"Fırat Kalkanı asla bir genişleme, istila hareketi değildir." diyen Yıldırım, harekatın amacının DEAŞ terör örgütüne karşı temizlik yapmak ve Türkiye'nin güney sınırlarını ülkeye yönelik tehditlerden temizlemek, vatandaşların can ve mal güvenliğini sağlamak olduğunu söyledi.

Harekat ile 2 bin kilometreden fazla alanın terör örgütleri DEAŞ, YPG ve PYD unsurlarından temizlendiğini ve buralara Türkiye'deki 17 binden fazla Suriyeli göçmenin yerleştirildiğini anlatan Başbakan Yıldırım, şöyle konuştu:

"Bizim meselemiz Irak'ta, Suriye'de yaşayan Kürtlerle değil. Kürtlerle hiçbir meselemiz yok. Bizim meselemiz Kürtleri de Arapları da Türkleri de Türkmenleri de terör marifetiyle rahatsız eden, yerinden yurdundan eden PKK, onun uzantıları PYD ve YPG'yledir. Bunun bilinmesinde fayda var. Bazen bu konu maalesef farklı şekilde dünya kamuoyuna anlatılmakta, adeta Suriye'deki, Irak'taki Kürtlere düşman olduğumuz algısı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Adı PKK olsun, adı PYD olsun, adı YPG olsun bilmem ne olursa olsun bunların alayı teröristtir, terör gruplarıdır. Bunların asla ve asla bizim nezdimizde hiçbir yeri yoktur.

Dost ve müttefik bildiğimiz Amerika'nın bir süreden beri PYD, YPG ile iş tuttuğunu biliyoruz. Bu konudaki rahatsızlığımızı en açık şekilde ifade ettik. Bir terör örgütünü kullanarak bir başka terör örgütünü yok etmeye çalışmak olabilecek en büyük basiretsizliktir. Peki yok ettiğiniz DEAŞ'tan sonra o terör örgütünü yok etmek için hangisini kullanacaksınız? El Kaide'yi bitirmek için Taliban'ı kullandınız, şimdi Taliban başınıza bela oldu. Onu nasıl yok edeceksiniz? Onun için yol yakınken inşallah Amerika'nın yeni yönetimi bu fahiş hatadan dönecek ve yıllardır dost ve müttefiki olan Türkiye'nin bu uyarılarına erken kulak verecektir diye düşünüyoruz."

Binali Yıldırım, Kıbrıs meselesinin de uzun zamandır gündemdeki yerini koruduğunu belirterek, "Kıbrıs'taki duruşumuz da çok nettir. Kıbrıs'ta eğer bir çözüm olacaksa bu çözüm mutlaka adil bir yönetim, dönüşümlü başkanlık, iki tarafın haklarına, hukukuna, toprak haklarına, mülkiyet haklarına saygı göstereceği ve Türkiye Cumhuriyeti'nin etkin garantörlüğünü temin edecek bir çözüm olmalıdır. Ortaya çıkacak çözüm mutlaka ve mutlaka KKTC'de yaşayan soydaşlarımızın vereceği karar olacaktır." değerlendirmesinde bulundu.

 “BİZ DE AB'NİN GİDİŞİNDEN KAYGILIYIZ”

Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinde de inişli çıkışlı dönemler yaşandığını, Türkiye'nin 1960'lı yıllardan beri AB'ye üyelik beklediğini ifade eden Yıldırım, şöyle devam etti:

"AK Parti döneminde özellikle tam üyelik müzakerelerinin başlaması kararı alınmış, bu konuda önemli mesafeler katedilmiştir. Gelinen bu noktada, AB maalesef bir kafa karışıklığı içerisine girmiştir. Buradaki temel problem AB siyasetçilerinin seçim zamanı geldiğinde seçim kaygılarını ve seçim kazanma heveslerini tatmin etmek için Türkiye'yi seçim kampanyasına dahil etmek gibi bir hastalıktır. Önümüzde 5 AB ülkesinde devlet başkanlığı, hükümet başkanlığı seçimleri olacaktır. Bu önümüzdeki süreçte Türkiye bol bol yine Avrupa'da konuşulacak. Avrupa'nın bütün demokratik değerlerinden yanayız. Sadece Avrupa için değil, ülkemiz, insanımız hak ettiği için her türlü demokrasiye yönelik, insan haklarına yönelik, yapısal reformlara yönelik düzenlemeleri bugüne kadar yaptık.

Bizim rahatsız olduğumuz şey çifte standarttır. Çifte standartlardan yana değiliz. Örnek; 'Fransa'da olağanüstü hal kararı alınca saygılı, Türkiye'de darbe olunca kaygılı, OHAL kararı olunca kaygılıyız'. Bu işte çifte standart. Türkiye bunu kabul etmez. AB'nin bu çifte standart anlayışından dolayı biz de AB'nin gidişinden kaygılıyız. Ümit ederim bütün bu olanlardan sonra AB'de hala vizyon sahibi, Birliğin geleceğini düşünen liderler mevcut olmaya devam edecektir. Türkiye bugüne kadar verdiği her sözün arkasında durmuştur. Şimdi zaman, AB'nin verdiği sözlerin arkasında durma zamanıdır, vizeyi kaldırma zamanıdır, Gümrük Birliği'ni güncelleme zamanıdır, söz verdiği göçmenlere, mültecilere yönelik yardımları gönderme zamanıdır. Laf değil, şimdi icraat zamanıdır."

“RAKAMLARI DANS ETTİREREK, EKONOMİDEKİ GERÇEKLERİ DEĞİŞTİRMEK MÜMKÜN DEĞİL”

Başbakan Yıldırım, Türkiye'nin AK Parti iktidarlarında ekonomide de büyük performans sergilediğini anlatarak, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Rakamları nasıl takdim ettiğinize bağlı. Rakamları dans ettirerek, rakamları tersinden, düzünden okuyarak ekonomideki gerçekleri değiştirmek mümkün değil. Rakamlar ne diyor, millet ne diyor, eserler ne diyor? İddia; Türkiye'de AK Parti iktidarları döneminde büyüme önceki dönemlerin altında kalmış. Küresel kriz sonrasına baktığımız zaman 2010-2015 arasında ekonomimiz yüzde 7,4 büyümüş. Türkiye ekonomisi 2003-2015 arasında yüzde 5,9 büyümüş ortalama. 2003-2016 arasında da 5,6 büyümüştür. Dünya büyümesi ne kadar? Bu tarihler arasında yüzde 4,3. Yüzde 4,3 mü büyük, 5,9 mu?

Türkiye'nin dünya ticaretinden aldığı pay binde 5'in altındaydı, şimdi binde 96'ya çıktı. Efendim bütçenin faize gittiği konusu gündeme geldi. Bütçenin ne kadarı faize gitmiş? Rakamlarla söylerseniz başka bir şey, oranlarla söylerseniz başka bir şey, asıl olan oranlardır. Bütçenin 2002'de yüzde 43'ü faize gidiyordu, 2015'te bütçenin yüzde 10,5'u faize gider hale gelmiş. 2016'ya gelmişiz yüzde 8,9'u faize gidiyor. Şimdi soruyorum yüzde 43 nere, yüzde 8,9 nere? Bir de milli gelire oranlarını söyleyelim. 2002'de milli gelire oranı faizin yüzde 14,8. 2016'da yüzde 2,4."

Başbakan Yıldırım, TBMM Genel Kurulunda, 2017 yılı bütçe görüşmelerinin son gününde Hükümet adına yaptığı konuşmada, ekonomi alanında değerlendirmelerde bulundu.

Başbakan Binali Yıldırım, "Dünyada ekonomik kriz, 8 kasımdan itibaren küresel anlamda dalgalanma var. Bu dalgalanma Türkiye'nin krizi değildir. Bu krizde bir ay içerisinde, gelişmekte olan ülkelerin tamamının paralarında bir değer kaybı oldu, Türkiye'de bunlar arasında. Bunlar gelip geçecek, bunlara göre geleceği inşa edemeyiz ama tedbirimizi de almak zorundayız." dedi.

2002'de 100 liralık verginin 86 lirası faize giderken, şimdi 11 lirasının faize gittiğini belirten Yıldırım, "Geriye kalan bölünmüş yol, tünel, köprü, okul, hastane, stadyum yapıyoruz, memleketin ihtiyacı olan eserleri yapıyoruz." diye konuştu.

Başbakan Yıldırım, 18 bin 500 kilometre bölünmüş yol yaptıklarını ve bunun için 130 milyar lira harcadıklarını bildirdi.

Bölünmüş yolların içerisinde sadece yol olmadığını, 89 kilometre tünel, 311 kilometre viyadük ve menfezler bulunduğunu kaydeden Yıldırım, şöyle konuştu:

"Küçük bir hesap yapalım. Bölünmüş yolların bir yıl içerisinde zamandan ve yakıttan sağladığı tasarruf 20 milyar lira. Sadece iki kalemden bahsediyoruz. Ayrıca daha az egzoz havaya verildiği için, dur kalk olmadığı için 3,5 milyon ton karbondioksit gazı atmosfere verilmemiş ve çevre kirliliğinin önüne geçmiş oluyoruz. Bölünmüş yollardan sonra ölümlü trafik kazalarında yüzde 62 azalma oldu. Ne yaptık? Yolları böldük hayatları kurtardık, milleti birleştirdik. Yolları böleriz, Türkiye'yi böldürtmeyiz. Faize gitmeyip, tasarruf ettiğimiz paralardan neler yapmışız? Ankara Konya arasında hızlı tren yapmışız, Ankara İstanbul arasında hızlı tren yapmışız. Ankara-Sivas-Yozgat hızlı treni tüm hızıyla devam ediyor, Konya-Karaman bitmek üzere, Karaman-Ulukışla-Mersin inşaatı başladı, Ankara-Afyon-İzmir hattı yapılıyor."

Başbakan Binali Yıldırım, 53 yılda 128 baraj yapılmışken, iktidarlarında 411 baraj inşa ettiklerini kaydetti.

Yatak sayısını yüzde 6'dan yüzde 50'ye çıkardıklarını, eğitimde 270 bin yeni derslik açarak, sınıflardaki öğrenci sayısını 25'in altına düşürdüklerini aktaran Yıldırım, okul öncesi eğitimi 2019'a kadar yüzde 100'e çıkarmayı hedeflediklerini vurguladı.

“YAPILAN İŞ ÇOK OLUNCA ZAMAN YETMİYOR”

Binali Yıldırım, konuşma süresinin azaldığını ifade ederek, "Yapılan iş çok olunca zaman yetmiyor." dedi.

Yıldırım, "Bu ülke için Türkiye için bugüne kadar, her dönemde taş üstüne taş koyan, emeği olan herkese milletimiz adına şükranlarımı sunuyorum. Bu da bir vefa borcudur." diye konuştu.

Dünyada ekonomik kriz, 8 kasımdan itibaren küresel anlamda dalgalanma olduğunu vurgulayan Yıldırım, şunları söyledi:

"Bu dalgalanma Türkiye'nin krizi değildir. 2000-2001 Türkiye'nin kriziydi. 2008-2009'da başlayan kriz küresel bir krizdi. 2006'da da biz benzer krizi yaşadık. O bizim krizimizdi, atlattık. 2010'da yaşadık, onu da atlattık. 2013'de gezi olaylarında yaşadık, onu da atlattık. Şimdi bu krizde bir ay içerisinde, gelişmekte olan ülkelerin tamamının paralarında bir değer kaybı oldu, Türkiye de bunlar arasında. Bizim Anadolu'da bir laf var, 'elle gelen düğün bayram.' ama buna bağlı tedbirimizi alıyoruz, bunlar gelip geçecek, bunlara göre geleceği inşa edemeyiz ama tedbirimizi de almak zorundayız."

Başbakan Yıldırım, 65. Hükümetin programında, üreten, yatırım yapan, istihdam oluşturan ve ürettiğini satarak ülkenin refahına katkıda bulunan sektörlere öncelik verileceğini belirttiklerini ve buna yönelik bir dizi tedbir aldıklarını anlattı.

“BİR YANDAN DARBECİLERLE MÜCADELE ETTİK...”

"Bir yandan darbecilerle mücadele ettik, bir yandan da bu Yüce Meclis çalışarak, Türkiye'nin ekonomisi ve geleceği ile ilgili çok önemli kararlar aldı?" diyen Yıldırım, iş alemi ile barıştıklarını, uzlaştıklarını ifade etti.

Başbakan Binali Yıldırım, 10 milyon vatandaşın 124 milyar liralık borcunu yeniden yapılandırmak için başvurduğunu, bir ay içerisinde bu paranın 14,5 milyar lirasının kasaya girdiğini belirterek, sözlerine şöyle devam etti:

"Bu kadar büyük kriz olan bir ülkede bu olur mu? Vatandaş para ödemek için kuyruğa girer mi? Doğru kuyruk var, eskiden de kuyruk vardı, dolar satın almak için kuyruk vardı, şimdi dolar bozdurmak için kuyruk var. Bu, güven ve istikranın bir yansımasıdır. Tedbirlerimiz aldık. 'Dünyada kriz var biz ne yapalım' diyecek halimiz yok. 8 Aralıkta aldığımız kararlarla iş alemine 250 milyarlık yeni kredi hacmi oluşturduk. İhtiyaç ne kadar? 40 milyar. Dedik ki 'biz fazla tedbir alalım. 40 milyar mı istiyorsunuz, buyurun 250 milyar.' Cazibe merkezlerinin teşvik programını açıkladık. Daha resmi başvuru yapmadan müracaat edilen projelerin tutarı 8 milyar.

Güven ve istikrar, Türkiye'nin geleceğinin teminatıdır. Dünyanın her yerinde yaprak kımıldamazken, Türkiye büyük projeleri birer birer hayata geçiriyor, Osmangazi Köprüsü, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Marmaray... Önümüzdeki salı günü de Avrasya Tüneli'ni açıyoruz. Avrasya Tüneli, dünyanın deniz altından geçen en derin tünelidir. Muhalefet iktidar bütün milletvekillerimizi, sayın genel başkanlarımızı Türkiye'nin gurur projesi olan bu projenin açılışına da davet ediyorum. Şunu unutmayalım: Türkiye'nin 1950 yılındaki milli geliri 6,9 milyar dolardı. Bugün sadece Osmangazi Köprüsü, İzmir-İstanbul Otoyolu'nun değeri 9 milyar dolardır. Türkiye'nin nereden nereye geldiğini en güzel gösteren örnektir."

Türkiye'nin yarınının bugününden daha güzel olacağına işaret eden Yıldırım, "Hiç endişe etmeyin. Vatandaşlarımız rahat olsun, terörü de Türkiye'nin içeride, dışarıda geleceğine karşı koymaya çalışan şer odaklarını da yok edeceğiz. Sırtını dağa değil, millete dayayanlarla yolumuza kararlı bir şekilde yürüyeceğiz." dedi.