Bugün şubatın sekizi nerden çıktı bu aşk yazısı demeyin..hafta sonu 14 şubat ..yani “sevgililer günü”.Ben de erkenden bir hatırlatayım dedim .Haftada bir yazmanın da sakıncası bu..Gündem her zaman yakalanamıyor…Yazıyı 15 şubat ta yayınlasak ,geç kalmış olacaktı..Hem de eğer varsa “sevgiliniz” veya “kıymetliniz” şimdiden bir tüyo..Alın veya toplayın bir demet çiçek ,götürün verin,çalın gönlünün kapısını… “Sevgililer günü bana uğur getirmedi hiç…Hayat özellikle bizim kuşağı bu işlerde epey zorladı…Ne ki derdimiz?...Tek istediğimiz biraz sevgi….Aşklarımızda acı çekmememin,mutluyken insanlara daha fazla sarılmamızın,yakınlarımız bizi üzdüğünde yönümüzü şaşırmamızın,en sudan filmlerde gözlerimizin yaşarmasının nedeni bu değil mi?...Yine de beceremiyoruz adam gibi sevmeyi,sevilmeyi…Oysa hepimizde de birbirimizden parçalar var.İyi bakarsak kolayca görebileceğimiz…ama biz sağa sola savrulan yapraklar gibi yaşar dururuz işte.Bir o yana bir bu yana,ve yalnız…Seçimlerimiz,kavgalarımız,bu acının izlerini taşır. Aşk,bu yalnızlığın bir ölçü de olsa giderme umududur.Nefes aldırır.En kırılgan en hassas yanlarımızı serbest bırakır,tertemiz sarılırız…Zamanla zırhları ortaya çıkarsa bile hayat,bir aşk yüreğimizde silinmez izler bırakır…Bitse bile onun mutsuz olmasını istemezsiniz bir daha…Bu “Sevgililer Günü”nde,varsa sevgiliniz alıverin bir çiçek gitsin!...Hayatın darbelerini çiçeklerle yumuşatmaktan ne zarar gelir?”... Türkiye de yayınlanan Ev –Bahçe Dergisinin eski editörü şimdilerde ise Hürriyet Gazetesinin tüm Yan Yayınlarının Yönetmeni olan Çınar Oskay, şubat 2007 de yazdığı editör yazısında böyle demişti .-Bir gün Yakın Doğu Üniversitesinde bir oturum izliyoruz …Yanıma İletişim üzerine en büyük otoritelerden biri hocaların ,hocası olan Prof. Ünsal Oskay oturdu…Bir ara sordum:” Hocam Çınar Oskay yakınınız mı? Çok beğeniyorum yazılarını…”Oğlum “ dedi…Oskay Hoca…Gözlerindeki ve yüz ifadesindeki o baba gururunu çok yakından gördüm..Selam olsun…- Gelin bu “sevgililer ayı”da diyebileceğimiz ZOOM dergisinin bu ay ki –artık geleneksel hale de geldi zaten son on yılda-şubat ayı yazımıza bir başka mısralarla ….Usta şair ,Behçet Necatigil’ in ölümsüz dizeleri ile eklenen satırlarla analım: “Sevgileri yarınlara bıraktınız Çekingen, tutuk, saygılı. Bütün yakınlarınız sizi yanlış tanıdı Bitmeyen işler yüzünden Biz böyle olsun istemezdik Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi Kalbinizi dolduran duygular Kalbinizde kaldı Geniş zamanlar umuyorduk Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek Yılların telaşlarda bu kadar çabuk Geçeceği aklınız gelmezdi Gizli bahçemizde açan çiçekler vardı, Gecelerde ve yalnız. Vermeye az bulduk, Yahut vaktimiz olmadı…” Yazıyı hazırlamadan önce dosyamı karıştırırken , yeşil mürekkeple yazılmış bir mektup ta buldum.. Bugün 14 Şubat Sevgililer Günü diye başlıyor… ve şöyle devam ediyor… “Günümüzde aşkın ve sevginin anımsanmadığı, neredeyse çok hafife alındığını biliyorum… ve biliyorum dünyanın o yüzden bu kadar yalınkat kaldığını ve daraldığını.”Aşk aklından daha derin bir mevsimdir “ der Cummings…O mevsimi birlikte yaratmış olmanın o derin huzuru içinde,şafağın belli belirsiz kızıllığında yazıyorum bu satırları… Biraz evvel kalkıp baktım, son yıldız toparlanıp gitmemişti… O şahidimdir… Sana o aktaracak benim kalemimle yetersiz kaldıklarımı… Ve sen, O yorgun başını hala yastığa koymamışsan, Uzaklara dalmış gülümserken, çıkacağım karşına… Öylesine belirsiz, öylesine sisler içerisinde… Son yıldız hala toparlanıp gitmemiş … Onunla göndereceğim sana bu mektubu… Daha kuşlar bile uyanmadan Ulaştıracak sana… Ve usulca fısıldayacak: “O seni çok seviyor…” Selam olsun tüm aşklara ve aşıklara…” (ZOOM dan…)
ADA Bir zamanlar, bütün duyguların üzerinde yaşadığı bir ada varmış: Mutluluk, Üzüntü, Bilgi ve tüm diğerleri, Aşk dahil. Bir gün, adanın batmakta olduğu, duygulara haber verilmiş. Bunun üzerine hepsi, adayı terk etmek için sandallarını hazırlamışlar. Aşk, adada en sona kalan duygu olmuş.Çünkü, mümkün olan en son ana kadar beklemek istemiş. Ada neredeyse battığı zaman, Aşk, yardım istemeye karar vermiş. Zenginlik, çok büyük bir teknenin içinde geçmekteymiş. Aşk,”Zenginlik, beni de yanına alır mısın?” diye sormuş. Zenginlik, “Hayır, alamam. Teknemde çok fazla altın ve gümüş var, senin için yer yok.” demiş. Aşk, çok güzel bir yelkenlinin içindeki Kibir’den yardım istemiş. “Kibir, lütfen bana yardım et!” Sana yardım edemem Aşk. Sırılsıklamsın ve yelkenlimi mahvedebilirsin “diye cevap vermiş Kibir. Üzüntü yakınlardaymış ve Aşk, yardım istemiş: “Üzüntü, seninle geleyim…””Off, Aşk, o kadar üzgünüm ki, yalnız kalmaya ihtiyacım var. “Mutluluk da Aşk’ın yanından geçmiş ama o kadar mutluymuş ki, Aşk’ın çağrısını duymamış. Aşk, birden bir ses duymuş: “Gel Aşk! Seni yanıma alacağım…”Bu Aşk’tan daha yaşlıca birisiymiş. Aşk o kadar şanslı ve mutlu hissetmiş ki kendini onu yanına alanın kim olduğunu öğrenmeyi akıl edememiş. Yeni bir kara parçasına vardıklarında, Aşk’a yardım eden, yoluna devam etmiş. Ona ne kadar borçlu olduğunu fark eden Aşk, Bilgi’ye sormuş:”Bana yardım eden kimdi?” O, Zaman’dı” diye cevap vermiş Bilgi.”Zaman mı? Neden bana yardım etti ki?” diye sormuş Aşk. Bilgi gülümsemiş:”Çünkü sadece Zaman Aşk’ın ne kadar büyük olduğunu anlayabilir…”