1963’deki gövde gösterisi, 8-9 Ağustos 1964 Erenköy için yapılan uçak saldırısının dışında hiçbir ciddi müdahale yapılamamıştır.
Gettolarda yaşayan Kıbrıslı Türkler her türlü direnci göstererek bu topraklara pençelerini geçirmişlerdir.
Garanti anlaşması hükümlerine göre adada gelişen olaylara garantör ülkelerin tek taraflı müdahalesi için gerekli ortam bulunmamaktadır.
1963’den sonra on bir yıl geçmiş artık her iki tarafın da bu şekilde yaşamayı kabullendiği bir döneme girilmiştir.
Yunanistan’da 20 Nisan’ı 21 Nisan 1967’ye bağlayan gece bir darbe ile sivil yönetim devrildi. İhtilal gerekçesi solcuların orduya sızması olarak açıklandı.
1974 Temmuzunda, Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios'un Kıbrıs Ulusal Muhafız Örgütü'nde bulunan Yunan subayları, EOKA'cı aşırıları desteklemekle suçlayarak, bunların hemen ülkeyi terk etmelerini istemesiyle su yüzüne çıktı. Bu nedenle Halk arasında desteği zayıflamış olan dikta rejime saygınlık kazandırmak isteyen cuntanın girişimleriyle, Makarios'a karşı, Kıbrıs'ta Enosis'e yönelik bir darbe düzenlendi.
Cuntanın bu davranışı bu güne kadar Türkiye için garantörlük şartlarına en uygun ortamı hazırladı.
Garantör İngiltere ,BM,Amerika ve Nato ile görüşerek onların desteği ve Yunanistan’ın da bloke edilmesi ile boşaltılan koridordan Kıbrıs’a müdahale gerçekleşmiştir.
Bu darbenin ardından Türk birliklerinin 20 Temmuz'da Kıbrıs'a çıkmasıyla doğan bunalım cuntanın hızla çökmesine yol açtı. Kendi yarattıkları duruma karşı koyamayan askerler, ordunun da çeşitli kümelere bölünmesi sonucu, 23 Temmuz'da iktidarı sivillere bıraktılar.
Müdahalenin yapıldığı saatlerde Başbakan Bülent Ecevit’in açıklaması da durumu net olarak ortaya koymaktaydı.’’ “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kıbrıs’a indirme ve çıkarma harekâtı başlamış bulunuyor. Allah milletimize, büyün Kıbrıslılara ve insanlığa hayırlı etsin. Bu şekilde insanlığı ve barışa büyük hizmette bulunmuş olacağımıza inanıyoruz. Öyle umarım ki kuvvetlerimize ateş açılmaz ve kanlı bir çatışma olmaz. Biz aslında savaş için değil, barış için, yalnız Türklere değil, Rumlara da barışı getirmek için adaya gidiyoruz. Bu karara ancak tüm politik ve diplomatik yolları denedikten sonra mecbur kalarak vardık. Bütün dost ülkelere, bu arada son zamanlarda yakın istişarelerde bulunduğumuz dost ve müttefiklerimiz Birleşik Amerika’ya ve İngiltere’ye meselenin müdahalesiz halledilebilmesi, diplomatik yollardan halledilebilmesi için gösterdikleri iyi niyetli çabalar için şükranlarımı belirtmeyi borç bilirim. Eğer bu çabalar sonuç vermediyse, elbette sorumlusu, bu iyi niyetli gayretleri gösteren devletler değildir’’
Adaya garantörlük hakkını kullanarak çıkan Türkiye ne gariptir ki ilk olarak üç gün içinde Yunanistan’a demokrasiyi geri getirmiştir.
Fakat ardan geçen kırk iki yılda Kıbrıs Cumhuriyetinin anayasal düzenini yeniden tesis edemediler.
Belli ki harekat kararını veren hükümetin bir kanadı olan Erbakan’ın görüşü bu geçen sürede hakim olmuştur.
Erbakan ‘’ , "Müslümanların fetih hakkı olduğunu" ileri sürüp, sonuçlarını uzun süre düşünmeden “derhal çıkarma yapılması” fikrindeydi.
Bu güne kadar Türkiye’nin Kıbrıs’a bakış açısı aynen Erbakan’ın söyledikleri gibi olmuştur. Her seçimde Türkiye’nin her istediğini yapacak hükümetler seçtirtmiştir. Yılların müttefiki Denktaş’ı bile bir kez kendilerine biat etmediği için bir kenara itmişlerdir.
Şimdi çözüm yolunda ciddi mesafeler alınmıştır. Ancak 11 Şubat belgesinin son kalan iki maddesi Toprak ve Garantiler Türkiye’nin inisiyatifindedir.
Türkiye’nin onaylamayacağı hiçbir metin uzlaşma metni olarak ortaya çıkmaz çıkamaz..
Bir Kıbrıslı olarak artık çözüm zamanının gelmiş olması en büyük dileğimdir.