TMT

Mesut GÜNSEV

Türk tarihinde “Zaferler Ayı” olarak ta anılan Ağustos, yarın başlıyor.. Birinci günü ise Toplumsal Direniş Bayramı adı altında kutladığımız, Kıbrıs Türk Tarihinin üç önemli kilometre taşı olan ,Kıbrıs’ın Türkler tarafından fethi,efsanevi Türk Mukavemet Teşkilatı(TMT )nin kuruluşu ve Mücahit  yapısından modern orduya geçişin yani Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığının kuruluşu olan 1 Ağustos yarın.…

Gazeteci –Araştırmacı –Yazar Ahmet Tolgay, hem gazetesinde hem de binlerce takipçisi olan bloğunda TMT nin kısa ama özlü bir tarihini yazmıştı  geçtiğimiz yıllarda etkin ve yetkin kalemi ile…

Özellikle gençlerin de okumalarını dilediğim ,kendisi de çok genç yaşından beri bu oluşumun içinde olan, mücadelenin her safhasına tanıklık etmiş ,yazdığı kitapları ile tarihe ışık tutan Ahmet Tolgay’ın  yazısı bu haftanın öyküsünü oluşturdu.

Selam olsun bu cumhuriyete kan ve can verenlere:


“1 Ağustos 1958, Rıza Vuruşkan’ın Türk Mukavemet Teşkilatı’nı örgütlemek üzere Kıbrıs’a gönderildiği ve göreve başladığı gündür. Bugünün her yıl “TMT Günü” olarak kutlanması o yüzden. 
1 Nisan 1955’te ilk bombalarını patlamaya başlayan EOKA’nın kanlı eliyle Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlama devinimlerinin gemi azıya almasından sonra, ada Türklerinin de direniş için örgütlenmekten başka seçeneği kalmaz. KTEMB (Kıbrıs Türk Mukavemet Birliği), “Karaçete”, “9 Eylül Cephesi”, “Kıbrıs Türk Komandoları” ve “Volkan” gibi amatör grupların başarısız olması üzerine, Kıbrıs Türk liderliğinin ısrarlarına kayıtsız kalamayan Türkiye devreye girmek durumunda kalır. 1965’te Özel Harp Dairesi’ne dönüştürülecek olan Seferberlik Tetkik Dairesi’nin (STF) sorumluluğunda Türk Mukavemet Teşkilatı oluşturulur. Böylece, 9 Kasım 1957’de, Rauf Denktaş, Dr. Burhan Nalbantoğlu ve Türkiye Cumhuriyeti konsolosluğu görevlisi Kemal Tanrısevdi tarafından Lefkoşa’nın varoşlarından Eğlence semtindeki bir evde temelleri atılan gizli örgüt, Kıbrıs’ın kaderinin şekillenmesindeki yaşamsal rolüne başlar. Eğlence’deki Rum evi, Tanrısevdi’nin kirasındaydı.

Denktaş o günlerde, Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu’nun başkanlığını yapmak için İngiliz yönetimindeki savcılık görevinden istifa etmişti. Burhan Nalbantoğlu milliyetçi bir doktordu. TMT’nin kuruluşunda Rauf Denktaş ‘Mülayim’ (ileriki yıllarda ‘Toros’), Kemal Tanrısevdi ‘Nazım’, Burhan Nalbantoğlu ise ‘Raci’ kod adını almıştı. Daha sonra TMT’ye kaydı yapılan Dr. Fazıl Küçük’e ise “Ağrı” kod adı verilmişti. TMT’nin kuruluşu 26 Kasım 1957 akşamı tüm Ada’ya dağıtılan ilk bildirilerle duyuruldu. Dr. Fazıl Küçük örgütü ilk kez bu bildiriden öğrendi. .

1957 yılının son günlerinde Türk Hükümeti Dr. Fazıl Küçük ile Rauf Denktaş’ı Ankara’ya çağırdı. Denktaş’ın savcılıktan istifası henüz İngiliz yönetimince kabul edilmediğinden çağrı gizli tutulmuştu. Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, TMT’yi benimseyen ilk Türkiye devlet adamıdır. Başlangıçta Başbakan Adnan Menderes’i ikna etmesi zor olur. Çünkü, o günlerde ABD’nin ekonomik desteğine ihtiyaç duyan Menderes Kıbrıs konusunda daha yumuşak bir profil çizmekten yanaydı. Beş ay sonra Menderes engeli aşıldı ve TMT konusu Genelkurmay Başkanı’na havale edildi. Dr. Küçük ve Denktaş tekrar Ankara’ya çağrıldılar ve Seferberlik Tetkik Kurulu (STK) Başkanı Daniş Karabelen ve ekibiyle tanıştırıldılar. Plana göre TMT sadece Türkiye’deki STK’ya hesap verecekti. Faaliyetler son derece gizli yürütülecek, Türkiye’nin ve Türk ordusunun adı işe karıştırılmayacaktı. Kıbrıs’a gönüllü olarak gidecek subayların her türlü yasal hakları saklı tutulacak ve süresiz izinli sayılacaklardı. TMT’nin görevi Kıbrıs’taki Türk varlığını silahla korumak ve Türkiye’nin izleyeceği Kıbrıs politikalarını desteklemek olacaktı.

Kore Savaşları’nda büyük yararlılıklar göstermiş, askeri raporlarda “ciddi, ağırbaşlı, cesur, disiplini seven, mütevazı, gizli harekât tekniğini çok iyi bilen” biri olarak tanımlanan Yarbay Rıza Vuruşkan TMT liderliğine atanır. Başkan yardımcısı İsmail Tansu’dur. “Doğan” kod adlı Tansu, Ankara’da Tunalı Hilmi Caddesi’ndeki Kıbrıs Türk Kültür Derneği’ni karargâh olarak kullanırken, “Başkurt” kod adını alan Rıza Vuruşkan beş kişilik ekibiyle 31 Temmuz 1958 günü Kıbrıs’a gelir. Pasaportunda “Ali Conan” yazan Vuruşkan’ın görünüşteki işi İş Bankası müfettişliğiydi. Uzun vadeli hedefi 15 bin kişilik bir teşkilat kurmaktır. Hemen görevine sarılan Rıza Vuruşkan kısa sürede Kıbrıs Türk toplumunun o güne dek tanık olduğu en büyük gizli örgütlenmeyi başarır. Adanın her yanındaki Türk öğretmenler ve spor kulüpleri TMT’nin hızla kurulmasını ve yaygınlaşmasını sağlar.

TMT’nin örgütlenme şemasında Kıbrıs, ilçelerine göre idari bölümlere ayrılır. Her ilçeye “yayla” kod adı ile Türkiye’den bir şehir adı verilir. Örneğin Lefkoşa’ya “Konya Yaylası”, Mağusa’ya “Erzurum Yaylası”, Larnaka’ya “İskenderun Yaylası”, Limasol’a “Antalya Yaylası”, Baf’a “İzmir Yaylası” Lefke’ye “Bursa Yaylası” adı verilir. Yaylalar “sancak” adlı alt birimlere ayrılır. Sancakların altında “otağ”, otağın altında “petek”, peteğin altında “oğul” birimleri vardır. Oğul”ların üyelerine “arı” ya da “kurt”, ada genel komutanına “Bayraktar”, yaylaların başına ise “Serdar” deniliyordu.

TMT’ye kaydolan üyeler karanlık bir odada veya perde arkasından, Türk Bayrağı örtülü bir masanın üstüne konmuş kuran ve silahın üstüne el basarak yemin ediyordu. Yeminleri “gerekirse ölüm dahil her türlü görevi yapacağına ve ihanetin cezasının ölüm olacağını bildiğine” dair ifadeyle bitiyordu. Bazılarına göre yeminin ardından kod adı “Nişan Yüzüğü” olan bir tutanak imzalatılıyor ve bu tutanak gizli bir yerde korunuyordu. Yazılı bir tüzüğü olmayan TMT, belli kurallar silsilesi içinde faaliyet gösteriyordu.

TMT üyelerine askeri eğitim hem Kıbrıs’ta hem Türkiye’de verildi. 25-30’ar kişilik gruplar halinde turistik gezi, iş gezisi, sağlık kontrolü gibi gerekçelerle Türkiye’ye gönderilenler, STK’de görevli subaylarca parolaları kontrol edildikten sonra, eğitim yapacakları yerlere ulaştırılıyorlardı.. TMT kamplarından birincisi Ankara’ya 40 km. uzaklıktaki Zir köyü yakınlarında, Tarım Bakanlığı’na ait terk edilmiş bir çiftlik idi. Diğeri ise Antalya-Kemer yolu üzerinde ormanlık bir alan içindeydi. Bu kamplarda kalan mücahitlere, Eğirdir Dağ ve Komando Okulu personeli tarafından silah kullanımı, bakımı, atış talimi, gerilla, komando, sabotaj, kundaklama ve gizli harekât teknikleri konularında bilgiler veriliyordu.

Türkiye’den mücahitlere silah ulaştırma operasyonları gizlice yapıldı. Pek çok yol denendikten sonra, Eğirdir Dağ Komando Okulu’nun Mersin ve Anamur’daki depolarına yerleştirilen silah ve mühimmat, “Elmas” adlı balıkçı gemisi ile yola çıkarılır. (Elmas, Türkiye’den Kıbrıs’a kendi özel olanaklarıyla silah taşırken Akdeniz’de boğulup ölen bereketçi bir mücahidin soyadı idi. Türkiye’den Kıbrıs’a silah taşıyan mücahitlere “bereketçi” denirdi) Silahların teslimi ve ada içinde dağıtımı TMT görevlilerine aitti. 17 Ekim 1959’da “Elmas” adlı gemi, Silifke - Taşucu açıklarında İngiliz hücumbotlarıyla yüz yüze kalır. Yakalanmaları an meselesidir. İsmail Tansu Ankara’dan telsizle silahların denize atılmasını emreder. Emir yerine getirildikten sonra mürettebat batırdığı gemiyi sandallarla terk eder. Ama Türk gemicileri denizden toplayan İngilizler durumu anlamışlardır. Rum lider Başpiskopos Makarios, Türkiye’nin adayı silahlandırdığını dünyaya ilan eder. 
Oysa o günlerde Yunanistan da EOKA için adaya gizlice silah göndermektedir ve İngilizler bunun da farkındadırlar. İngiliz yazar Lawrence Durrell’in “Kıbrıs’ın Acı Limonları” adlı ünlü kitabında EOKA’nın bu yöntemle nasıl silahlandırıldığı ayrıntılı biçimde anlatılmaktadır. Ki Durrell, bu notları tutarken Kıbrıs’taki İngiliz istihbaratında görevliydi. Türkiye Dışişleri Bakanlığı “Elmas” adlı geminin “yunus balığı avı için” Akdeniz’e açıldığını açıklayıp silah taşıma iddialarını reddetse de, inandırıcı olamaz. Sonunda İngilizlerin bulduğu formülle, Türk gemicilere dokuz ay hapis cezası verilir ve cezalarını Türkiye’de çekmelerine olanak tanınır.

İngilizler daha ilk aylarda, TMT ile ilişkisi olduğunu düşündükleri 65 kişi ile EOKA üyesi olduklarını düşündükleri 1244 kişiyi tutukladılar. Ama olayların giderek tırmanmasını önleyemediler. Ta ki 1959 Londra ve Zürih Antlaşmalarıyla, 1960’da Kıbrıs Ortaklık Cumhuriyeti kuruluncaya dek. Ne ki, kurulan cumhuriyetin yaşayabilme şansı yoktu. Makarios, imza attığı antlaşmaları “Enosis’e sıçrama tahtası” olarak tanımlamıştı.”