Topluluk önünde konuşmak birçok insan için o kadar stresli bir olay ki psikoloji deneylerinde rutin olarak stres manipülatörü olarak kullanılıyor. Üniversite öğrencilerine uzmanlar tarafından değerlendirilecek bir konuşma hazırlamak için 10 dakikaları olduğunu söyleyin ve stres hormonu olan kortizol seviyelerinin nasıl tavana vurduğunu izleyin.
Yine de birçok görevde başarılı olabilmek topluluk önünde konuşabilmeyi gerektiriyor. Sınıfta yaptığım sunumların üzerine, genellikle haftada bir kere gruplar önünde konuşmalar yapıyorum. İnsanlar bana topluluk önünde konuşmanın beni kaygılandırıp kaygılandırmadığını soruyor. Kaygılandırmıyor. Ve ben bunda stand-up gösterilerinin çok etkisi olduğuna inanıyorum. Kendim komedyen olmamakla beraber, uzun zamandır komedyenlerin ve süreçlerinin hayranıyım ve herkesin topluluk önünde konuşmakla ilgili onlardan alabileceği 3 ders olduğunu düşünüyorum.
Ölmekte Bir Sorun Yok
Topluluk önünde konuşmak neden bu kadar sinir bozucu? Bir temel sebep: Bu sosyal bir risk. Eğer kötü bir konuşma (veya sahneye çıkarken bir hata) yaparsanız bu konuşmanın lekesinin ömür boyu üzerinize yapışmasından endişelenirsiniz. İtibarınız zarar görür ve bunun uzun süreli sonuçları olabilir.
Ölüm komedyenler için sık kullanılan bir metafordur. Muhteşem bir iş yaptıklarında öldürürler ve korkunç bir iş yaparlarsa ölürler. Tanıştığım veya hakkında yazılar okuduğum her komedyen ölmüştür. Sıklıkla. Ve hikâyeyi anlatmak için yaşamaya devam etmişlerdir. Sonunda birçoğu başarılı kariyerlere doğru yol almışlardır.
Kötü bir konuşmanın sonuçları hakkında herkesten daha fazla endişeleniyorsunuz. Birçok araştırma yaptığımız şeylerde benmerkezci önyargılarımız olduğunu gösteriyor. Diğer insanlar sizi, aslında sizin sandığınızdan daha az önemsiyor (ve fark ediyor). Dinleyicileriniz siz konuşmanızı yaptıktan kısa süre sonra (iyi veya kötü olmasından bağımsız olarak) söylediklerinizin büyük bir kısmını unutacak.
Konuşmanın dezavantajlarının gerçekte o kadar da kötü olmadığının farkına bir kez vardığınızda konuşma yapmak kolaylaşıyor. Aynı zamanda, stres sizin işleyen belleğinizin kapasitesini düşürüyor – yani o anda eleştirel düşünebilmek için gerekli hafıza kapasitenizi. Konuşma ile ilgili daha az stres yaptığınızda daha temiz bir şekilde düşünebilirsiniz, bu da sizin doğaçlama yapabilmenize ve soruları daha etkili cevaplayabilmenize yardım eder.
Denerken Öğrenin
Topluluk önünde konuşmalar yapmaya bir kere başladığınızda aynı konu hakkında defalarca konuşma yapma olasılığınız yükselir. Bu açıdan, yeni bir bölüm üzerine çalışan bir komedyen gibisiniz. Komedyenler yeni bir şey bulur ve onun üstünde çalışırlar, sonra bir dinleyicinin önünde onu denerler. Bir sonraki gösteride, işe yarayan kısımları vurgulayıp güzelleştirirken işe yaramayan kısımları çıkarırlar. Bu rutini birden fazla kez gerçekleştirdiklerinde asıl reaksiyonların nerede olacağına dair çok iyi sezgilere sahip olurlar.
Siz de aynısını yapabilirsiniz. Aynı konu üzerine birden fazla konuşma yapmak için fırsatları değerlendirin. Dinleyicileri yakından takip edin. Ne zaman ilgi gösterdiklerini veya ne zaman zihinlerinde başka şeyler düşündüklerini anlayabilirsiniz. Ve nelerin etki yarattığını anlamak için sizi dinleyen insanlardan geribildirimler almaya çalışın.
Sonrasında notlar alın -hafızanıza güvenmeyin. İnsanların beğendiği kısımları vurgulayın. İnsanları telefonlarıyla oynamaya veya kahve molasını düşünmeye iten kısımları yeniden düzenleyin. Konuşmalarınız, sadece üzerinde daha fazla alıştırma yaptığınız için değil aynı zamanda geribildirimlere göre yeniden düzenlediğiniz için de, zamanla daha iyi olacaktır.
Üç Sayısının Özelliğini Hatırlayın
Smart Thinking adlı kitabımda insanların herhangi bir deneyimleri hakkında aşağı yukarı 3 şey hatırlayabildiğinden bahsetmiştim. Komedide bu fikrin doğrudan bir örneği var. Jeff Loewenstein ve Chip Heath tekrarlama-ara verme olay örgüsü yapısı dedikleri, hikâyeler ve şakalarda sıklıkla kullanılan yöntem hakkında bir yazı kaleme aldılar. Temelde, bir hikâyeyi anlatıyorsunuz, sonra tekrar ediyorsunuz ve sonunda üçüncü seferde onu akılda kalıcı bir şekilde değiştiriyorsunuz. Bu yöntem “Üç adam beraber bir bara girmiş…” diye başlayan birçok şakanın da yapısını oluşturuyor.
Bu yapı 2 nedenle çok işe yarıyor. Birincisi, 3 ögeyi akılda tutmak kolaydır. İkincisi ise, birinci ögenin ikincisiyle karşılaştırılması, bazı beklentiler yaratan bir çerçeve oluşturuyor. Üçüncü seferde bu beklentileri yıktığınızda; akılda kalan, şaşırtıcı ve (bazen) komik bir şey yaratmış oluyorsunuz.
Konuşmalarınızı hazırlarken insanların hatırlamasını istediğiniz 3 şeyi bulun ve onlara odaklanın. Dinleyicilerinizin beklentiler yaratmasını sağlamak için, sunacağınız ögeler arasında kıyaslamalar yapacak yollar bulun. Şeytana uyup daha fazla içerik eklemeyin. Az ama öz olan iyidir.
Ve bir bonus ders daha. Komedyenler, mizah üretmek için sıklıkla “geri çağırma” kullanırlar. Bir geri çağırma, gösteride daha önce yapılan bir şakaya gönderme yapmak anlamına geliyor. Geri çağırmalar eğlenceli olabilir ve aynı zamanda hafızayı da geliştirir.
Beyniniz karşılaştığı şeylerin büyük çoğunluğunu unutmak ister. (Sonuçta bütün gün birçok farklı şeyle karşılaşıyorsunuz ve birçoğunu hatırlamanız gerekmiyor.) Beyninizin neyi hatırlayacağına karar verme şekillerinden biri, gelecekte o bilgiye ihtiyaç duyup duymayacağı hükmünü vermesidir. Bir bilgiyle karşılaştığınızdan beri en az 1 kere onu hatırlamanız gerekmesi ise gelecekte o bilgiye ihtiyacınız olacağının iyi bir göstergesidir. Aslında, konuşma esnasında daha önce belirttiğiniz bir noktayı geri çağırarak dinleyicilerinize bu bilgileri gelecekte hatırlamaları gerektiğine dair ipuçları veriyorsunuz.
Konuşmalara stand-up gösterileri gibi yaklaşırsanız anında stressiz bir konuşmacı olmayacaksınız. Fakat dünyanın sonunu getirmeden başka bir konuşmayı bitirdiğinizi fark ettikçe bundan korkma ihtimaliniz daha da azalacak. Ve umut ediyorum ki, bir gün bir grubun önünde konuşma yapmanız gerektiğinde hissettiğiniz duygunun endişe değil heyecan olduğunu fark edeceksiniz.