Geçtiğimiz hafta, Amazon CEO’su Jeff Bezos günlük servetini eşi benzeri görülmemiş bir oranda artırdı. Yalnızca bir günde, kişisel serveti 13 milyar dolar artış gösterdi. Bu şekilde devam ederse 2026 yılında dünyanın ilk dolar trilyoneri olacak.
Sağ siyasete mensup kişiler servetin çalışkanlık, yaratıcılık ve yenilikçilik sonucu olduğunu ve tüm topluma fayda sağladığını iddia ediyorlar. Fakat gelir adaletsizliği, gelişmiş ekonomilerde dahi artışta. En zengin kesim, birkaç on yıl öncekinden çok daha zengin. Fakat daha çok çalıştıklarına dair bir ibare yok. Ana akım iktisatta da aynı yaklaşımın benzerini görüyoruz. İktisatçılara göre gelir adaletsizliğinin artması, küreselleşme dinamiklerinin ve ‘süper starların’ yükselişinin bir sonucu.
YÜKSEK ADALETSİZLİK
Bu görüşe göre yüksek üretkenliğin mükâfatı, yüksek adaletsizlik. Üretken şirketler, daha az üretken olanlara nazaran daha fazla yatırım çekecek ve küçük firmaları yöneten yöneticilere kıyasla çok daha karmaşık işler yürüten yöneticiler de mükâfatlarını buna göre alacak. Fakat bu yaklaşım da gerçekler ışığında eriyip gidiyor. ABD ve Birleşik Krallık gibi ülkelerde üretkenlik finans krizinden bu yana yatay seyrediyor. Bilhassa ABD’de son yirmi yıldır düşme eğiliminde.
Dünyanın en büyük şirketlerinin kazançlarını eşi görülmemiş oranlarda artırmalarının ve süper zenginlerin servetlerine servet katmalarının başka bir açıklaması var. Üretkenlik artışı değil. Küreselleşme değil. Küresel piyasa güçlerinin artması. Dünyanın en büyük teknoloji şirketleri küresel ‘oligopol’ özelliği kazandılar ve tekelleştiler. Bu süreçte küreselleşmenin rol oynadığına da şüphe yok. Yerel şirketler küresel çok uluslu şirketlerle boy ölçüşemiyor. Tabii bu firmalar ‘cüsselerini’ maaşları düşürmek, vergilerden kaçınmak ve tedarikçilerini sömürmek için de kullanıyorlar. Tabii ayrıcalıklı muamele görmek için hükümetlere de lobi yapıyorlar.
AMAZON'UN SÖMÜRÜSÜ
Jeff Bezos ve Amazon örneği önemli. Amazon rekabet düşmanı uygulamalarıyla Amerika’nın en büyük şirketi haline geldi ve bu uygulamalar sebebiyle Avrupa Birliği’nin rekabet kurumu ile başı belaya girdi. Amazon depolarında çalışma koşulları felaket. Geçtiğimiz sene yayınlanan bir rapor ise Amazon’un dünyanın ‘en hırçın vergi kaçakçılarından biri’ olduğunu ortaya koydu. Amazon’un ‘tekel’ konumunu muhafaza etme gayreti, şirketin iş modelinin, yalnızca belli bir ölçek aşıldığında anlamlı hale gelen ‘ağ etkilerine’ dayanmasından ötürü. Amazon gibi teknoloji şirketleri önce tekelleşerek, sonrasında da web sitelerinde yapılan işlemlerden elde ettikleri verileri satarak para kazanıyorlar.
Ne kadar fazla insan kullanırsa, o kadar fazla veri toplanıyor. Ne kadar fazla veri toplanırsa, veriyi analiz edenler için o kadar iyi. Amazon’a asıl kazancını getiren bu: Amazon Web Hizmetleri (AWS), şirketin açık ara farkla en kazançlı birimi. Amazon’un piyasa değeri ve Bezos’un kişisel serveti, şirketin ürettiği toplumsal yararı değil, sahip olduğu piyasa gücünü ifade ediyor. Tüm piyasa gücünün birkaç büyük firmanın elinde toplanması ise üretkenliği düşürüyor. Bu öbekleşme yatırımlara ve işçi maaşlarına da olumsuz yansıyor çünkü büyük şirketler iş gücü için rekabet etmek zorunda kalmıyor, ya da rakipleriyle yarışmak için yenilikçi arayışlara girmeleri gerekmiyor.
'BÜYÜ YA DA ÖL'
Kazançlarını ise çoğu zaman kendi hisselerini geri satın almak ya da piyasa güçlerini pekiştirmek için başka şirketleri almak için kullanıyorlar, böylece daha fazla veriye erişebiliyorlar. Amazon kısa süre önce Whole Foods şirketini satın aldı ve büyük olasılıkla bu gibi satın almaları daha çok göreceğiz. Rekabet et ya da öl mantığından ziyade, teknoloji devlerinin sloganı büyü ya da öl haline geldi.
Devletler ise gevşek para politikaları ile bu düşünüşe destek oluyorlar. Düşük faizler büyük şirketlerin borçlanmasını kolaylaştırıyor. Böylece büyük satın almalar yapabiliyorlar. Salgın süresince eşi benzeri görülmemiş boyutlara ulaşan parasal genişleme politikaları, özellikle teknoloji devlerinin öz sermayelerini artırmalarına hizmet etti. Yaşamlarımızın farklı alanların teknoloji devlerinin ‘faaliyet alanlarına’ girdikçe, Bezos gibilerinin servetleri de artmayı sürdürecek. Servet artışı ise yenilikçiliğin ya da istihdamın artmasını değil, bu kişi ve şirketlerinin piyasa gücünün artmasını sağlayacak. Böylece emekçileri sömürebilecek, tedarikçileri baskılayabilecek, vergilerden kaçabilecekler.
SERVET VERGİSİ
Bu adaletsizlikleri yenmenin tek yolu, üretim araçlarının mülkiyet anlamında demokratikleşmesi ve ekonomimize yön veren kararların yeniden topluca alınması. Fakat dönüştürücü politikalar izlemekten sakınan sosyal demokratların, servet vergisi gibi politikalarla süreci desteklemeleri gerek. Salgın sonrası ‘daha iyi bir toparlanma,’ bu tip vergiler yürürlüğe konmadığı sürece mümkün olmayacak. Yapılan anketler, sağcı ya da solcu tüm seçmen gruplarının bu yaklaşımları desteklediğini ortaya koyuyor. Fakat örneğin, İngiltere’deki İşçi Partisi’nin bu fikirden geri durduğunu görüyoruz.
Geçtiğimiz günlerde verdiğim bir röportajda, “Jeff Bezos’un serveti ‘başka insanların da hayatlarını iyileştirdiği sürece’ neden sorun olsun ki?” şeklinde bir soruya yanıt vermem istendi. Modern kapitalizmin ürettiği adaletsizlikler, Marksistlerin on yıllardır bildiği bir gerçeğe işaret ediyor: Süper zenginler servetlerini işçilerin, gezegenin ve toplumun iyiliği pahasına kazanıyorlar. Adil ve mantıklı bir toplumda, küçük bir zümrenin kaynakları, toplumsal sorunları çözmek için kullanılmalıdır.
Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: Tribune Magazine