Gelecek kaygısı, belirsizlik ve işsizlik tehdidi günümüzde herkesi etkiliyor. Özellikle de gençleri... Kimisi bu kaygıları depresyon, anksiyete olarak tanımlamayı tercih ediyor. Kimisi de başka psikiyatrik tanılara başvuruyor. Hayatın inişlerini, çıkışlarını bunlarla anlamaya, anlatmaya çalışıyor. Bipolar da gençler arasında çabucak tüketilen bu tanılardan birisi. Halbuki söz konusu olan bir hastalık...,
Gelecek kaygısı, belirsizlik ve işsizlik tehdidi günümüzde herkesi etkiliyor. Özellikle de gençleri... Kimisi bu kaygıları depresyon, anksiyete olarak tanımlamayı tercih ediyor. Kimisi de başka psikiyatrik tanılara başvuruyor. Hayatın inişlerini, çıkışlarını bunlarla anlamaya, anlatmaya çalışıyor.
Bipolar da gençler arasında çabucak tüketilen bu tanılardan birisi. Hâlbuki söz konusu olan bir hastalık...
Gençler arasında neredeyse moda olan "psikiyatrik hastalığım var" iddiasını, uzun yıllardır bipolar bozukluk üzerine çalışan psikiyatrist Prof. Dr. Timuçin Oral’a sorduk...
Son zamanlarda bipolar bozukluk özellikle üniversite gençliği arasında sıkça konuşuluyor. Duygusal dalgalanmalar yaşayan gençler insanlar, önce kendisine depresyon tanısı koyuyor ardından da ya bipolar ya da sınırda kişilik bozukluğunda karar kılıyor. Peki, gerçek durum böyle mi? Yani her duygusal fırtınanın sonucu bipolar gibi bozukluklara mı çıkıyor?
Hayır, tabii ki çıkmıyor. Bipolar bozukluk bir hastalık. Herkesin duygu dünyasında, ruh halinde değişiklikler, inişler-çıkışlar olabilir. Hepimiz günlük yaşamımızda dakikalar, saatler veya bazen birkaç gün süren öfke, sevinç, üzüntü, coşku, keder, huzursuzluk, endişe duyguları arasında iniş çıkışlar yaşayabiliriz. Fakat, bipolar bozuklukta yaşamsal olaylardan ilişkisiz olarak uzun süren, keskin iniş çıkışlar, düşünce, duygu ve davranışlar ile yaşamı etkileyen yoğun duygudurum değişimleri yaşanır. Belki bunu baş ağrısı analojisi ile anlatmak kolay olur. Baş ağrısı ve bulantı birlikte bir belirti kümesi oluşturabilirler ve bunun onlarca da nedeni olabilir; fakat, migren bir hastalıktır. Yani, sadece bir iki belirtiden yola çıkarak kolayca bir hastalık tanısı konulamaz. O nedenle yalnızca duygudurum dalgalanmalarına bakarak bir hastalık ya da kişilik bozukluğu tanıları da konulamaz.
Nedir bipolar bozukluk? Kesin sınırlarını nasıl çizebiliriz? Yoksa çok çeşitli tipte, geniş bir yelpaze mi?
Bipolar bozukluk, iki uçlu duygudurum bozukluğu, manik depresif hastalık, iki uçlu mizaç bozukluğu, bipolar afektif bozukluk gibi isimlerle bilinen ve dünyada yaklaşık her 50 - 100 kişiden birini etkileyen bir hastalıktır. Bu hastalık tablosunda, evresine göre, kişinin kendisini aşırı coşkulu ya da huzursuz (mani/hipomani dönemleri) veya çok durgun (depresyon) ya da her ikisinin karışımı (karma dönem) duygular yaşadığı gözlenir. Bipolar hastalığın sık görülen belirtileri birçok kişide benzerdir ama belirtilerin şiddeti ve ortaya çıkış şekli kişiden kişiye çok ciddi değişiklik gösterebilir. Sonuç olarak, bir bakıma kesin sınırlar vardır diyebiliriz, ama psikiyatrik hastalıkların tamamının aslında sağlıklı olma hali ile bir süreklilik içinde yer aldığını da unutmamak gerekir.
Öte yandan kısa bir literatür araştırması bile bipolar bozukluğun yaygınlığının arttığını gösteriyor. Yüzde 10’lara varan oranlar var. Bipolar bozukluk artıyor mu?
Hayır aslında artmıyor. Oran hemen tüm toplumlarda aynı ve zaman içinde de çok fazla değişiklik göstermiyor. Daha önce söz ettiğim “sağlıklı olma hali ile hastalığın sürekliliği” kavramını dikkate alırsak, kesme noktasını nereden aldığınıza bağlı olarak oranların değişmesini bekleyebiliriz. Oranlardaki farklılıklar çeşitli araştırmalarda ölçütlerin daha dar ya da geniş olmasına bağlı olarak değişebilmektedir.
Bir sıfat, bir etiket, hatta bir marka haline de dönüştü bu tanılar ve dolayısıyla gençlik arasında bu tip tanıları, ilaçları kullanmak moda haline geldi. Kişilik karmaşası diyebileceğimiz durumlar bipolar gibi görünüyor olabilir mi?
Tersine damgalanma diye adlandırıyorum ben bunu aslında. Bildiğiniz gibi psikiyatrik hastalıklarda damgalanma önemli bir durum olduğu için kişi hastalığını saklama eğilimindedir; oysa burada hastalığa sahip olduğunu söyleyerek övünme çabası var sanki. Özellikle hastalığın yaratıcılıkla olan ilişkisi buna çok fazla sebep oluyor diye düşünüyorum. Öte yandan, gençlerde var olan kişilik karmaşası değil de, kimlik karmaşası da bunlara sebep olabiliyor. Özellikle gençlik dönemi beyin hücrelerinin ciddi anlamda elden geçtiği, budandığı ve bunların izdüşümü olarak da kimliğin çok fazla sorgulandığı bir dönem. Dolayısıyla, bu dönemde insanın duygularının çok fazla karmaşık, değişken olması da doğal. Burada kesitsel bir bakış açısı çok yanıltıcı olabilir. Herkes kendisini sanal ortamda okuduğu üç beş ölçüte uydurarak sanki bir marifetmiş gibi bipolar vs. diye etiketleyebiliyor; oysa hastalık bu. “Astımım ya da ülserim var” tanımı ne kadar marka ise bu da o kadar marka. Bu kadar memnun olunacak bir şey de yok aslında. “Cool” bir şey değil kısacası…
Eğer genç kuşakta daha çok görülüyorsa, yani bipolar bozukluğun kendisi olmasa bile duygusal dalgalanmalar, çıkışlar ve inişler daha sık görülüyorsa nedeni ne olabilir? Yapılan çalışmalar bipolar bozukluğun başlangıç döneminin 23-28 olduğunu göstermekte, son yıllarda bu yaş aralığı daha erkene çekiliyor olabilir mi?
Hastalık daha erkene gelmedi ve daha çok görülmüyor. Ama bilgilenme ve farkında olma düzeyinde ciddi bir artış var elbette. Özellikle genç kuşağın haberdarlığının anne babalarından çok daha ilerde olduğu muhakkak. Hastalık 15-25 yaş arasında başlıyor ki eskiden de bu böyleydi zaten. Fakat, daha önce söz ettiğim gençlik dönemini ve ergen kimlik karmaşasını dikkate almamız gerekiyor. O dönemin hareketliliği ve duygudurumun kendiliğinden olan dalgalanmaları bizi yanıltabilir.
Daha kentli bir kuşak var artık. Öte yandan eğitim süresi uzadı, ama belirsizlikler bitmiyor: Kimlik bulmak, kendini gerçekleştirmek, geliştirmek, iş bulmak, işsizlik tehdidi ile baş etmek gibi problemlerle baş edilmesi gerekiyor. Aynı zamanda alkol ve madde kullanımında da yaygınlık artmış durumda. Geleceksizliğe teslim olmuş bir kuşak var. Sosyal açıdan da daha yalnız, tek başına bir kuşak. Yaşanan tüm bu durumlar ve gençliği etkisi altına almış bu zorlukların bipolar bozukluğu tetikleyen bir etkisi olabilir mi?
Bu söz ettikleriniz bu kuşaktaki tüm sağlıklı insanların da dertleri. Artık doygunluk noktasına ulaşmış ve dünyanın geleceğine ilişkin yeni bir çözüm üretemeyen küresel ekonomik sistemin karşımıza çıkardığı güçlükleri bir hastalık ile adlandırarak çözüm aramak tam da sistemin isteyebileceği bir şey olur. Yani düzene uyanlar sağlıklı, uyamayanlar hasta gibi bir bakış, olabilecek en tehlikeli ayrışmaya ve hatta yeni bir “öjenik" değerlendirmeye zemin hazırlayabilir. Keza, artan alkol ve madde kullanımının da bütün bu olumsuzluklarla başa çıkma yöntemi olarak artmakta olduğunu düşünüyorum. On, on beş yıl önce Yale Üniversitesi’nden Mark Rego gittikçe artan tanılara ve ilaç kullanımına dikkat çekerek “Bunların bir kısmı hepimizin hayatında ortak olarak bulunan, tatsız deneyimlerden kurtulma çabasıdır” demiş ve “Varoluşsal boyutumuz olan ruhsal acı tedavi edilirse insanlığımızın bir parçasını da yitirir miyiz?” diye sormuştu. Ben son cümlenize yanıt vereyim: Yaşanan tüm bu durumlar ve gençliği de etkisi altına almış olan bu zorlukların bipolar bozukluk üzerindeki etkisi bence çok daha azdır; çünkü bu bozuklukla savaşan kişiler kendi dertleri ile meşguller ve buna kayıtsız kalamayacak kadar çok canları yanıyor.
BİPOLAR BOZUKLUK NEDİR?
“Bipolar” kelimesi “iki uçlu” anlamına gelmektedir. Türkçe tam karşılığı “iki uçlu mizaç bozukluğu” ya da “iki uçlu duygu durum bozukluğu” olarak kabul edilmektedir. Ancak daha çok “manik depresif hastalık” olarak bilinmektedir. Bir beyin hastalığıdır ve bireyin duygudurumunda, enerjisi ve işlevselliğinde alışık olmadığı dönemsel dalgalanmalar yaşaması olarak belirti vermektedir. Hastalığın bir ucu mâni, diğer ucu ise depresyondur.
*Vincent Van Gogh'un doğum günü olan 30 Mart, tüm Dünya’da ve Türkiye’de bipolar bozukluk farkındalık ve anma günü olarak kutlanmaktadır.
PROF. DR. TİMUÇİN ORAL KİMDİR?
Tıp doktoru ve psikiyatrist. Emekli öğretim üyesidir, halen serbest çalışmaktadır. Uzun yıllardır depresif ve bipolar bozukluklar alanında çalışmaktadır. 2016-2018 yılları arasında Türkiye Psikiyatri Derneği Genel Başkanlığı görevini yürütmüştür.