Mesele Hükümet meselesi değil.
Mesele Hükmedebilme meselesidir.
Bu gerçekle yüzleşmedikçe, KKTC’de hiçbir sorun çözülmez.
Kurulacak yeni hükümet, bu gerçekle yola çıkarsa bu ülke kurtulur ancak.
Aksi taktirde yakın gelecekte simge dahi olamayacak .
İşe, nüfus kontrolü ile başlamalı mesela.
Bu işin Türkiyelisi Kıbrıslısı yok artık.
“Bu nüfusu kaldıramıyorum, ” diyerek, nüfus akışını durdurmalı.
Sıkı denetimle kaçak işçi çalıştırılmasına izin vermemeli.
Dayatılan protokoller karşısında da öyle ,ezilip büzülmemeli.
Bir evi paylaşan iki öğrenci bile masrafları ortak karşılıyorsa, benim ebeveynim de, Kıbrıs halkının benim ile paylaştığı masrafa ortak olmalı.
Bunu istemek benim en doğal hakkım.
Türkiye Hükümeti, Suriye’den Türkiye’ye göç edenler için Avrupa’dan masraf parası alıyorsa, Kıbrıs’a da ben ve benim gibi TC’den göç etmek zorunda kalanlar için ödemeli.
Bunu şahsi olarak biz yapamayacağımıza göre de, bizim yerimize hükümet yapmalı.
Ekonomik protokol görüşmelerinde çatır çatır hakkımızı aramalı.
Yani öyle tabiri caizse “sadaka dileniyor” pozisyonuna düşürmemeli kendisini.
Tamam Türkiye kökenliler de Kıbrıslılar da, “Türk”, kardeşiz, o yüzden gelenler de bu vatanı, kendi vatanı bilsin ayrım olmasın ama bir de olayı tersten okuyalım.
Para vermeye gelince buradakiler Türk değil mi ki; “besleme” muamelesi görüyor?
Sofrayı paylaşınca, “kardeşlik”, “milliyetçilik”, “insanlık”
Masrafa gelince de; “ev senin evin” diyerek ayrı bir ülke görülecek.
Yok öyle bir dünya.
Kimse bu söylediklerim üzerinden “milliyetçilik” ve “insanlık” üzerinden siyaset yapmaya kalkmasın.
Hiç kimse, suni bir “Türkiyeli- Kıbrıslı” tartışması yaratarak, insanları vicdanlarına hapsetmeye ve susturmaya çalışmasın lütfen.
Zira şu anda KKTC nüfusunun,resmi rakamlara göre500 bin, gayri resmi açıklamalara göre ise 750 binden fazla olduğu söyleniyor.
Bunlardan da 50 bin civarının Kıbrıslı olduğu biliniyor.
Maliye Bakanının açıklamasına göre, 40 bin 400 kişi devletten maaş alıyor ve bu ay 9 bin 951 kişi %40 eksik maaş almış.
Yani bu da, KKTC Hükümeti’nin 35 bin kişinin maaşını rahatlıkla ödeyebilecek bütçeye sahip olduğunu gösteriyor.
Diğer yandan 500 bin kişi için planlanan, eğitim, sağlık ve diğer giderler 750 bin kişi için harcanmamış olsa, en az 250 bin kişi için harcanan para da hazinede kalacaktı.
Demek ki, KKTC kendi bütçesiyle, bırakın 50 bin Kıbrıslıya, 500 bin KKTC vatandaşına rahatça bakabilir.
Bu sadece olayın basit hesabı.
O yüzden artık, “parayı veren düdüğü çalar” vesayeti kalkmalı.
Bunun için hesap yeterli, bir tek irade yeterliliği lazım.
Korkunun ecele faydası yok.
Korkmadan gerçekleri konuşmak lazım.
Hükümetin, TC Hükümeti’ne, “Kapıma kilit vurmamı istemiyorsan, masraflarıma ortak olacaksın” demesi lazım.
Kapıyı sonuna kadar açmayıp, kapalı tutması lazım.
Gelenin de, kapıyı çalma nezaketini göstermesi lazım.
Demem o ki; TC Hükümeti, burada da vatandaşlarının olduğunu hatırlaması lazım.
Daha doğusu KKTC Hükümetinin, rüştünü ispat etmesi için bunu hatırlatmalı.
Yoksa, öyle UBP’nin bir partinin kolundan çıkıp başka bir partinin koluna girmesiyle , ya da CTP’nin aynı şeyi yapmasıyla, fark eden bir şey olmayacak.
Halk, her gün düşen bir hükümet değil, düşündeki hükümeti istiyor artık.