Eski aile albümlerini karıştırırken Pembe Marmara’ya ait bir fotoğraf buldum. Kıbrıs Türk yazın sanatının en önemli isimlerinden olan Pembe Marmara’nın bu fotoğrafı beni oldukça heyecanlandırdı. Fotoğrafta Pembe Marmara, eşi Sedat Baker ile birlikte yeni doğmuş bebekleri Ulus Baker’i kucaklarken objektiflere yansımış. Yıl 1960 ve Ağustos ayının ortaları. Fotoğraf Ulus Baker’in yaşamına ışık tutan önemli bir belge olarak ilk kez basında yer alıyor. Fotoğrafın arkasındaki yazı da, en az fotoğraf kadar anlamlı. Pembe Marmara, İstanbul’dan bu fotoğrafı gönderirken şunları yazmış…; “Sevgili Anneciğim, Torununla ellerinden öpmeye geldik” ve Pembe Marmara “17 Ağustos 1960” şeklinde imzalamış İstanbul’dan. Üstelik Pembe Marmara, “biz gelemedik ama fotoğrafla olsun seninle buluşuyoruz” şeklinde ifade kullanmış o şair yorumu ile. Bu fotoğrafı ilk olarak internet üzerinden “Ulus Baker dostları” grubundan paylaştım. Gruptaki bazı kişiler bu fotoğrafa şüpheci olarak yaklaştı. İlk olarak, fotoğraf gerçekten Ulus’a mı ait? şeklindeydi. Bununla ilgili Facebook üzerinden bir çok teyit sorusu aldım. Ötesinde Vikipedia’da yazan yanlış bilgi nedeni ile Ulus Baker’in doğum yeri hakkındaki yanlışlıklara da bir son nokta koyan bu fotoğraf konusunda da şüpheci yaklaşımlar var. Aslında Pembe Marmara ve Sedat Baker’i bilmeyen, tanımayan ve Ulus ile ilgili bir çok hikaye ile dolu olan bir çok Ulus Baker dostunun şüpheli yaklaşımları enteresandı. Ulus Baker ile ilgili birçok biyografik bilgide olan hatalar, böylesi bir kişilik için yakışıksız diye düşünüyorum. Yani yanlışların, hataların değişmesi gerek. Öte yandan, bir yanım ise “sevenleri onu nasıl görmek istiyorsa bırak öyle görsün” diyor. Bu çelişki içinde bir iletişimci, bir gazeteci hepsinden de önemlisi Ulus Baker’in bir aile bireyi olarak, onunla birlikte doğan, onunla birlikte büyüyen, yaşayan ve onu en yakından tanıyan kişilerden öğrendiğim birçok farklı hikaye ve anı bulunuyor. Ulus’un insani yönü hakkında bugüne kadar yazılan, çizilen çok fazla şey maalesef yok. Olanların birçoğunda ise komik, saçma sapan ifadeler, yorumlar var. Ulus Baker, zekası, entelektüel bakışı, hayatı ti’ye alması, öncelikleri ile tasviri gerçekten zor bir insan olarak karşımıza çıkıyor. Onun eğitim hayatı bile garip başarılarla dolu. Daha çocuk yaşta psikiyatr olan babası Dr. Sedat Baker’i trajik şekilde kaybetmesi, Kıbrıs’a göçü, çocukluğu, gençliği, ev hayatı, akademik yaşamı, hiç kuşkusuz çok daha fazla irdelenmeli ve doğru bilgiler ile geleceğe not düşülmeli. Ulus’un Rusya’ya olan aşkının, Rusçaya olan aşkı ve aslında bir elçi kızına olan aşkı ile bağlantılı olduğu, sanıyorum çoğu kişi tarafından bilinmiyor. Deleuze, Spinoza, Derrida veya Lacan onun yorumunda farklı bir tanım bulurdu. Felsefe, sosyoloji, tiyatro veya sinema onun kırık gözlük camından aslında çok büyük, anlamlı bir gerçeğe dönüşür veya netleşirdi. Dedim ya öncelikleri farklıydı onun. Umursamazdı. Rahattı. Kuşkusuz, bugünkü Ulus Baker tartışmalarına da “boşveeer” diyenlerden olurdu o. Ve gülerdi. Ertelediğim, korktuğum bir Ulus Baker projesinde, onun gerçekliğini detaylandırmam gerektiğini düşünüyorum. İşte tüm bunları, dünkü tartışmalar, sorular ve heyecan yaratan fotoğrafları ile yeni bir projede buluşturmak hedefi ile yola koyulmaya zorunlu olduğumu hissettim. “Bildiği gibi yaşayan” Ulus’u, sanıyorum bundan sonra daha net tanıma fırsatımız olacak.