Eski TÜSİAD Başkanı ve iş insanı Ümit Boyner, “İş dünyasının genel anlamda toplumsal ve siyasal konularla ilgili konuşmakta çekimser kaldığı belki de korktuğu bir gerçek. Bunu da açıkça söylemek lazım. Ancak şu da var; konuşmanın ekonomiye ve topluma bir faydası olacağına dair inanç azaldı. Bu inanç azalması da sadece iş insanlarıyla sınırlı bir refleks kaybı olarak görülmemeli. Sivil toplum, özgür basın, demokratik kapsayıcı kurumlarda son beş yılda ciddi bir erozyon yaşandı. Bunu da hesaba katmalıyız” dedi. Yeni anayasa tartışmalarına da değinen Boyner, “Üniversitelerde yaşananlar, basının ve sivil toplum kuruluşlarının geldiği yer ortada. Farkı fikirlere tahammül, fikir ve örgütlenme özgürlüğünde geldiğimiz yer de ortada. Açıkçası ben şu andaki ortamı çok zor buluyorum” ifadesini kullandı. Boyner, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının Türkiye’nin uluslararası alandaki itibarına da çok zarar verdiğini vurguladı.
Yarım yüz yıllık tarihinde TÜSİAD Başkanlığı görevini üstlenen iki iş kadınından biri olan ve halen TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkan Yardımcılığı’nı sürdüren Ümit Boyner, T24 ekranında Murat Sabuncu’nun hazırladığı “Türkiye’de hayat nasıl bayram olur?” serisinin konuğu oldu. Boyner, Sabuncu’nun sorularını yanıtladığı video söyleşide, ülke gündeminde bulunan konularla ilgili olarak özetle şu görüşleri dile getirdi:
“Otoriter sağ siyasetler toplumu kutuplaştırarak yönetmeye çalışıyor”
Toplumsal kutuplaşma ve ayrışmayı değerlendiren Ümit Boyner, bu konuda şu görüşleri dile getirdi:
“İnançlar, adetler, farklı yaşam tarzları, kısacası kimlikler üzerinden siyaset yapıldığında ve bu siyaset ancak farklı gördüğü kimlikleri bir tehdit olarak gördüğünde siyasi başarı üretebiliyorsa, hayatta her şeyin, bayramın da tadı kaçabiliyor. Bu durum sadece Türkiye’ye özgü de değil. Trump gitti ama oylarını inanılmaz boyutta artırdı. Hindistan’a, Polonya’ya, Macaristan’a, Brezilya’ya, Filipinler’e kadar iktidarların siyaset üretme biçimi hep otoriter sağ siyasetlerin toplumu kutuplaştırarak yönetmeye çalışmasıyla ilgili. Bizim gibi bu ülkelerde de sadece bilimsel doğrular ve demokratik kurumlar, popülist politikalara kurban edilmiyor aslında, toplumu bir arada tutan geleneksel değerler, adetler, insani refleksler, bilim, kapsayıcı kurumlarla birlikte tüm bunlar tehdit altında. Bizim yaşadıklarımız da sadece bize özgü değil.”
“Sosyal medya şirketleri bizi yankı odalarına kilitledi”
Pandeminin hayatımızda yarattığı değişime değinen Boyner, “Sosyal medya şirketleri de bizi farkında olmadan yankı odalarına kilitlediler. Onun için farklı olana hepimizin toleransının çok azaldığını ve bunun da bir mutsuzluk ve gerginlik kaynağı olduğunu da düşünüyorum. Ben bunu kendimde de fark ediyorum. Hep aynı kızgınlıklara, hep aynı eksikliklere yoğunlaşıyoruz ve farklı olanı düşünmek, değerlendirmek, hani madalyonun öbür tarafına bakmak ve empati yapmaktan da biraz uzaklaştık diye düşünüyorum” dedi.
"Hükümetlerle diyalog kanalları ne kadar açık olursa, diyaloğun etkisi de o kadar fazla olur"
Murat Sabuncu'nun “İş insanları konuşmaktan korkuyorlar mı?” sorusu üzerine Boyner, TÜSİAD'ın sadece ekonomik gelişme değil aynı zamanda demokratik ve toplumsal gelişme, kalkınma misyonuyla kurulmuş bir sivil toplum kuruluşu olduğunu, amaçlarının pozitif katkı ve etki olduğunu vurguladı. Boyner. “Hükümetlerle diyalog kanalları ne kadar açık olursa, eleştirinin katkısı, konuşmanın etkisi, diyaloğun etkisi de o kadar fazla olur” diye konuştu.
Son genel kurulda TÜSİAD Başkan Simone Kaslowski ve YİK Başkanı Tuncay Özilhan'ın Türkiye’nin geldiği noktayla ilgili verdiği mesaj ve eleştirileri anımsatan Boyner, şöyle devam etti:
“İş dünyasının genel anlamda toplumsal ve siyasal konularla ilgili konuşmakta çekimser kaldığı, belki de korktuğu bir gerçek. Bunu da açıkça söylemek lazım. Ancak şu da var; konuşmanın ekonomiye ve topluma bir faydası olacağına dair inanç azaldı. Bu inanç azalması da sadece iş insanlarıyla sınırlı bir refleks kaybı olarak görülmemeli. Sivil toplum, özgür basın, demokratik kapsayıcı kurumlarda son beş yılda ciddi bir erozyon yaşandı. Bunu da hesaba katmalıyız.”
“Vesayet istenmiyorsa çoğulcu demokrasi anlayışına geçilmeli”
Yeni anayasa tartışmalarını da değerlendiren Ümit Boyner, şunları söyledi:
"Anayasa bir toplumsal mutabakat demek. Herkesin aynı düşündüğü bir metni ortaya koymak çok kolay değil. Asgari müştereklerde buluşmak, bir arada yaşama iradesini ortaya koymak ve bunu da belli hukuk ve adalet anlayışı içinde yapmak lazım. Bunun da evrensel kuralları var. Bir askeri vesayet istenmiyorsa, hatta sivil vesayet istenmiyorsa öncelikle çoğunlukçu demokrasi anlayışından çoğulcu demokrasi anlayışına geçmek gerekiyor. Bir kere orada ciddi bir sıkıntı var diye düşünüyorum. Yani, ‘çoğunluğu kazanan her şeyi yapmaya muktedir olabilir.’ Bu, açıkçası sivil ve demokratik bir anayasa yapmanın önünde en önemli engel diye düşünüyorum.”
“Yeni Anayasa için şu andaki ortamı çok zor buluyorum”
Yeni anayasa için Meclis'in öncülüğü ve koordinasyonunda toplumun tüm kesimlerini, sivil toplumu, meslek örgütlerini, sendikaları işin içine katan, basının özgür bir şekilde takip edip topluma aktardığı katılımcı ve şeffaf bir süreç gerektiğini vurgulayan Boyner, şöyle devam etti:
“Şu noktada, üniversitelerde yaşananlar, basının ve sivil toplum kuruluşlarının geldiği yer ortada. Farklı fikirlere tahammül, fikir ve örgütlenme özgürlüğünde geldiğimiz yer de ortada. Açıkçası ben şu andaki ortamı çok zor buluyorum. Ama gideceğimiz yerin de sonuna geldik açıkçası. Toplumu gere gere siyasi olarak da ekonomik olarak da daha ileri gidemeyeceğiz. O açıdan bu toplumsal mutabakata dönmemiz gerekiyor. Ama bunu yapmak için de çoğulcu düşünmemiz ve bizden olmayanlara saygı duymamız, bir arada yaşama günlerine veya anlayışına tekrar dönmemiz gerekiyor. Ancak böyle olursa bir sivil anayasayı baştan yazabiliriz. Yoksa, ‘Ben bir metin koydum hadi buyurun herkes fikrini söylesin’ ile bu olmaz.”
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasına eleştiri
İktidarın, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış kararını da yorumlayan Boyner, uygulamada birtakım aksaklıklar olmasına rağmen sözleşmenin varlığının bile bir şey ifade ettiğini vurguladı. Boyner, “Her şeyden önce devlet erkek şiddetine karşı kadının yanında olacağına dair bir inancı temsil ediyordu, o ortadan kalktı. Kadını erkekle eşit gören düşüncenin aile yapısını bozması gibi hem ataerkil hem de cehalete dayalı bakış açısını haklı kılmaya çalışması bence en büyük kaybımız” dedi. Boyner, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının Türkiye’nin uluslararası alandaki itibarına da zarar verdiğini sözlerine ekledi.
“Ülkemdeki tüm insanlar eşit, tok, müreffeh, mutlu olduğu zaman hayat bayram olur”
T24’teki söyleşi serisine adını veren “Türkiye’de hayat nasıl bayram olur?” sorusuna yanıt veren Ümit Boyner, “Ülkemdeki tüm insanlar eşit, tok, müreffeh, mutlu olduğu ve potansiyelini geliştirmek için eşit sunulan fırsatlara ulaşabildiği, herkesin hakkı, hukuku korunduğu sürece hayatın bayram olmaması için pek bir neden yok” görüşünü dile getirdi.