Amerika'dan Avrupa'ya, Afrika'dan Asya'ya kadar 50 ülkeye satılan Kanal D’nin reyting rekortmeni dizisi Vatanım Sensin’in baş karakteri Cevdet’in tarihimizdeki Gavur Mümin’e benzetilmesini araştırmacı Yaşar Aksoy sozcu.com.tr’ye anlatmış ve bilinmeyen birçok gerçeğin günyüzüne çıkmısına vesile olmuştu. “Cevdet rolü, gerçek Mümin Efendi’nin şahsiyetini de incitmekte” diyen Aksoy, ‘tarihi bir görev’ diyerek ‘Gavur Mümin’i sozcu.com.tr okurları için detaylı bir şekilde ele aldı. İşte usta araştırmacı Aksoy’un kaleminden Mümin Efendi’nin hikayesi…
Sözcü gazetesindeki söyleşimin üzerinden iki ay geçti. Tarihe gönderme yapan yoğun emek ürünü bu dizi insanımızı ekrana kilitlemekte, sanatçılar canla başla görevlerini yerine getirmekte ama magazinleşme tehlikesi giderek büyümektedir. Ama en sonunda yine çamlar devrildi. Bunda bu kez dizinin değil, basının baskın rolü oldu. Söyleşimin okunmasından sonra Albay Cevdet karakterinin, Gavur Mümin isimli İstiklal Savaşı'nın 1 numaralı casusu ile benzeştiği benim sözlerimle fark edilmesi üzerine magazinci bakış Gavur Mümin üzerine dikkatini topladı. Tarihin derinliklerinde ustaca gizlenmiş olan Gavur Mümin hoyratça araştırılmaya ve kurcalanmaya başlandı. Anında bana yönelen ucuzcu, kolaycı ve magazinci tavır, hatta kısa yoldan belgelere ulaşmak isteyen akademik acelecilik, benden bu konuda ısrarla bilgi edinmeye çalıştı.
Söz konusu çevreler asla güvenmediğim için bilgi, belge ve demeç vermekten kesinlikle kaçındım, ama olanlar oldu. Gavur Mümin'in İzmir Balçova kabristanındaki mezar yerini belki beş konuşmadan sonra bir gazeteye tarif ettim. Ama sonuç felaketti… Tam 30 yıldır her gün ısrarla aradığım ve aldığım gazete, “Albay Cevdet'in mezarını bulduk… Albay Cevdet burada yatıyor…” başlığı ile Gavur Mümin'in İzmir Balçova kabristanındaki 1946'dan beri tam 70 yıldır orda duran kabir taşını tam bir magazin ağzıyla 17 Şubat 2016 tarihinde manşete çekti. Habere emek veren muhabir kız arkadaşımıza sözüm yok, emeğine saygım var. Ama, ya masa başında oturup haber yapan ve manşete çekenlerin, bir milli kahramanın kabrini, magazin basının gözdesi dizi oyuncusu hayali “Albay Cevdet'in mezarı” diye vermesine ne demeli?… Pes demeli pes..
Hemen ardından 18 Şubat 2016 günü bir çam daha devrildi. Yine Hayati Özcan – Nurcan Akkul (İzmir) imzası ile yayınlanan haber, “Heyeti Temsiliye'nin İzmirli Çocuğu” başlıklı bir haber iç sayfada manşetteydi. Efendim hemşehrim değerli insan Erdoğan Baysal'ın büyük emek ürünü “Yüzbaşı Gavur Mümin” romanını bulmuşlar, oradan Erdoğan Beyefendi ile yan yana fotoğraflar çektirmişler ve Gavur Mümin'in hayatından kesitler ibaresi ile kitaptan bir çok alıntılar yapmışlar kolaycacık. Ancak Erdoğan Beyefendi kitabının önsüzünde “Kitapta anlatılanların gerçek kişilerle ve olaylarla ilgisi yoktur. Onları ben bir alaca şafak düşünde gördüm” diye etik bir ibreyi özellikle koymuş.
Yani Uşak'tan hemşehrim Erdoğan Baysal beyefendinin uykudan uyanmadan önce bir alaca şafak rüyasında görüp kaleme aldığı gerçek dışı olay ve kişileri, bizim gazete yaşanmış gerçek olaylar diye halkımıza sunmakta.
Üstelik, her iki yayında söz konusu Gavur Mümin'in vesikalık dahi olsa tek kare fotoğrafı yok. Bol bol dizideki Albay Cevdet ile sevgilisi oyuncu hanımefendinin öpüşmeye ramak kala fotoğrafları sunulmakta.
Yazıktır bu halka çok yazık…
Ayıptır tarihe çok ayıp…
Bu yüzden bu noktadan konuya girip “Gavur Mümin kimdir?”, onu biraz anlatmak istiyorum. Tüm hatıra defterlerinin, fotoğraf albümlerinin ve ailesinin yıllar önce topladığım hatıralarının, madalyalarının, tabancasının bende saklı olduğunu önemle sözlerime ekleyip, şimdilik kültür ve tarih hırsızlarına aman vermeden konu ile ilgili kitabımın yakında çıkacağını da müjdeleyerek muazzam bir vatanseverlik hikayesi olan Gavur Mümin olayına çok az ışık tutacağım. Arşivimin tüm sırlarını, onlarca Gavur Mümin fotoğrafını, merhumun bizzat el yazısı hatıralarını, madalyalarını, tabancasını, kalpağını hele hele kurtuluş savaşından sonraki Cumhuriyet döneminde inanılmaz gizli vatani hizmetlerini buraya taşımayacağım. Kitabımın çıkmasını bekleyeceğim, çünkü sevgili dostlar bu ülkede her konuda olduğu gibi tarih ve kültür alanında o kadar çok gerçek bilgiye beleş konmak isteyen açıkgözler var ki.. Hem basında, hem de özellikle akademik alanda.
Genel hatlarıyla Gavur Mümin'i vereceğim.
Ama, taa en başta Samim Kocagöz, Attila İlhan ve Naci Sadullah anılarımdan başlayarak…
OSMANZADE AİLESİ HATIRALARI
Şimdi adım adım gidelim.
“Gavur Mümin” lakabı ile eskilerin İzmir'inde halkın içinde bir efsane haline gelmiş olan Osmanlı Ordusu Jandarma Yüzbaşısı Osmanzade Mümin (Aksoy) Efendi, İzmir'in ünlü ve ekabir ailesi Osmanzadeler'e mensuptu.
İzmir'i en eski ailelerinden biri olan” Osmanzadeler”, Padişah Musahibi olan köklü bir sülaledir. Yüzyıllar önce Padişah tarafından İzmir'e gönderilen bu aile kısa zamanda soylulukları ve zenginlikleriyle şehre damgalarını bastı. İstanbul Ortaköy'de bu aile ile ilişkili Osmanzade sokağı olduğu gibi, İzmir Tilkilik semtinde Hatuniye Camii'nden antik Agora kalıntılarına çıkan yol da “Osmanzade Yokuşu” ismini taşır. Yolun başındaki ünlü Osmanlı çeşmesi Dönertaş'ı da bu aile yaptırmıştır. Karşıyaka'da KSK Kulübünden Girne Caddesi'ne kadar olan sahil mahallesi Osmanzade ismini taşır. Girne Caddesi'ne gelmeden önceki sokak Osmanzade Sokağı'dır. Aile, cumhuriyet döneminde “Aksoy” soyadını aldı. Osmanzade Sokağı civarını kapsayan Karşıyaka'nın Aksoy semti, bu yüzden bu ismi taşır.
Bu ailenin Osmanlı'nı son döneminde ve Cumhuriyet'in ilk döneminde en ünlü üyesi, Kuvayı Milliye Meclisi'nin ilk İzmir Milletvekili, Celal Bayar'ın yakın dostu Osmanzade Hamdi Aksoy idi. Gavur Mümin'in öz amcasıdır… Adnan Menderes'in çocukluğu da bu semtte geçtiği için, bu aileden birini veya Osmanzade Hamdi Aksoy'u gördüğü zaman, Karşıyakalılığını belirtmek için “Bizimköylü” derdi.
Ailenin bir diğer ünlü siması Hacı Hasan Paşa'dır.
Yunan işgalinde İzmir Belediye Başkanlığına Yunanlılar tarafından getirilen bu kişi, çok tartışmalı bir portre çizer.
Gavur Mümin'in öz dayısı, eşkıya Çakıcı Efe'yi ikna ederek düze indirmekle ünlenmiş olan Hacı Hasan Paşa'dır ki, bu kişi Yunan işgali döneminde “işbirlikçi görünür hüviyetiyle” İzmir Belediye Başkanlığı yapmış, daha sonra bir körfez vapuruyla kentin kurtulduğu 9 Eylül günü Güzelyalı iskelesinden Midilli adasına kaçarak Yunanistan'ı sığınmıştır. Osmanzade ailesinin yaşlı üyeleriyle 1970'li yıllarda yaptığım nice sohbetlerde bu aile üyeleri ısrarla Hacı Hasan Paşa'nın hain olmadığını, Belediye Başkanlığı görevine bir Rum'un gelmemesi için bu görevi kabul ettiğini ve görevi esnasında zaman zaman Müslümanları koruduğunu hatta bir Türk casusu olan yeğeni Mümin Bey'i de koruması altına aldığını ileri sürmüşlerdir. Yunanistan'a kaçmasını ise, kendisine hınç duyan bazı Türklerin hışmından ve öldürülmekten korkmasına bağlamışlardır. Hacı Hasan Paşa'nın hain olup olmaması veya yeğeni Mümin Bey ile işgal yıllarındaki ilişkisi, ortada ailesel anılar dışında hiçbir belge olmaması sebebiyle karanlıklar içindedir (Hayran olduğum Tarih profesörü Zeki Arıkan bu konuda çok hassasiyet gösterip araştırma yapmasına rağmen gerçeklere ulaşamamıştır). Bu konuyu geçelim.
Yani şu anda, öz dayısı Yunan işbirlikçisi belediye başkanı, öz amcası ise kurtuluş meclisinin milletvekili olan bir kişiyi konuşmaktayız.
Tam burada Karşıyaka'daki “Osmanzade Durağı” isimli çok ilginç bir sahil noktasından söz açmamız gerek.
Levanten, Rum, Musevi ve az da olsa Ermenilerin ve de beldenin iç kısımlarında Müslüman Türklerin yaşadığı “Kordelio” ismiyle de anılan İzmir'in Karşıyakası Osmanlının son dönemlerinde çok etnik yapılı, çok kültürlü ve çok dinli bir sahil kasabasıydı ve Attila İlhan'ın deyimiyle tam bir Avrupa-Akdeniz sahil beldesi hüviyetini taşımaktaydı.
Bu kasabada vapur iskelesinden çarşıyı geçerek Soğukkuyu semtine ve Alaybey semtine uzanan iki tramvay hattının, üçüncüsü ise zengin köşklerle süslü sahili boydan boya geçerek Papaz balıkçı semtine (şimdiki Bostanlı) uzanırdı. İşte bu hattın Reşadiye semtini geçtikten sonra Papaz'a az yakın bir noktasında tramvaylar için Osmanzade Durağı bulunurdu (Şimdiki Girne Caddesi girişi civarı). Durağın çevresinde de Osmanzade ailesine mensup ekabir ve çok kaliteli bir Osmanlı ailesinin evleri sıralanırdı.
Cumhuriyet döneminin ünlü romancısı Samim Kocagöz'ün evi de Osmanzade durağına yakındı. Samim Bey, onurla anlattığı gibi, tam bir Osmanzade idi. Anne tarafından köküne bakalım… Lale Devri Şairi Azamı, 4.Murat Musahibi Osmanzade Tayyip Efendi'nin torunlarından Osmanzade Vahide (Kocagöz) Hanımefendinin oğlu idi.
Benim Gavur Mümin hikayem de, Samim Kocagöz'ün evinde başlamıştır.
SAMİM KOCAGÖZ'ÜN DİZİ DİBİNDEKİ FOTOĞRAF..
Biz Samim Kocagöz'ün edebiyat tutumuna ve istiklal özlemine aşık bir kuşaktan geliriz. Onun “Kalpaklılar ve Doludizgin” romanları hiç yerini şaşırmamacasına baş köşemizde durur.
1970'li yılların başında, Kıbrıs Barış Harekatı'ndan sonra Girne Caddesi olacak yolun girişine yakın bahçeli tek katlı bir mütevazi evde Samim Kocagöz oturur ve çalakalem romanlarını ve gazete yazılarını yazardı. Gazete makaleleri benim de yazarlık yaptığım Demokrat İzmir'de veya Cumhuriyet'te yayınlanırdı. Üstelik bizim ev aynı hat üzerinde, yaklaşık bir kilometre kadar daha iç kısımdaydı. Yani Samim Kocagöz sahilin dibinde ben ise tıfıl bir yazar olarak tarlalar içinde bir evde otururdum. Ama gazete sonrası veya iş dönüşü hava kararınca yolum yayan olarak Samim Kocagöz'ün evinin önünden geçerdi ki, bu benim için gerçekten bir övünç vesilesi idi. Yazarımızın çalışma odasında ışık gördüğüm zaman içimi ılık bir keyif kaplardı.
Bir gün telefon ederek randevu aldım ve ünlü yazarı ziyaret ettim. Daha kapıdan girer girmez eşi Sevinç Hanım o bembeyaz ruhani yüzünde gülücükler açarak, “Ben Kız Muallim Mektebi'nden anneniz Zehra Hanımın öğrencisiyim” demez mi?”…