Voltron’u oluşturmak

Oshan SABIRLI

1980’li yıllarda çocuk olanlar, unutulmaz bir çizgi film olan Voltron’u çok iyi hatırlıyorlardır. Pazar sabahlarında, Pazar sinemasının hemen öncesinde 5 tane çocuğun kötülerle savaştığı bir çizgi filmdi Voltron. Mücadelelerine tek başlarına devam ederler ve aslında, en son güç birlikteliği yapıp, kötüleri yenerlerdi. Hikaye hep iyilerin zaferi ile sonlanırdı. Biz o çizgi filmle büyüdük. Maceracı ruhumuz, orada zenginleşti. Ancak tüm hikayelerin iyi sonla bitmediğine tanık olduk. Güç birlikteliğine olan ihtiyaç orada, ruhumuza tam yerleşemedi galiba. Voltron’u oluşturma konusunda, o çizgi filmin benim kuşağıma öğretmeye çalıştıkları veya verdiği mesaj son zamanlarda çok daha net şekilde ortaya çıkıyor. Şu sıralar geçmişe büyük özlem duyulurken, 80’lerin gençliğinin daha eski nesillere göre çok daha organize olduğu, çok iyi bir donanımın bulunduğu ve ülkenin farklı noktalarında kilit roller üstlendiği göze çarpıyor. İş yaşamında, siyasette, eğitimde, sanatta hatta bilim ve sporda öncü kişiliklerin jenerasyonunun değiştiğini görüyoruz. Her ne kadar, siyasetin tam merkezinde, koltuğu terk etmek istemeyen, yaşlanmış siyasilerin büyük oranda işgali bulunsa da, 1970’lerin sonu 1980’lein başında doğan nesil ülkeyi ciddi şekilde sırtlamak adına büyük bir tempo içinde. Geçmişe özlem demiştim ya, bu özlem içerisinde Voltron ismini de çok fazla duymaya başladık. İşte bu noktada dayanışmanın önemi ortaya çıkıyor. Ortak çalışma kültürüne, vizyon bütünlüğü ve ortak projeler üretmeye ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu şimdilerde daha çok konuşuyoruz. 70 kuşağı, 80 kuşağı gençleri bir yandan savaş kültürü bir yandan darbe kültürü ile var olma savaşı verdi. Oysa Voltron çocuklarının dönemindeki dayanışma ihtiyacı, şu sıralar kendisini enteresan oluşumlar ile çok daha net ortaya koyuyor. İşte bu ihtiyaç ile kendimize çeki düzen verme zamanı geldi de geçiyor. Artık toplumun her aşamasında Voltran çocuklarının Voltran’ı oluşturması gerekiyor. ***** Eski Fotoğraflar Bir ülkenin varoluş kavgasında, onlarca belgesele konu olacak bir mekandır Erenköy. Erenköy Mücadelesi’nin yıldönümünden unutulmaz bir fotoğrafı sizinle paylaşıyoruz. (Amber Eker Avcıl’ın arşivinden) Eski Fotoğraflar İsmet Kotak, İsmail Sadıkoğlu ve Mehmet Şemmedi... 3 TMT'li arkadaş, 3’ü de aramızdan ayrıldı… Allah 3’üne de gani gani rahmet eylesin. **** MESAJ Sayın Mustafa Arabacıoğlu, yeni eğitim dönemine çok az bir zaman kaldı. Her hükümet döneminde görmeye alışkın olduğumuz grevli okul açılışları anlaşılan yeni dönemde de karşımıza çıkacak. Sendikalar şimdiden gardını almaya başladı. Hakkımıza hayırlısı. Suphi Coşkun, Dipkarpaz’a yeni çehre kazandırmak adına başlattığınınız çalışmaları yakından takip ediyoruz. Sizde işe personelden başladınız, ancak yapılan girişimler bazı çalışanlar arasında ciddi gerilim yaşattı. Bu gerilimi en erken zamanda sonlandırmanızı arzu ediyoruz. Sayın Mehmet Çangar, Kıbrıs’ın güneyindeki BMW fiyatları ile buradaki BMW fiyatları arasındaki uçurumun sizi de oldukça rahatsız ettiğini duyuyoruz. Hükümetin fonlar konusunda herhangi bir çalışma yapma niyeti yokken sizin şimdiden Bayram kampanyalarına hazırlanmanız mutluluk verici. Sayın İpek Halim, Özlem Hanım’ın tatile çıkması Limasol Koop Bank’ta sizin işleri biraz daha sırtlanmanıza sebep olmuştur düşüncesindeyiz. Kahkahanın eksik olmadığı bir iş ortamında sizin gibi donanımlı ve neşeli insanların olması hiç kuşkusuz veli nimet… Umarım patronlarınız hak ettiğiniz değeri veriyordu. Sayın Umut Vehit, düğün hazırlıkları nedeni ile oldukça gergin olduğunuzu öğrendik. Heyecana kapılmayın, asıl gerginlik şimdi başlıyor. Öte yandan ipleri ele almak için çok fazla uğraşmak için uğraşınız boşuna. Bizden söylemesi kadınlar günün sonunda kendi bildikleri bir şekilde yapıyor. Sayın Hasan Hastürer, sizin gibi bir gazetecinin Erenköy ile ilgili çok daha yeni ve çok daha güzel programlar yapabileceğinizi biliyoruz ama Kıbrıs TV’de ART’de yıllar önce yayınlanan, ART logolu sohbet programının tekrar yayınlanması bize de biraz garip geldi. Yoksa artık eskisi kadar enerjiniz yok mu? Sayın Baykan Gürses Özdağ, yazılı basın size oldukça yakıştı. Aslında size yazılı basın önerisini en az 2 yıl önceden önermiştik, fakat siz kuşkularınız olduğunu söylemiştiniz. Mert Özdağ gibi birinin eşi ve oldukça üretken ve yaratıcı olan birisine göre keşke çok daha önce başlasaydınız. Sizi TV ekranlarında görmeyi arzuluyoruz. Sayın Haluk Doğandor, şu sıralar aramıza kara kedi mi girdi? Yoksa tavuğunuza kış mı dedik? Eski dostlar düşman olmaz derler. Siz elinizi eteğinizi buralardan çekince ve sohbet ortamlarında da bizden daha az bahsedince sizinle ilgili endişelerimiz arttı. Bir rahatsızlığınız var ise bilelim de ona göre davranalım. ***** FIKRA Hamam parası Bir gün Bektaşi arkadaşları ile hamama gider ve elbiselerini çıkartıp bir peştamal alır ve elbiselerini dolaba koyar. 1 saat yıkandıktan sonra çıkmaya karar verir ancak ne görsün tüm parası çalınmış. Düşünmüş, taşınmış, “param yok desem bana yakışmaz” demiş ve kendini tekrar hamama atmış. Bektaşi hamamda ne yapacağına karar verirken bir yandan da Allah’a yalvarmaya başlamış. “Allahım ya bana bir hamam parası gönder, ya da bu hamamı yık” diye dua ederken birden yer yerinden oynamış. Deprem ile birlikte hamamın bir bölümü yerle bir olmuş. Herkes gibi o da kendini hamamın dışına atmış. Bektaşi hamamdan evine doğru giderken, bir dilenciye rast gelmiş. Dilenci “Allah rızası için bir sadaka” demiş. Bizim Bektaşi, dilenciye lafı yapıştırmış. “Allahın eli o kadar sıkışık ki, bir hamam parası vermemek için koskaca hamamı yıktı” demiş...