Lefke Avrupa Üniversitesi (LAÜ) Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cahide Yağmur, “14 Kasım Dünya Diyabet Günü” dolayısıyla diyabet ve beslenme konusu ile ilgili detaylı bilgiler aktardı.
Yağmur: Diyabet en fazla görülen kronik hastalıkların başında geliyor
Diyabetin en fazla görülen kronik hastalıkların başında geldiğini söyleyen Yağmur, “Diyabet, önümüzdeki 20 yıl içinde dünyada hızlı bir şekilde artış göstererek bir milyar insanı etkilemesi beklenmektedir” dedi. Yağmur, diyabet ve ilişkili komplikasyonlar hakkında halkın farkındalığını arttırmak için Dünya Diyabet Günü’nün önemli bir gün olduğunu ve 2007’den başlayarak her yıl 14 Kasım tarihinin “Dünya Diyabet Günü’’ olarak adlandırıldığını dile getirdi.
Yağmur: Diyabeti önleme ve tedavi, multidisipliner yaklaşım gerektirir
Diyabetin toplumun her kesiminde önlenmesi için azami gayret gösterilmesi gerektiğini vurgulayan Yağmur, “Bu yüzden birinci basamak sağlık çalışanları, hastaları diyabet risk faktörleri açısından değerlendirmeli ve diyabet gelişimini önleyici tedbirleri almalıdır. Gerekli kişilerde diyabet taraması yapmalıdır” dedi. Diyabeti olan hastalarda ise komplikasyonları önlemek için tedavi ve kontrollerini takip etmesi gerektiğini ifade eden Yağmur, önleme ve tedavinin multidisipliner yaklaşım gerektirdiğini belirtti.
Yağmur: Diyabetli bireye beslenme programının düzenlenmesi ve beslenme eğitiminin yapılması gerekir
Tıbbi Beslenme Tedavisinin (TBT) diyabetik hastaların tedavisinin temel taşlarından birisi olduğunu ve hastalığın seyri boyunca tedavinin bir parçası olması gerektiğini söyleyen Yağmur, yeterli TBT uygulamadan, diğer tedavi yöntemleriyle metabolik kontrolün sağlanmasının güç olduğunu dile getirdi. Bazı tip 2 diyabetli hastalarda sadece TBT uygulamakla kan şekeri düzeylerinin ayarlanabildiğini ifade eden Yağmur, TBT’nin hastanın ihtiyaçları doğrultusunda bireysel olarak hazırlanması gerektiğini dile getirdi. Diyabetli bireye beslenme programının düzenlenmesi ve beslenme eğitiminin yapılması gerektiğine vurgu yapan Yağmur, TBT’nin başarıya ulaşması için, hastanın beslenme alışkanlıkları ve sosyo-ekonomik durumunun dikkate alınarak uygun beslenme planının hazırlanması gerektiğini söyledi.
“Tıbbi beslenme tedavisi ile yaşam döngüsünün değişik dönemlerinde tip 1 ve tip 2 diyabetli yetişkin, gebe, emziren kadın ve yaşlı erişkinlerin enerji ve besin öğesi gereksiniminin karşılanması planlanır” diyen Yağmur, TBT’nin hedeflerinin; sağlıklı beslenme ve fiziksel aktivite ile sağlığın iyileştirilmesi, davranış değişikliğinin oluşturulması; bireysel ve kültürel tercihleri ve yaşam tarzını dikkate alarak bireysel beslenme gereksinimlerini sağlamak olduğunu ifade etti.
Diyabet ile ilişkili risklerin azaltılmasında vücut ağırlığının yönetiminin önemli olduğuna dikkat çeken Yağmur, vücut ağırlığı yönetimi kilo kaybının sağlanması ve tekrar kilo alımının önlenmesini kapsadığını belirtti. “Fiziksel aktivitedeki artış tip 2 diyabetlilerde glisemiyi iyileştirebilir, insüline direnci azaltabilir ve kardiyovasküler risk faktörlerinde azalma sağlayabilir. Düzenli yapılan egzersizin tüm bu olumlu etkileri kilo kaybının sağlanmasından bağımsızdır” diyen Yağmur, haftada üç gün en az 150 dakika orta yoğunlukta fiziksel aktivite (tercihen yürüyüş) yapılması ve fiziksel aktivite yapmaksızın geçen günlerin üst üste 2 günden fazla olmaması gerekliliğine değindi.
“Diyabette karbonhidratlar önemlidir; düşük glisemik indeksli besinler seçilmelidir” diyen Yağmur, özellikle diyet bileşenindeki karbonhidratların türü ve miktarının kan glukozunu büyük ölçüde etkilediğini dile getirdi. Besinlerin glisemik yanıtını etkileyen çeşitli faktörlerin olduğunu söyleyen Yağmur, bunları; karbonhidrat miktarı, şekerin türü (glukoz, fruktoz, sükroz, laktoz), nisaştanın türü (amiloz,amilopektin, dirençli nişasta), diyetin posa miktarı ve türü, besinlerin pişirilmesi ve işlenmesi olarak sıraladı.
Yağmur: Diyabetik hastaları için 20-35 g/günlük beslenmede diyet posası önerilir
Yağmur, yüksek posalı diyetin insülin ve kan glukozu üzerine yararlı etkileri bulunduğunu ve çözünür posanın (guar-pektin) glukoz kontrolünü iyileştirdiğini; β-glukogan karbonhidrat ve lipitlerin sindirim-emilimini yavaşlattığını dile getirdi. “Genelde çözünür posa kan lipitlerini ve postprandiyal kan glukozunu çözünmez posaya göre daha etkin bir şekilde düşürmektedir” diyen Yağmur, ayrıca, posadan zengin besinlerin rafine olanlara göre daha düşük enerji yoğunlukları olduğunu ve midede hacim oluşturarak doygunluğu arttırdığını ifade etti. Böylece düşük enerjili diyetlerin kullanılabilirliliğini arttırdıklarını söyleyen Yağmur, diyabetik hastalar için 20-35 g/gün diyet posası önerildiğini dile getirdi. Yağmur, posa kaynağı olarak: her gün sebze-meyve, kepek (yulaf, buğday) veya kepeği ayrılmamış tam taneli tahıl ürünleri, kuru baklagiller önerildiğini ve diyetin karbonhidrat içeriği hedeflenen kan glukoz ve lipit düzeylerine göre önerildiğini ifade etti. Yağmur, glisemik kontrolün başarılmasında karbonhidrat tüketiminin izlenmesinin büyük önem taşıdığına vurgu yaptı.
Diyetin yağ türü ve miktarının metabolik kontrol ve komplikasyonların gelişimi açısından büyük önem taşıdığını söyleyen Yağmur, tekli doymamış yağlardan zengin diyetin insülin direnci üzerine olumlu etkisi olduğunu dile getirdi. “Çoklu doymamış yağlardan zengin diyetin, doymuş yağlardan zengin diyet ile kıyaslandığında total kolestrol ve LDL kolestrolünü düşürdüğü gösterilmiştir” diyen Yağmur, diyabette günlük yağ alımının, enerjinin %30’unu aşmamasının önerildiğini ifade etti. Yağmur, birçok tip 2 diyabetlide hipertansiyon ve dislipidemi de olduğundan, diyabet tedavisinde doymuş yağ alımının sınırlandırılması ve alkolden gelen enerjinin de yağ değişimi olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.
“Sonuç olarak; Tip 1 ve tip 2 diyabetlilere verilen TBT’de tek bir beslenme modelinden söz edilemez” diyen Yağmur, her diyabetli bireyin tıbbi tedavisinin farklı olduğunu ve bir diyabetli için uygun ve sağlıklı olan bir önerinin bir başkası için uygun olmayabileceğine dikkat çekti. Yağmur, TBT’ye başlamadan önce birey ve ailesinin beslenme alışkınlıklarının, diyabetle ilişkili bilgi, davranış ve inançları değerlendirilmesi ve farklı disipliner (doktor, diyetisyen, hemşire, psikolog) yaklaşımların ve uygulamaların birlikte yürütülmesi gerektiğini sözlerine ekledi.