YAĞMUR FERAHLIĞI
Soğuk kış günlerinde kafilelerle geçen kuşlar!.
neler saklı kanat altlarınızda?
Düşürmekten korkmaz mısınız umutlarınızı
ulaşmaya çalışırken sıcak diyarlara?..
Birbirine dokunan kol misali kanatlarınız
ince bir muhabbetin ifadesi mi ne?
Ve yanı başımdaki tüy yumağının belli belirsiz dokunuşları
Neleri çağrıştırmıyor ki bu soğuk kış akşamında…
Gün batımları nedense efkârlı oluyor
ne kadar güçlü olsan da..
Bir hatırlayış; geçmişe bir dokunuşla kanar yüreğin
bir şeyler süzülür yanaklarından habersizce..
Üşüyen manolya şahidimdir
her akşamüstü efkâr basıyor içimi ona her bakışımda
Özlüyorum!..
Bilmediğim bir özlem değil bu..
Çok aşina, çok tanıdık..
Ama artık imgesini yitirmiş.
Dışarısı bembeyaz
Kar yağıyor içime
Üşüyorum… (*)
Kış nihayet kendini gösterdi. Dışarıdan kulakları zorlayan gök gürültüleri eşliğinde yağan
sağanak yağmurun sesi geliyor. İri damlalar çatıları, camları dövüyor. Yılın ilk yağmurları
nedense şiddetli oluyor. Ağaçlar rüzgârın ritmine uyarak savrulurken doğa, bu ani
baskının şaşkınlığı eşliğinde hasretle beklediği suya kavuşmanın coşkusunu yaşıyor.
Bugün adadaki son gelişmelerden bahsetmek gelmiyor içimden. Esasen o tip yazılar yazmayı da pek sevmem. Yine de küçükten büyüğe herkesin gündeminde olan konulara doğal olarak kayıtsız kalmak da mümkün olmuyor. Adanın her zaman baki olan, kafa yoran, bezdiren malum meseleleri, siyaset ve seçim konuları; kırk seneyi aşkın bir zamandır oturdukları koltuktan kalkmamaya, kendilerinden başka kimseye o fırsatı vermemeye azmetmiş ve bunun için meşru- gayrimeşru her fırsatı kullananlardan, hele bir de koltuk sevdası yüzünden onurunu ( eğer varsa) yerle bir eden ve seçim öncesi bir koltuktan ümidini kesip diğerine oturmaya perende alanların mide bulandırıcı davranışlarından bahsetmeye ne elim ne de dilim varmıyor bugün. Keşke yağan bu yağmur sele dönse, kirli sokakları temizlediği gibi kurumaktan çöle dönen, çamurlaşan o vicdanları da yıkayıp temizlese diyorum. Mümkün mü?.. Sanmıyorum…
*****
Yağmur ve kış!.. Birbirlerine yakışan güzel iki kelime!.. Birkaç gün sonra nergis soğanları çatlayıp beyaz gülüşlerle topraktan fışkıracak, yabani siklamenler arz-ı endam edecek ve kısacık ömürleriyle mevsime bir güzellik daha katacak. Şimdi sabırsızlıkla onları bekliyorum. Dünyadaki en güzel seslerden biri belki de yağmur sesi… Hele uzun zaman ona hasret kalınmışsa... Uzun bir geceden sonra sabırsızlıkla beklenen sabahın ilk ışıklarına bir de yağmurun o mistik sesi eklenmişse…
Oldum olası günün yavaş yavaş ağarışını, gecenin bin bir düşüncesinden sonra tan vaktiyle
müjdelenen sabahı karşılamayı severim; hele yağmurla gelen sabahları... Bu yüzden evin
bütün pencerelerini ardına kadar açtım. Her yanı ıslak toprak kokusu doldurdu. Bu koku
bazen beni öyle yerlere, öyle zamanlara götürür ki… İlle de çocukluğuma… Bu koku ile
belleğimde iz bırakmış ama hayal meyal hatırladığım eskilere ait bir anıyı netleştirecekmişim
gibi heyecanlanırım. İçimi sıcacık duygularla dolduran o anlık duygunun devamını
yakalamaya çalışırım gözlerimi kapayarak ama o, uçucu toprak kokusu gibi, yakalamama
ramak kala uçar gider... Belki de uçup gitmesidir onu beklenen kılan; hatırlanmaya değer bir
şey değildi de hatırlayamamaktı onu önemli yapan. Hani çözülmeyen bulmacalar var ya; inat
edip ille de çözmek istediğimiz; çözdüğümüz anda artık önemsemediğimiz… Onun gibi.
En çok da Baf Kasabasını hatırlarım böyle havalarda. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımın
geçtiği o yerleri… O zamanlara ait insanlarımı… Saf ve riyasız dostluklarımı.. Kerpiçten
yapılmış evimizi… Fedakâr ve cefakâr annemi.. Onun ocakta kaynattığı tarhana çorbasının
ve saçta pişirdiği katmerin kokusunu… Babamın beni çağıran gür sesini… Komşu
çocuklarla saklambaç oynadığımız o kaygısız günleri.. İlk yağmurlar başladığında kendimi
sokağa nasıl attığımı, yağmurda dolaşmanın verdiği coşkuyu, mahalle arkadaşlarımla
sırılsıklam olana kadar sokakta oynadığımız ve eve girdiğim zaman annemin beni azarladığı
o günleri.. O günler ki, içimde buruk bir özlemdirler şimdi…
Dışarıda yağmur yağıyor… Kulak verin onun huzur veren sesine... İzin verin yüreğinize ve
gözlerinize. Onlar da yağsınlar. Bırakın yağmur yıkasın ve akıtsın içinizde birikmiş sorunları, kederleri ve tortuları.. Arındırsın zamanı ve yürekleri…
(*) Özlüyorum adlı şiirimden