YAĞMUR VE KIŞ

Hatice İNTAÇ

YAĞMUR VE KIŞ

 

Soğuk kış günlerinde kafilelerle geçen kuşlar!.

neler saklı kanat altlarınızda?

Düşürmekten korkmaz mısınız umutlarınızı

ulaşmaya çalışırken sıcak diyarlara?..

Birbirine dokunan kol misali kanatlarınız

ince bir muhabbetin ifadesi mi ne?

Ve yanı başımdaki tüy yumağının belli belirsiz dokunuşları

Neleri çağrıştırmıyor ki bu soğuk kış akşamında…

 

Gün batımları nedense efkârlı oluyor

ne kadar güçlü olsan da..

Bir hatırlayış; geçmişe bir dokunuşla kanar yüreğin

bir şeyler süzülür yanaklarından habersizce..

Üşüyen manolya şahidimdir

Her akşamüstü efkâr basıyor içimi ona her bakışımda

 

Özlüyorum!..

Bilmediğim bir özlem değil bu..

Çok aşina, çok tanıdık..

Ama artık imgesini yitirmiş.

Dışarısı bembeyaz

Kar yağıyor içime

Üşüyorum…            (*)

 

 

 

Kış nihayet kış geldi... Dışarıdan kulakları zorlayan gök gürültüleri eşliğinde yağan

sağanak yağmurun sesi geliyor. İri damlalar çatıları, camları dövüyor. Yılın ilk yağmurları

nedense şiddetli oluyor. Ağaçlar rüzgârın ritmine uyarak savrulurken doğa, bu ani

baskının şaşkınlığı eşliğinde hasretle beklediği suya kavuşmanın coşkusunu yaşıyor.

 

Bugün adadaki gelişmelerden bahsetmek gelmiyor içimden. Esasen o tip yazılar yazmayı da pek sevmem. Yine de küçükten büyüğe herkesin gündeminde olan konulara doğal olarak kayıtsız kalmak da mümkün olmuyor. Adanın her zaman var olan, kafa yoran, bezdiren malum meseleleri, siyaset ve seçim konuları; kırk yedi seneyi aşkın bir zamandır oturdukları koltuktan kalkmamaya, kendilerinden başka kimseye o fırsatı vermemeye azmetmiş ve bunun için meşru- gayri meşru her fırsatı kullananlardan, hele bir de koltuk sevdası yüzünden onurunu ((eğer varsa) yerle bir eden ve seçim öncesi bir koltuktan ümidini kesip diğerine oturmaya perende alanların mide bulandırıcı davranışlarından bahsetmeye ne elim ne de dilim varmıyor artık.

Keşke yağan bu yağmur sele dönse, kirli sokakları temizlediği gibi kurumaktan çöle dönen, çamurlaşan o vicdanları da yıkayıp temizlese diyorum. Mümkün mü?.  Sanmıyorum…

                                                            

                                                             *****

 

Oldum olası günün yavaş yavaş ağarışını, gecenin bin bir düşüncesinden sonra tan vaktiyle

müjdelenen sabahı karşılamayı severim; hele yağmurla gelenleri... Bu yüzden evin

bütün pencerelerini ardına kadar açtım. Her yanı ıslak toprak kokusu doldurdu. Bu koku

bazen beni öyle yerlere, öyle zamanlara götürür ki… İlle de çocukluğuma… Bu koku ile

belleğimde iz bırakmış ama hayal meyal hatırladığım eskilere ait bir anıyı netleştirecekmişim

gibi heyecanlanırım. İçimi sıcacık duygularla dolduran o anlık duygunun devamını

yakalamaya çalışırım gözlerimi kapayarak ama o, uçucu toprak kokusu gibi, yakalamama

ramak kala uçar gider... Belki de uçup gitmesidir onu beklenen kılan; hatırlanmaya değer bir

şey değildi de hatırlayamamaktı onu önemli hissettiren. Hani çözülmeyen bulmacalar var ya; inatla çözmek istediğimiz; çözdüğümüz anda artık önemsemediğimiz… Onun gibi.

 

En çok da Baf Kasabasını hatırlarım böyle havalarda. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımın

geçtiği o yerleri… O zamanlara ait insanlarımı… Saf ve riyasız dostluklarımı.. Kerpiçten

yapılmış evimizi… Fedakâr ve cefakâr annemi.. Onun ocakta kaynattığı tarhana çorbasının

ve saçta pişirdiği katmerin kokusunu… Babamın beni çağıran gür sesini… Komşu

çocuklarla saklambaç oynadığımız o kaygısız günleri.. İlk yağmurlar başladığında kendimi

sokağa nasıl attığımı, yağmurda dolaşmanın verdiği coşkuyu, mahalle arkadaşlarımla

sırılsıklam olana kadar sokakta oynadığımız ve eve girdiğim zaman annemin beni azarladığı

o günleri..  O günler ki, içimde buruk bir özlemdirler şimdi…

 

                                             *****

 

Dünyadaki en güzel seslerden biri belki de yağmur sesi… Hele uzun zaman ona hasret

kalınmışsa.. Uzun bir geceden sonra sabırsızlıkla beklenen sabahın ilk ışıklarına bir de

yağmurun  mistik sesi eklenmişse…

 

Yağmur ve kış!.. Birbirlerine yakışan güzel iki kelime!.. Birkaç gün sonra nergis soğanları çatlayıp beyaz gülüşlerle topraktan fışkıracak, yabani siklamenler arz-ı endam edecek ve kısacık ömürleriyle mevsime bir güzellik daha katacaklar. Şimdi sabırsızlıkla onları bekliyorum.

 

Dışarıda yağmur yağıyor… Kulak verin onun huzur veren sesine... İzin verin yüreğinize ve

gözlerinize.. Onlar da yağsınlar. Bırakın yağmur yıkasın ve akıtsın içinizde birikmiş sorunları, kederleri ve tortuları.. Arındırsın zamanı ve yürekleri…

 

(*) Özlüyorum adlı şiirimden