Kaç baharı gerçek sanıp kandık söylesenize Kaçına "Nihayet" hasretle kucak açtık ve kaçında yanıldık Kaç kez ayaz vurmuş dallarımızda filizlerimiz söndü Yine de uslanmadık. Yine geveze bir dosta sırlarımızı açar gibi açıldık yalancı bahara... Yalanmış meğer bahar; daha vakti değilmiş, aşkın da barışın da... Güneşe kananlar, yazı beklerken bahardan oldular Kesildi sesi soluğu, erken öten horozların İyisi mi itirafçı olalım; biliyorduk "İşte bahar" derken, ardından gelecek ayazı... (*) Şubat ayını bitirmeden bahar mı geldi ne? Şiddetli geçen soğuk günlerden sonra havaların aniden ısınması takvimle pek de uyumlu olmadı. Ağaçlar mevsimi şaşırdı tomurcuk verdi. Çiçekler ürkek bakışlarla topraktan başlarını uzattı. Kırlar yabani lâlelere bezendi. Ağaçlar uzun kış uykusundan gerinerek uyanırken havaya çiçek kokuları yayıldı. Kuşlarsa cıvıl cıvıl bahar şarkılarına daldı Yine de belli olmaz, daha önümüzde Mart ayı var. Hani derler ya; “Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır” diye. Havalar yeniden soğuyabilir, gökyüzüne kara bulutlar üşüşebilir. Kış yeniden olanca haşinliğiyle geri gelebilir. Sağanak yağmurlar yağabilir. İşte o zaman baharın geldiğini sanan kuşlar şarkılarını yarım bırakıp yeniden saçak altlarına, kuytu köşelere sığınabilir. Tomurcuklanan ağaçlar ve çiçekler baharın tadına varmadan kavrulup yanabilir. Aslında yağmur yağsa bir dert yağmasa başka bir dert! Yağsa, kuraklık olmayacak, toprak suya doyacak. Çiftçi, hayvancı sevinecek. Diğer yandan sıcağın etkisiyle mevsimini şaşıran ve çiçeklenen ağaçlar soğuk havaya ve yağmura dayanamayıp çiçeklerini dökecek ve bu yıl meyve vermeyecek. En önemlisi de her yıl tedbirsizlikten meydana gelen su baskınlarının vereceği zarar ve mağduriyetler olacak. Soğuk günlerden sonra geçici de olsa gelen bu bahar, güneşin parlaklığı ve aydınlık gökyüzü yaşanan olumsuzluklara rağmen içimizi de bir nebze olsun ısıtıyor, aydınlatıyor gibi. Yalancı da olsa ben de bugün baharın coşkusuyla uyandım. Her sabah çok istediğim halde yapamadığım ve bundan dolayı da huzursuzluk duyduğum sabah yürüyüşlerimden birini havaların ısınmasıyla bugün gerçekleştirebildim. Bu yüzden kendimi huzurlu hissediyorum. Uzun zamandır yürümediğim halde bugün bayağı uzun bir yol yürüdüm. Geçtiğim yollar daha önceden de yürüdüğüm yollardı. O zamanlar çalıştığım için bu yürüyüşleri ancak hafta sonları yapabiliyordum. Yıllar ne çabuk geçiyor!.. Geçen zaman bize neler veriyor bizden neleri alıyor? Neleri getiriyor, neleri götürüyor diye düşünmeden edemiyor insan. Yüzümde ilk kırışıklığı gördüğüm gün yaşadığım şok geldi aklıma bir ara. Günlerce o çizgi yüzünden üzüldüğümü hatırladım. Oysa şimdikileri sayamıyorum bile. Aldırmıyorum. Çünkü her çizgi yaşanmış bir öykünün hatırasıdır ve ben onları seviyorum. Kendi hayatımda ve memlekette o kadar sorun ve o kadar düşünecek şey varken, saçlarımın beyazladığını, yüzümdeki kırışıkları düşünmek lükse kaçıyor artık. Onu, alın teriyle kazanmanın ne olduğunu bilmeyen şımarık mirasyediler, boşu boşuna siyaset koltuklarını onursuzca işgal edip parsayı vurmaktan başka işe yaramayanlar veya zengin koca parası yiyip magazin programlarını izleyen, dünyada olup bitenlerden bihaber, kendilerinden başka hiçbir şeyi ve hiç kimseyi düşünmeyen, her şeye kayıtsız kalan kuş beyinliler düşünsünler diyorum. (*) Can Dündar’ın Yalancı Bahar şiirinden.