Kısa bir süre önce meydana gelen feci trafik kazasında, yitirdiğimiz gencecik fidanların acısı hala yüreğimizden soğumadan Başbakanlık önünde yaşananların kabul edilebilir bir yanı sanırım olmaz. Şiddet kimden gelirse gelsin bunun kabul görmesi de mümkün değil.
Bugün, yanlış uygulamaları ile hak hukuk ve kendi yasalarını kırıp geçirmekle Guiness Rekorlar Kitabına giren siyasi erkin halk ile polisi karşı karşıya getirme misyonu, sanırım başarıya ulaştı. Ben yaparım olur mantığı ile aldıkları emrin dışına çıkamayan, gerçekleşen eylem sonrasında makam arabasını Dışişleri Bakanlığı bahçesinin arka tarafına saklayan, sonrasında da sıra kadem basan siyasilerimiz, yarattıkları şiddet canavarı ile gurur ve onur duymalıdır.
Sabahın 7’sinde ortalığın hala daha zifiri karanlık olmasına karşın bir ayağı üstünde ben saatleri geri almam mantığından taviz vermeyen siyasilerden intikam, polisi darp ederek veya polisin vatandaşı darp ederek değil, onları oy zamanında Pandoranın kutusuna hapsetmekle olur.
Hükümet edenlerin hadde be bakalım aha saatleri geri almayacayım. Sizde bir, bilemedin iki gün, eylem yaparsınız sonra unutur gidersiniz tutumu öfkeyi doruğa tırmandırdı. Ancak her ne kadar öfke gemi azıya alan kısrak gibiyse de halk olarak ona gem vurmamız gerektiği kanaatindeyim.
Kaybettiğimiz, gencecik fidanlarımızın ailelerine yapılacak ziyaretler sonrasında acil şifalar dilekleri iletilmesi gerekirken ne haliniz varsa görün modunda hareket eden yetkililere, hadlerini, vurup kırmak yerine sandıkta bırakmakla göstermeliyiz.
Eylem yapanlar haksız mı? Bence hak, hukuk, yasa tanımayan siyasilerin tutumuna karşı yapılan eylemler yerden göğe kadar haklıdır. İki günde bir akaryakıta zam yapıp zam şampiyonu olan, Tayyareden inmeden başka tayyare ile yuro yuro dolaşıp halkın yaşadığı sıkıntıları görmeyenlere hadlerini bildirmek için eylem tabi ki yapılmalı.
Ancak eylem Başbakanlık önünde pankartlar ile gidilip, giriş kapısına oturarak sessiz bir şekilde protesto edilerek de yapılır. Toplanan halka bir sendika başkanının yapacağı konuşmalar sonrasında oralara ne bileyim yasemin, gül veya herhangi bir çiçek bırakmakla da olur. Eylem yapan insanların başını çekenlere baktığımız zaman hepsinin belli yerlere gelmiş, karizmatik ve kaliteli insanlar olduğunu görürüz. Arkalarından yürüyen insanları bugüne kadar yarı yolda bırakmadılar. Geride kalanlar ya onların hızına yetişmeyen siyasilerdir. Yada insanlıklarına erişemeyenlerdir. Bu nedenle bence bu eylemlerde de kalitelerini ortaya koymaları gerekir diye düşünenlerdenim.
Bakın başımız sıkıştığı zaman bir çözüm bulması için hemen polise başvururuz. Onu sığınacak bir liman olarak görürüz. Başımız ağrıdığında, birisi tavuğumuza kış dediğinde ilk başvurduğumuz kurum, polis teşkilatıdır.
Bir köfünün içinde çürük soğan da var. Kokusu bütün soğanları da etkiler. Ama bir pire için tüm yorganı yakmak da gereksizdir derim. Bir polis şiddete başvurdu diye tüm polislerin başını gözünü yarmak da doğru değil kanaatindeyim.
Bizim polisimiz bu şiddeti hak etmiyor. En çok mağduriyet yaşayan kurumlar arasında olan polis teşkilatının 7 elemanını hastanelik etmekle galiba yanlış yaptık. Düşünün bize ters konuştuğu için bir polisi yerden yere vururken, nedense bir başka dairedeki memurun yüzümüze bile bakmamasına hiçbirşey söylemiyoruz. Bundan sonra okulda çocuğumuza kızan öğretmeni, hasta yatarken zamanında hapımızı vermeyen hemşireyi, araba muayene belgesini internet yok diye vermeyen ve bizi eve gönderen memuru, ne bileyim sosyal sigorta yatırımını alırken bizi bekleten görevliyi evire çevire dövmemiz mi gerekir? Dövdükten sonra da eee müstahakkıydı deyip işin içinden çıkalım mı?
*****
Başlarına yıkılıyor !..
Baf Kapısı bölgesinde Şehit Hasan Mustafa Sokakta ikamet eden Durmuş Akbıçak ailesinin, kaldıkları kerpiç ev yıkılmaya yüz tuttu.
Yağan yağmurlar sonrasında tavanı delinen ve duvarları çatlayan evin ufak bir sarsıntı sonrasında yıkılmasından korkuyor.
Durmuş Akbıçak ile eşi Hatun Akbıçak, 3 erkek çocukları ile kaldıkları evin ansızın yıkılacak olmasından dolayı tedirgin olarak evde yaşamlarını sürdürüyor. Bazı duvarları yıkılmaması için üzerlerine konan kalaslar ile ayakta duran evin iç tarafından bakıldığı zaman gökyüzünün görüldüğü gözlemlendi.
Durmuş Akbıçak yaptığı açıklamada, evin halini görüyorsunuz. Başka ev kiralayacak maddi durumumuz yok. Yetkililerden birçok kez bize başka bir ev göstermesi ricasında bulunduk. Ancak bugüne kadar bir sonuç almadık dedi.
Durmuş Akbıçak açıklamasına devamla, evin duvarları çatladı. Tavanda delikler oluştu. Yağmur yağdığı zaman dışarıda durur ama bizim evin içinde durmaz. Ancak benim korkum bu evin yarıklar oluşan ve çökmeye yüz tutmuş duvarlarının ansızın çökmesidir. 3 küçük çocuğum var. Onlara bir şey olmasından korkuyorum. Lütfen yetkililerimiz bizim evimizin bu durumunu görsünler. Bizlere yardımcı olsunlar ifadesinde bulundu.