Bu konu artık masaya yatırılmalı ve tartışılmalıdır. İyi de, kim yatıracak? Hükümet mi? Muhalefet mi? İkisi de yatıramaz. Çünkü bu konuları ellemek yürek ister. Ya MAMMA kesilirse korkusu hep ağır basar. Peki, çaresi ne bu işi ellemenin? Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçiliği Yardım Heyeti, bu konu ile alakalı ne düşünüyor bilenimiz var mı? Ya da öğrenmek isteyenimiz çıkar mı? Bakalım mı? Elbette bakacağız. İşte “Yardım Heyeti”nin kendi ağzından düşünceleri:
- YARDIMLARI, Kıbrıs Türk halkının sosyal ve ekonomik hayatının idame edilmesi ve toplumsal refah düzeyinin MUADİLLERİYLE ayni seviyeye getirilmesi amacıyla başlamıştır.
- Geçen zamanla birlikte KKTC’de refah seviyesinin yükselmesine ENGEL teşkil eden İZOLASYONLARA, bir de VERİMSİZ KAMU YÖNETİMİ eklenmiştir (Kamu yönetiminin beceriksizliği ve basiretsizliğinden bu hale düşmüşüz. Önümüzdeki engel: YÖNETİM kaynaklıdır).
- YARDIMLARI, daha çok VERİMSİZ KAMU YÖNETİMİNDEN kaynaklanan maliyetlerin karşılanması için KULLANILMAKTADIR. Bundan ARTAN OLURSA(!) ekonomik kalkınma amacına tahsis edilmektedir (Kamu yönetimi VERİMLİ hale gelirse, ekonomi gelişecektir). Yardımların bu iki AMAÇ arasındaki dağılım oranı (verimsizlik maliyetlerinin karşılanması/ekonomiye katkı), yardımların ETKİLİ olması hususunda çok büyük öneme sahiptir.
- EKONOMİK PROGRAMLAR, 1980’lerin sonundan itibaren dillendirilen ama etkili olmayan, 2004 yılından itibaren daha da somutlaşarak 2009 yılından itibaren UYGULANAN, verimsiz kamu yönetiminden, VERİMLİ kamu yönetimine geçişin sağlanarak daha çok EKONOMİK KALKINMA amaçlı kullanılması için, TC. YARDIMLARI ile sıkı bir ilişki içerisine girilmiştir.
- Her ne kadar TC-KKTC ilişkisine benzer bir ilişki dünyada pek görünmese de uluslararası ekonomik ve mali kuruluşların ve tedarikçi ülke gruplarının sağlamış olduğu DIŞ YARDIMLAR aşağıda belirtilen 3 temel amaca hizmet etmektedir.
- Esas olarak EKONOMİK BÜYÜMEYLE, ama aynı zamanda KAMUSAL ALTYAPININ ve TEMEL SOSYAL HİZMETLERİN sağlanması suretiyle MADDİ ZENGİNLİĞİ ARTIRMAK,
- Ekonomiyi ve yasal düzeni işletmek için; ETKİLİ, DÜRÜST ve DEMOKRATİK YÖNETİMİ teşvik etmek ve ayni zamanda bunun için SİVİL ve SİYASİ HAKLARI iyileştirmek,
- Olumsuz çevresel gelişmeleri tersine çevirmek.
Dünyada bu kapsamda yapılan YARDIMLAR önemli boyutlara ulaştığından bu yardımların ETKİLİ olabilmesi için analizler yapılmış, uluslararası organizasyonlar geliştirilerek belli İLKELER oluşturulmuştur. Bu ilkeler:
- SAHİPLENME: Yardım alan ülke, KALKINMA STRATEJİSİ ve PLANLAMADA etkili bir LİDERLİK ifa etmeli, kurumlarında İYİLEŞME sağlaması ve YOLSUZLUKLARLA MÜCADELE ederek, VERİMSİZLİĞİ ORTADAN KALDIRMASI vurgulanmaktadır.
- UYUM: YARDIM EDEN, tüm desteğini YARDIM ALAN ülkenin ulusal kalkınma stratejisine dayandırmalı ve bu süreçte YEREL SİSTEMLERİN ve PROSEDÜRLERİN kullanılması hedeflenmelidir.
- KOORDİNASYON: Tekrardan kaçınılması için BİLGİ PAYLAŞIMI, prosedürlerin BASİTLEŞTİRİLMESİ ve eylemlerin KOORDİNE edilmesi bu ilkenin temelidir.
- SONUÇ ODAKLI YÖNETİM: YARDIM eden ve edilen ülke tarafından sonuçlar elde edilmesine ve bunların ANALİZLERİNİN YAPILARAK ÖLÇÜLMESİNE odaklanılmalı ve KARAR MEKANİZMALARINA veri sağlanmalıdır.
- KARŞILIKLI HESAP VERİLEBİLİRLİK: İki tarafta yer alan ülkelerin, kalkınma yolunda sağlanan sonuçlar ve yardımların verimliliği konusunda HESAP VERİLEBİLMESİNE ve ŞEFFAFLIKLARINA dayanmaktadır.
Görüldüğü üzere, uluslararası organizasyonlar yardımları, öncelikle ülkenin KENDİNE AİT kalkınma planı benzeri bir programına dayandırmakta, ETKİN bir idari yapının sağlanarak bu yapı üzerinden uygulamanın yapılmasını önermekte, koordinasyon ve ardından verimlilik, fayda maliyet gibi göstergeleri içeren değerlendirme sonuçlarıyla programların tekrar gözden geçirilmesini öngörmektedir. Böyle bir işleyiş, yardım alan ülkenin SİYASİ, HUKUKİ ve İDARİ alt yapısıyla yakından ilişkilidir. Siyasi yapının durumu, hukuki ve idari yapının girdisini teşkil etmektedir. Yani ekonomik programları oluşturan siyaset anlayışı, hukuki ve idari işleyişi de yakından etkilemektedir. Yardımların sonuca ulaşması siyasi işleyişin düzgün kurgulanmasını ve siyasetçinin rasyonel olmasını gerektirmektedir. Oysa ki yardıma ihtiyaç duyan ülkelerin, bu konumda olmalarının ve sürekli bu konumda kalmalarının en önemli nedeni siyaset alanında yaşanan “POPÜLİZM”dir. (Demek ki teşhis bir kez daha belirleniyor: POPÜLİZM). EKONOMİK POPÜLİZM, belirli mağduriyetlere ve sıkıntılara dikkat çeker, ama bunların tedavi yöntemleri pek anlaşılır değildir. POPÜLİST LİDERLER görülen haksızlıklara son vermeye yönelik SON DERECE BASİT vaatlerde bulunurlar. EKONOMİK POPÜLİZM, kavramsal çerçeveyi bir oyalama yöntemi olarak görür, acil ihtiyaçlara doğrudan çözüm bulan, daha dürüst ve açık bir dünya hayal etmektedir. Basit prensiplere sahiptir. Eğer işsizlik sorunu varsa, o zaman hükümetin işsizlere iş vermesi gerekir. Faiz oranları yükselmişse üst sınır konulmalıdır. Popülizmin geçerli olduğu ülkeler ile yardım yapan ülkelerin, aynı zeminde buluşması çok zordur. KKTC’de ekonomik programlardan beklenen, tutarlı ve mantıklı bir kavramsal çerçeveden ziyade, her sorunun sınırsız kaynakla çözüldüğü SİHİRLİ BİR DÖKÜMAN olmasıdır. Tedarik sisteminin GÜVENİLİR OLMAMASINDAN, denetim ve hukuk mekanizmasının ETKİN İŞLEMEMESİNDEN dolayı T.C. yardımlarının KKTC mevzuatına göre yönetilmesinde, yani uyum ilkesinin hayata geçirilmesinde zorluklar yaşanmaktadır. KKTC’de yeterli ve güncel veriye ULAŞILAMADIĞINDAN yönetim döngüsünün başındaki politika oluşturma süreci yeterince beslenememekte ve sonuç odaklı yönetim ilkesinin hayata geçirilmesinde de SORUNLAR yaşanmaktadır. Kısaca insanlar diyor ki: Tutunacak hiçbir dalınız yok. Yeteneksiz, beceriksiz, basiretsiz, uyumsuz ve POPÜLİST bir tavır sergilemektesiniz. Esasen de, TC. Büyükelçisi bu tespitlere yazmış olduğu ÖNSÖZ kısmında olayı daha basit ve anlaşılır kılmıştır. Demiştir ki:
- Kapsamlı çözüme yönelik beklentilerin, güncel sorunlara kalıcı çözüm arayışlarını hep daha ileri bir döneme ertelemek için gerekçe teşkil edebildiği görülmektedir (Yani işimiz hep günü kurtarmak).
- Bu durum, partilerin seçimlerde ekonomi söylemi oluşturmasını ikinci plana düşürerek, toplumun evrensel anlamda tercihlerinin ortaya çıkmasına fırsat vermemektedir ( Çözümü hiç de elimizde olmayan bir sorun sayesinde yapabileceğimiz işleri, çözebileceğimiz sorunları da ikinci plana erteliyoruz).
- Siyasi vizyon ve tercihler ekonomide belirleyici olamayınca, siyaset kısa vadeli bireysel çıkarlara dayalı bölüşüm eksenine kaymakta (Vizyonunuz yok. Tercihleriniz ekonomiyi düzeltmeye yönelik değil, BİREYSEL ÇIKARLARINIZ hep ön planda, vizyon ve tercih noksanlığından, sürekli HAMMA HUMMA’yı bölüşüm eksenine kayıyorsunuz), bunun KKTC’deki günlük hayata somut yansımaları ise, bireylerin kamu üzerinden çeşitli kaynaklara ulaşma gayreti içerisine girmeleri şeklinde tezahür etmektedir ( Vizyon ve ekonomik zayıflık sonucu, kamu kaynaklarından BİREYSEL nemalanmaya yöneliyorsunuz. Kaynakları İÇ ediyorsunuz).
- Ülke kaynaklarının sınırına gelindiğinde, (YEYİP, YUTUP TÜKETTİĞİNİZDE) yeni kaynak yaratarak pastayı büyütme yaklaşımı benimsenmediği için (ekonomik akılla başka kaynak yaratma düşünmediğinizden) Türkiye’den ilave nakit kaynak sağlama arayışlarına (açıkça DİLENME, EL AVUÇ AÇMA) yönenilmekte; bu durum hem iç siyasetin (KİŞİLİKSİZLİK) hem de Türkiye ile ilişkilerin sağlıksız bir zemine kaymasına neden olmaktadır (ANA-YAVRU ilişkisi).
- Halkın, bu durumdan şikâyetçi olmakla beraber, dönüşümün dinamiğinin bizzat kendisi olduğu hususunda henüz yeterince farkındalığa sahip olmadığı gözlemlenmektedir (Burası çok önemli, her şey HALKIN ELİNDE mesajı veriyor).
YARDIMI yapan ülkenin sözcüsü, temsilcisi diyor ki; POPÜLİST siyasiler, başlarının çaresine bakıp kaynak yaratacaklarına Türkiye’den DİLENME yolunu seçiyorlar ve bu durum hem ilişkilerimizin bozulmasına hem de kendi kendinize saygınızın azalmasına neden oluyor. DİLENMEYİN!!! EL-AVUÇ AÇMAYIN!!! Haksız mı? Haklı! Hem de, yerden göğe kadar… Elçiyi/Yardım Heyeti Başkanı’nı dinlemeliyiz ve YARDIM HEYETİ’ni hayatımızdan çıkarmalıyız. Tabii kendi ayaklarımız üzerinde durmak ve kendimize saygı duymak istiyorsak. Yoksa “Allah sizi başımızdan eksik etmesin” dualarına devam edip “amin” çekmekten başka çaremiz kalmayacak ve VESAYET çağırmaya devam edeceğiz. (ALINTILAR: http://www.yhb.gov.tr/files/2013_Ekonomi_Durum_Raporu.pdf)