Yaşama Dokunuşlar (2)

Mesut GÜNSEV

Bu sayfanın malzemesi teknik durum ve çalışma programım nedeniyle önceden hazırlanıyor… Aslında asıl amacı haftanın ilk günü zaten genelde griliklerle dolu yaşama ve birçokları için sevimsiz gelen ilk iş günü pazartesi ye bir başka açıdan ve mümkünse gülümseyen bir pencere açmak… Yıllar ,yıllar önce ünlü yazar Çetin Altan o çok okunan köşesinde sadece bir cümle yayınlamıştı.”Bugün canım hiçbir şey yazmak istemiyor” diye.İşte öyle bir durumdayım..Anavatan Türkiye’nin kalbi Ankara da hain, sinsi ve kalleşçe patlayan bombalar yüze yakın kardeşimizin canını aldı ,yüzlerce kişinin yaralanmasına neden oldu.Cumhuriyet Türkiyesi’nin kalbine tarihinin en büyük terör saldırısı yapıldı…Lanet olsun… Kaybettiklerimize Allahtan rahmet ,yaralılara acil şifa ve başsağlığı diliyorum… Pazar günü daha önce hazırlanmış olan sayfama bu girişi eklemek için bilgisayarın başına oturdum …Açtığımda İstanbul’da yaşayan yeğenim Nur Emiroğlu’ndan gelen bir ileti ile karşılaştım…Unutulmaz sanatçı  Ruhi Su “Ankara’nın Taşına Bak” türküsünü sazı eşliğinde o müthiş sesi ile söylüyordu.. Tarihi türkü sanki bugünü anlatıyor..Bulabilirseniz bilgisayarınızda indirip dinletin..Beni çok iyi anlayacaksınız.. Sayfanın sonunda bir yemek tarifi var.Nur içinde yatsın Sakıp Sabancı ‘dan.Birkaç röportajım nedeniyle tanıma onuruna da eriştiğim Sakıp Ağa,o bilge görüş ve düşüncesi ile yıllar, yıllar önce kardeşçe yaşama ve mutluluk yemeğinin tarifini vermiş..O yemeğe kaşık sallamayı ne kadar özlüyorum bilesiniz… “Kıbrıs’ın ilk aylık turizm, haber, magazin, aktüalite dergisi olan ve geçtiğimiz aylarda 100 cü sayısının yayınını da kutlayan ZOOM’ un Nisan sayısında gene “Yaşama Dokunuşlar” başlığı ile 1967 den beri tuttuğum-bir kısmını ise maalesef kaybettiğim- not defterlerimden kısa alıntılar yayınlamıştım…Özellikle sosyal medyada ilgi gördü .”Devamı yok mu?” diye soranlar da oldu. Var tabii..Kabı yıpranmış defterimi açtım.Aslında beni eski yıllarımdaki sürükleyici bir anılar yolculuğuna da götüren satırları okumaya ve sizler için not etmeye başladım… Kupür Kıbrıs Gazetesinden…17 Eylül 1995 tarihli… Sanırım şimdilerde Yeni Düzen Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmenliğini başarı ile sürdüren  Sevgili Cenk Mutluyakalı’nın hazırladığı sayfadan alınmış. Sanırın sayfanın adı “Virüs “tü…: LÜTFEN KESİN VE SAKLAYIN! “Sevgili Mesut Günsev den geldi faks…-Unuttunuz di mi Faks diye bir cihaz vardı ? MG -İlan metninden hepimizin alacağı bir ders olduğunu düşünüyorum” diyor…İç iletişim yönetmeni bulmak için Prometeus şirketinin verdiği ilanı iyice okuyun,ve lütfen kesip saklayın. Arıyoruz İçiletişim yönetmeninden beklentilerimiz: *Paylaşmanın kendini azaltmak olmadığını *Diğer çalışanların öcü olmadığını *Yüz yüze konuşmanın arkasından konuşmaktan daha etkili olduğunu *Günaydın demenin borç para vermek olmadığını *’Lütfen’ demenin utanılacak bir şey olmadığını *İşyerinde şarkı mırıldanmanın suç olmadığını *Yönetici olmanın emir vermek olmadığını *Saygının el pençe divan durmak olmadığını *Geç gelenler listesi tutmanın erken gelmeyi sağlasa da başarıyı arttırtmadığı *Bol bol toplantı yapıp fırça atmanın yöneticilik olmadığını *Kahkahalarla gülmenin laubalilik olmadığını *Saygı duyulacak iş- saygı duyulmayacak iş diye ayırım yapılamayacağını *Patronun duymak istediklerini söylemenin şirket iyilik olmadığını *Jean giymenin tatil günlerine özgü olmadığını *İletişim kurmanın sadece konuşmak olmadığını *’Özür dilerim’ cümlesinin yasak olmadığını *Yaşamda sevinç kadar hüzünlerin de olduğunun unutulmamasını *Mutluluk maskesinin satılmadığını… Tüm çalışanlarınıza (Genel Müdür dahil) usanmadın anlatılması… Stephan Speilberg’in filmlerini izlemiş olmak,T ezer Özlü’nün kitaplarını okumuş olmak,Vivaldi ‘yi dinliyor olmak,dans edebiliyor olmak,İngilizce biliyor olmak,seyahat edebiliyor olmak,Drucker’in dünyasına yakın olmak,Küçük Prens’in kimler için yazıldığını bilmek,Hıncal Uluç’un yaşam dolu kahkahası ile gülebilmek,Merve İldeniz’in gözlerine bakabilmek,sonbaharın da bahar olduğunu hissetmek,kendinle barışık olmak,aday olmak için yeterli…” O zamanlar Uluslararası Kıbrıs Üniversitesinde Temel Halkla İlişkiler derslerine de giriyordum .. Bu ilanı da tartışmıştık ..Çok iyi hatırlıyorum…Sonra o pırıl, pırıl gençler güzel yerlere geldiler..Gönderdikleri mesajlar bana hala kıvanç verir… Ama en büyük mutluluğum, büyük oğlum Burak ve kızım Burçak ‘ın sahibi olduğu Türkiye’nin en büyük  ajanslarından Wanda Digital’ de  ki üçü Kıbrıs’ tan olmak üzere 100 kişinin çalışıyor olması ve kısa ziyaretlerimde yukarıdaki maddelerin uygulandığı bir ortamı görmek de oluyor… **** KİTAP İÇİN Kitaplara düşkünlüğümüz sevenlerimiz tarafından bilinir…Defterde kitapla ilgili notlar da var kuşkusuz..Onlara da bir göz atalım .. “  Kitap bir sevdadır. Kitaptan hoşlanan insan, insan cinsinden, hoşlanmıyorsa başka cinstendir bence…Kitap,adama güzel bir kadından sonra en çok mutluluk veren şeydir.Evime gelen bazı arkadaşlar bana “Sen bu kitapların hepsini okudun mu?” diye sorarlar.Ben de her defasında Walter Benjamin ‘in-tanınmış Alman edebiyat eleştirmeni,düşünür,kültür tarihçisi,estet(1892-1940)-bir hikayesini anlatırım.Anlayacak biriyse tabii.Aksi takdirde güler geçerim. ‘Benjamin,Nazizim döneminde Almanya ‘dan kaçmış,Paris’ te küçük bir stüdyosu varmış.O yıllarda Fransız Dış İşleri Bakanlığında müsteşar yardımcılığı yapan Saint John Perse adlı kadın şair,bir gün onu stüdyosunda ziyaret etmiş. Perse stüdyoya girdiğinde, bir sürü kitap olduğunu görse de; kütüphanenin altında açılmamış paketler içindeki kitaplar gözüne çarpmış.Benjamin’e taş atmaya yeltenen Perse;”Mösyö Benjamin bütün bu kitapları okumadınız herhalde,aşağıda açılmamış paketler var daha ”deyince;Benjamin de kadını kırmadan,tatlı bir cevap vermiş “Azizim madam,kitaplar sadece okumak için değil,birlikte yaşanmak için de alınır.” Kitap bahsini Amiral Vehbi Ziya Dümer den bir beyitle bitirelim: “Dest-i gadr-i müstirden ziyanım bihisab, Tövbe ettim, kimseye ariyet vermem kitab.” (Ödünç alanın verdiği zarar verici elinden uğradığım kayıp hesaba sığmaz; Tövbe ettim kimseye kitap ödünç vermem.” Benden alınıp ta geri gelmeyen kitaplarım için düşündüğüm, ama bir türlü kütüphaneme asmaya elim varmadığı beyit ise şöyle; “Alın dostlarım,neyim varsa yitirin;kitaplarım yerine cenazemi götürün” ***** İNÖNÜ VE YAŞAM Ünlü devlet ve siyaset adamı İsmet İnönü’den bir yaşam notu var defterde… “İnsan 60 yaşına kadar her yılı bir yıl olarak yaşar. 60 tan 65 ine kadar her yılı iki yıl gibi yaşar. 65 ten 75 ine kadar her yılı sanki 5 yıl gibi yaşar. 70 ten sonra her günü gün olarak yaşar…” Bu ayın alıntısını sevgili Sakıp Ağa ,rahmetli güzel insan Sakıp Sabancı’dan bir yemek tarifi ile bitirelim.Şimdi her kanalda yemek programları var.Hatta özel kanallar var .Bu programların öncüsü bence ünlü Tiyatro Sanatçısı Gülriz Sururi ve Mütercim- Tercüman Donatella Piatti idi. Sururi’nin Ala Luna programından Ağa’ nın bir yemek tarifini not etmişim bir kağıda ..Kağıt sararmış ama tarif hala geçerli…Programa katılan Sakıp Ağa şöyle vermiş tarifini; ”Biraz günaydın, Bir tutam iyi günler, Birazcık nezaket, Bir tatlı kaşığı hoşgörü, Yıkamaya gerek olmayan bu malzemeleri, Gönül köşemizde yavaş, yavaş karıştıracağız, Üstüne sevgi marmeladı gezdireceğiz, Hayat boyunca bunu afiyetle yiyeceğiz. Yalnız kendimiz yemeyeceğiz, Başkaları ile de bölüşeceğiz…” FOTO: ISMET