Ansızdan aklıma düştü… “ Tellal “ nedir diye? Türkçe sözlüğe baktım, “ bağırarak, yüksek sesle çağırarak ilan eden, duyuran kimselere tellal denir” diye açıklamış… Veya öz Türkçesi “ çağırtmaç”… Kendi zamanlarında çok önemli görevler yapıyormuş bu tellallar… Ve bu hizmetlerine karşılık da “ tellaliye “ denen bir para kazanıyorlarmış… Benzetmesi doğru olacaksa, bu günkü sosyal medyanın küçük bir versiyonu… Boynunda asılı davula birkaç defa vurduktan sonra, avazı çıktığı kadar bağrırdı… “ – Duyduk, duymadık demeyin, cihan padişahımız dördüncü sultan Murat Han bu gün Cuma namazını…” Veya; “ – Ey ahali, yarın Hüseyin Efendinin kahvehanesinde, merhum Tosun Ağa’nın malları açık artırma ile satılacaktırrr!” Sokak sokak dolaşan tellal, duyuruyu yaparken, meraklılar da olanı biteni daha iyi anlayabilmek için balkonlara ve pencerelere çıkarlardı… Bayan meraklılar, pencereden bakarken, beyaz başörtüsünün ucuyla yüzlerinin bir kısmını kapatırlardı… Zamanımızın modern tellalları ise, bağırmadan, çağırmadan sessizlikle hallederler işlerini… Eskilerin deyimi ile “ usuletle ve suhuletle…” Yani usul usul, barış içinde, kavga etmeden… Bir de, toplumu korku ve endişeye sevk edenler için kullanılan bir tabir vardır… “ – Felaket tellalı “ Bu felaket tellalları, son günlerde fazla mesai yapıyorlar! Toplumda yükselen muhalefeti bastırmak, yıldırmak ve korkutmak için en iyi, en demokratik müdahale şekli… “ – Sus, otur oturduğun yerde, görmüyor musun ortalığın halini…” Konuşma, verilenle yetinmesini bil, Anavatan’a dil uzatma, eleştirme… Kısacası; görme, duyma, konuşma durumu… Yoksa… Yoksa ne? “ – Yoksa batarız…” Aman… Rica edin, yalvarın, eteklerine kapanın kumanyayı kesmesinler! *** Bir toplum, bir halk nasıl bu duruma düşürülür? Geçmişimizi ve geleceğimizi kendi ellerimizle teslim ettik… Şimdi; yalvarmaktan, yakarmaktan, niyaz etmekten başka çaremiz kalmadı… Neden? Çünkü, battık… Bunu biz söylemiyoruz… Battığımızı ve daha kötüsü battığımız yerden çıkmayacağımızı resmi ağızlar söylüyor! Bu toplum her zaman sordu ve bundan böyle de soracak… Bizi kim batırdı? Kurtulduk, özgürlüğümüze kavuştuk derken… Yaşama sevincimizi karartanlar kimlerdir? “ – Battık, batarız “ itirafında bulunanlar, yukarıdaki sorunun yanıtını da vermek zorundadırlar!