Devlet dediğimiz yapıya cemaat denilen yapıdan çok zor şartlar altında ve çok sıkıntılar yaşayarak geçtik. Önce Cemaattik. Bir Cemaat Meclisimiz vardı ve bu Meclise kişiler partisel bazda değil kişisel olarak seçimlere girerek seçilirlerdi. Sonrasında Otonom olduk. Otonom yapıda daha düzenli bir yapıya geçtik. Sonrasında Kıbrıs Cumhuriyetinin bir ayağını oluşturduk diyerek Federe Devlet dediğimiz bir yapıya geçtik. Ne yalan söyleyeyim Federe yapıda orta ölçekli sanayimiz de narenciyemiz ve diğer ürettiğimiz mallar da daha kolay dış ülkelerde alıcı buluyordu. Sonrasında adına KKTC dediğimiz üniter bir devlet yapısına geçtik. Ben dâhil birçok kişinin ‘Keşke geçmez olsaydık’ dediğimiz bu yapıda önce Türkiye’de Özal’ın başa gelmesiyle ‘Orta Ölçekli Sanayimizi’ kaybettik. Almanya ve İngiltere’ye gönderdiğimiz konfeksiyon ürünlerine ambargo geldi. Bu yapıda inat edince ABAT kararları ile yalnız elimiz, kolumuz değil ayaklarımız da bağlandı. Bağlanmaktan öte ayağımıza pranga vuruldu. Sonuçta devletimiz dediğimiz yapının önemli kurumlarının başına Türkiye’den bürokratlar atandı. Merkez Bankasının başına getirilen Türkiyeli bürokratların politikaları sonucu veya bankalardaki uygulama eksikliği ve denetim noksanlığı nedeniyle bankalar battı. Batan bankaların faturası, Türkiye’nin masa başı kalemşörleri tarafından, o sıralarda Türkiye’de batan bankalar görmezden gelinerek ‘Ahmak Kıbrıslılar’ bankaları batırdı, yaylım ateşine tutulduk. Önemli kurumlarımızın başına Kıbrıslı olmayanların getirilmesine ve Türkiye hükümetlerinin verdiği emirlerin ülkenin yapısına uymayıp, yanlış da olsa harfiyen uygulanmasına rağmen bu yapıyı inatla sürdürmeyi tercih ettik. Türk Lirasına bağlı kalmanın acısını 1990-91 yılında körfez krizi sonrasında fena çektik. Sonrasında 1999-2000 krizi geldi. Birçok esnaf ve iş adamı dibe vurdu. Bazıları iflas bayrağını çekti. Federe Devletin yapısı içerisinde alınan bir borç Anaparanın bir katını aşınca duruyordu. Bu 1986-87 yılına kadar devam etti. 1992 yılında 9’lar harekatı sonrasında DP Kurulup bünyesine SDP ve YDP’yi de dâhil edince 1993 seçimlerinde UBP’nin iktidar üstünlüğüne son verdi. CTP ile Hakkı Atun’un Başbakanlığında kurulan hükümet 1995 yılına kadar devam etti. DP-CTP koalisyon hükümeti döneminde DP’ye yakın kişilerin elinde bulunan Kıbrıs Kredi Bankası ile CTP’ye yakın kişilerin elinde bulunan Everest Bankası için faizler fırlatıldı. Ödenemeyen kredilerin borç miktarı önce beş katına çıkartıldı. Sonra faizler serbest bırakılarak milletin anasına döblek babasına tambura çaldırıldı. 5 bin TL’ler 95 bin TL’ye kadar yükseldi. 2007 yılında Yüksek İdare Mahkemesi bu Faizler ile bu halk biter. Bu yetki KKTC Merkez Bankasının elinde bırakılmamalı demesine rağmen KKTC For Ever denilen yapıyı idare eden Meclisi Mebusan’ın mümtaz vekilleri buna uymadı. Yıl 2015 ve bu karmaşa devam ediyor. Merkez Bankası ayni telden çalarken devleti idare ettiğini sananlar bir faiz yasasını bile çıkarmamanın dayanılmaz hafifliğini yaşamaya devam etti. Sonuçta devlet dediğimiz yapı için de deniz bitti. Bürokrasi dediğimiz ahtabot güçlü kolları ile bu yapıyı sarıp sarmaladığı için kısır döngü içerisinde çabalayıp duruyoruz. Bugün Özel Sektör borcunu ödemeye çalışırken, devlet dediğimiz yapı çiftçisini, hayvancısını, narenciyecisini ve devletten alacağı olan müteahhit ve vatandaşını aylarca ödemiyor. Parasını tahsil etmek isteyen vatandaşa veya şirket ile kurum ve kuruluşlara, önce kaleme bakılacak. Sonra Müdüre, bilahare bakana sonra da Maliye Bakanlığına gidilecek. Kısacası bu işlemler birkaç ay sürer. 3-5 sonra paranızı alırsınız deniyor. İşe göre adam değil adama göre işe alınmalar olduğu için kendini ‘Dayısı’ nedeni ile güçlü gören memurlar bile müdürlerini sallamaz oluyor. Vatandaşa ‘Bugün git yarın gel’ deme cüretini gösterebiliyor. Mecliste oturan 50 (Bazılarını tenzih ediyorum) Milletvekili de bu yapıya bakıp oturduğu ‘Ceylan Derili’ koltuklara bakıp iç geçiriyor. Eh bu durumda bize de yaşasın KKTC For Ever demek düşüyor.