​Yazalım tabi ki…

Ediz TUNCEL

Bir köşe yazarı dostum sitemle sordu, “Yine ara verdin yazmaya, ne oldu ki?”

“Doğrudur, aslında olan şey çok, ama olanlar arasında farklı birşey yok, o yüzden aynı şeyleri temcir pilavı gibi yazmaya da gerek  yok...” deyiverdim.

Neyi yazalım a dostum???

Aklı beş karış havada gezen, incir çekirdeğini doldurmayan ama elindeki “akıllı telefonda” aklını arayan, ve keza  uyuşturucu ve alkol etkisi altındaki  insancıkların karıştıkları trafik kazalarını mı!!!

Yıllar yılıdır Türkiye’nin gelen giden iktidarlarının Kıbrıs Türk siyasetini istedikleri gibi dizayn ettiklerini, yaz boz tahtasına çevirdiklerini, “bizim siyasetçiler” demeye utandığım şahısların  bir koltuk uğruna bütün bu rezaletlere “tamam” dediklerini, bir koltuk uğruna ne hallere girdiklerini mi!!!

Yanıbaşımızda çoğu çocuk ve kadın olmak üzere  yüzbinlerce insanın birkaç hırs küpünün keyfi uğruna vahşice katledilmesini ve halen bu rezaletin devam etmesini, seyircilerin de kafalarını kuma gömmesini mi!!!

Siyasi parti adı altında siyasi çetelerin ve siyasi tarikatların memleketin ve halkın kanını, canını sömürdüğünü mü!!!

Memleketin alt yapısına, kapasitesine bakmadan kafadan yüz bin üniversite öğrencisi hedefi konulmasını, sonra da ortalıkta her köşe başında öğrencileri hedef alan gecekondu türü barların, meyhanelerin türemesini, bet ofislerin her köşeyi tutmasını, uyuşturucunun ve alkolün öğrenciler arasında tavan yapmasını, iki senede yüzlerce milyon liralık alkol tüketilmesini  ve devletin de, sırf öğrencilerle, alkol satışıyla birlikte para da geliyor diye,  bütün bu rezaletlere seyirci kalmasını ve memleketin tam bir açık hava tımarhanesine döndürülmesini mi!!!

Gelen giden sağlık bakanlarının ağzında “sağlık sisteminin iflas ettiği” laflarının sakız olmasını ve insanların patır patır hastanelerde dökülmesini, daha gözünü açmadan çocukların öldürülmesini  ve köşelere bucaklara gömülmesini  mi!!!

Ülkedeki basın-yayın sisteminin tam bir maskaralık örneği olduğunui ve bir avuçluk zümrenin çıkarlarına hizmet eden bir rant çarkına dönüşmesini mi!!!

Memleketin bir ucundan öteki ucuna kadar çer, çöp, pislik içinde olmasını mı!!!

Memleketteki hiçbir yasanın zorunluluk olmasına rağmen devlet memurları tarafından gerektiği gibi uygulamada olmamasını mı!!!

Devlet mekanizmasının artık daha fazla çürüyemeyecek duruma gelmiş olmasını mı!!!

Memleketin kaymağını yiyen bazı patronlarla siyasetçilerin lağımdan beter kokan ilişkilerini mi!!!

Çocuklarımız için geleceğin bir avuç rant sevdalısı tarafından çalınmış olmasını mı!!!

Kadın cinayetlerini ve envai şekilde tacize uğrayan çocukların mağduriyetini ve hergün gazetelere düşen rezaletleri mi!!!

Sosyal medyada internet üzerinden devrim yapmaya, sanal dünyanın arkasına saklanıp da lafazanlık yapmaya  meraklı olan yığınla “tipin” lafazanlıkla memleketi kurtarma yarışına girmesini mi!!!

Yoksa memleketteki düzenin her şekilde “korsan memleket” yakıştırmasını  sonuna kadar hakettiğini, korsanlıkta dünyanın en geri kalmış ülkelerini bile aratmadığını mı!!!

Neyi yazalım daha???

Yazdık bunları defalarca, işte bir defa daha yazmış olduk.

Ama var birşeyler de var yazmadığım, yazalım onları da…

Aylardan sonra, bizim memlekette bulamadığımız birşeyi  bulmak için Rum tarafına geçtik ve geçmişken de uzunca bir yol alıp, Lefkoşa’dan Baf’a kadar uzandık, ordan da Yeşilırmak’a geçtik.

Yollarda çer çöp var mı? YOK!

Yollarda tehlikeli sürüş var mı, trafik yönünden bir eksiklik var mı? YOK!

Mağazalarda satılan mallar genel olarak bizde satılan mallardan daha pahalı mı? YOK, aksine çoğu şey  nerdeyse yarı fiyatı kadar ucuz…

Gerek devlet yapısında, gerekse özel kurumlarda bir ciddiyet ve insana saygı var mı? VAR!

Sokakta insana saygı var mı? VAR!

Çevreye saygı var mı? VAR, hem de fazlasıyla ve itinalı bir şekilde korunuyor…

Peki bizde, insanca yaşamak için kullanabileceğimiz, en azından Rumlarda olan aklın  yarısı kadar akıl var mı?

Cevabı verecek kadar “aklı olan” buyursun versin…

“Bir anlaşma olursa ancak kurtuluruz…” bahanesinde çözüm arayanlara da Allah akıl fikir versin…

Üç gün sonra Rum tarafını da kendimize benzetiriz…