Yeni bir yıla doğru..

Hatice İNTAÇ

Her yeni yıl arifesinde o şarkı çalar yüreğimde Kapılır giderim bilmediğim bir hayal ülkeye Gözlerim tanımadığım duyguların tutsağı olur Dolar akamaz Boğazımda boğulur hayallerim Acı mı hüzün mü yaşadığım Anlayamam Her yeni yıl arifesinde O şarkıyı her dinlediğimde Coşar uçarım Ulaşacakmışım gibi hayal cennetime Kanar sonradan bir yanı hep çocuk kalmış yüreğim Yelkenlerim suya indiğinde Her yeni yıl arifesinde Küçük bir çocuk dolanır eteklerime Sorgulayan gözlerle bakar yalancı sahibine Anlatamazken kendime bile çaresizliğimi Nasıl veririm ona Tutamadığım sözlerin hesabını Nasıl anlatırım Boşa harcanmış yılların hikâyesini Bir yılı daha geride bırakıp yenisine ulaşmamıza sayılı günler kaldı. 31 Aralık’ta saatler 24 ü vurduğu zaman dünya üç yüz almış beş günlük turunu bitirecek ve yeni turuna başlayacak. Dileyelim ki bu yıl bize, sevdiklerimize iyilik ve güzellikleri;  ülkemize ve dünyaya huzur ve barışı getirsin. Bu gecenin aslında diğerlerinden hiç farkı yok. Yine de ona özel anlamlar yüklemek eskiden beri adet olmuştur. Yenilik aramak, ümitlenmek insanoğlunun doğasında her zaman vardır. Bu yüzden her yeni yıla dileklerle girdik, her yılın başlangıcında heyecanlandık, ümitlendik. Kimilerimizin dilekleri az veya çok gerçekleşti, onlar yılın nasıl geçtiğini anlayamadılar. Kimilerimiz için bir önceki yıldan farkı olmadı. Bazılarımız da acı olaylar yaşadık. Kabullenmekte zorlansak da,  içinde yaşadığımız gezegen tıpkı bizim gibi yaşayan bir varlık. Nefes alıp veren, hisleri ve kalbi olan bir varlık. Bir deyiş vardır der ki: Tanrı, taşların içinde uyur, bitkilerin içinde düş görür, hayvanların içinde hareket eder ve insanlığın içinde uyanır.” Hepimiz dünyadaki hareketin, bilincin, zaman ve uzay içinde gelişiminin bir parçasıyız. Dünya beş milyar yaşında!  Ancak dünya üzerinde insanlığın tarihinin ne zaman başladığı üzerinde hala büyük tartışmalar var. Bazı araştırmacılar insanın dünya üzerinde varoluşunu birkaç bin yıl olarak, bazıları da milyonlarca yıl olarak savunmaktadırlar. Örneğin efsane şehir diye anılan Atlantis”in gerçekte var olup olmadığı konusu hala aydınlatılmış değildir. Ancak dünyanın yaşı ve ilk insanın türeyişinden çok bizi ilgilendirmesi gereken şey, insanlığın bütün olarak ilerleyişi olmalıdır. Eski öğretilere göre yeryüzü, büyük bir ilahi varlığın gelişmek ve kendini gerçekleştirmek için kullandığı bir alandır. Her kültür ve uygarlık bu varlığın bütünlüğünün bir parçasını, yeni bir görünüşünü yansıtır. Kültürün oluşumunda ilahi bir varlığın etkilerinin yanı sıra dünyada meydana gelen hareketlerin ve insan unsurunun da büyük rolü vardır ki bu da, evrimin yeniliğe açık ve kendi kendini düzenleyen bir süreç olduğu anlamına gelir. Bütün dinlerde ve kültürlerde varoluşun ve yaşamın anlamını bulma arayışı vardır. Farklı coğrafyalarda, farklı kültürlerde olsalar da tüm insanlarda ayni arayış vardır. Farkında olmasak da bu arayış aslında, kişiliğin yeryüzünde ruhu bulma arayışıdır Hayatta, hem kendi iç dünyamızdaki yolculuğa hem de dünyanın dönüşüm sürecindeki yerimize uygun bir konum elde etmek aslında bir sanattır. İnsanın diğer varlıklardan farklı olarak sahip olduğu üç unsur vardır ki onlar da; irade, sevgi ve ışıktır. Bu üç unsur adeta ayrılmaz bir üçgen gibidirler. İdeal insan, bu üçgen çerçevesinde ve birçok yaşantının bir araya gelmesiyle ortaya çıkabilir. İnsan kendi kökleriyle ilişki kurduğunda, buradan kendisine doğru bir yaratıcı gücün ve ilhamın yayıldığını hisseder. Bir kültür ancak irade, sevgi ve ışık üçlemesini içine sindirdiği ölçüde dünyaya uyum ve güzellikler sunabilir.