Çok hızlı geçen bir haftayı geride bıraktık.
Sokakta çok hareketli, siyasette elbette.
**
Beklenen oldu ve üç milletvekili DP-UG’den istifa etti. Dört kişi çıkmışlardı yola ancak yolda Menteş Gündüz ortaya bazı gerekçeler koyarak istifasını askıya aldığını açıkladı.
Siyasette ortalık toz duman.
Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine doğru siyaset ve toplumsal yaşamımız daha da hareketleneceğe benziyor.
**
15 Kasım törenlerine “Vicdani Ret” eylemcilerinin, eylem yapamadan karga tulumba gözaltına alınması damgasını vurdu. Oysa aynı yerde 29 Ekim’de “Vicani Ret karşıtları” güle oynaya eylem yapmışlar, onlara hiç kimse dokunmamıştı.
Dar gömlek olan demokrasimiz bu tutum ve davranışlardan sonra biraz daha fazla yara aldı.
Bu memleketten bir şey olmaz söylemleri bir kez daha haklılık ve meşruluk zemini kazandı.
Başbakan Özkan Yorgancıoğlu meclis kürsüsünden eylemcilere yapılan tutumu kınadı ama hepimiz biliriz ki Kıbrıs’ın kuzey coğrafyasında bundan daha ileriye gidilemedi şimdiye kadar.
Tepkiler oldukça yoğun oldu bu ikiyüzlü tutuma karşı. Ancak yeniden ortada irade! olamayınca idarenin! de bir kez daha olmadığını gördük.
**
KTHY çadırında açlık grevi devam ediyor. Geriye dönülmez yaralar açılmadan bu sorun ortadan kaldırılmalı ancak yine aynı irade yoksunluğunu burada da görmeye devam ediyoruz.
CTP-MYK üyelerinden, muhalefet partilerine ve hatta Cumhurbaşkanı’na kadar ziyaret edilen bir açlık grevi çadırı var karşımızda.
Herkes eylemcilerin yaşanan süreçte haklı olduğunda hem fikir.
Ancak sorun ortada duruyor bir türlü çözülemiyor/çözülmüyor.
Yine karşımıza irade ve idare sorunsalı çıkıyor.
**
Tüm bu yaşananlar bizlere bir kez daha Kıbrıs’ta adil ve yaşayabilir bir anlaşma ile sivil bir demokrasi özlemi duyanların her ne koşul altında olursa olsun iş ve güç birliği yapma gereksinimlerinin ortaya çıktığını göstermiyor mu?
İrade ve idare meselesi başka nasıl çözülebilir ki?