Yeni moda Stockholm Sendromu

Oshan SABIRLI

Kıbrıs müzakerelerinde son günlerde yaşanan hareketliliğin sosyal hayata, sohbet ortamlarına, gazete, televizyon, radyo hatta internete yansımalarını çok daha net gtörmeye başladık. Hal böyle olunca yeni moda “Stockholm Sendromu” açıklamaları oldu. Arka arkaya özellikle çözüm karşıtı olan kişilerin Kıbrıslı Türkleri Stockholm Sendromu kurbanlarına benzettiğini görüyoruz. Ne acıdır ki bu iddialarda bulunanlar ya Stockholm Sendromu’nun ne olduğunu bilmiyorlar, ya da kendi ruh hallerini ve toplumu çok daha iyi analiz edemiyorlar. Geçtiğimiz günlerde Tüketiciler Derneği ve ayni zamanda İnsan Hakları Derneği Başkanı Hasan Yılmaz Işık’ın açıklamasını ve benzetmesini görünce şaşkınlığımı gizleyemedim. Açıklamada “Kıbrıslı Rumlar ile tek devlet çatısı altında yaşama beklentilerinin altında yatan psikolojik gerçeğin Stockholm Sendromu olduğu” iddiaları vardı. Çok ciddiye almamak gerek diye düşündüm bu açıklamayı. Dün ise Haberal Kıbrıslı Gazetesi’nden Özge Kizir’in haberinde DP-UG Lefkoşa Milletvekili Hasan Taçoy ile yapılan röportaja yer verildi ve bu kez ise Taçoy Stockholm Sendromu benzetmesini yineledi. Taçoy  “Kıbrıs’ta şimdi Stockholm Sendromu var. Kişi başına 150 bin TL veya Euro gibi bir paranın Kıbrıs’a akıtılacağını düşünmek veya propaganda yapmak bir hayaldir” dedi. Ya bu iki arkadaş Stockholm Sendromu’nun ne olduğunu bilmiyor, ya da sırf süslü cümleler kursunlar diye vatandaşın bilmediğini zannediyor. Stockholm banka soygununu ve bu sendromu iyi anlamakta ve anlatmakta fayda var. Psikolojide ”Stockholm Sendromu” bir tür pisikolojik bozukluk olarak adlandırıyor. Tam tanım olarak Stockholm Sendromu, baskıcı kişilerin baskı yaptıkları kişi üzerinde şiddete kadar varan uygulamaları neticesinde; garip bir şekilde mağduriyetlerini sağlayan kişiye karşı duyduğu sempati ve sevgidir. Sendrom ile ilgili olarak gerekleşen olay yaklaşık 40 yıl önce,  23 Ağustos 1973 günü Jan Erik Olsson’un Stockholm’un Normalmstorg semtinde bir banka şubesine girmesiyle başladı.  Banka şubesine giren soyguncu, silahını çekip elindeki patlayıcıları da havaya kaldırarak “Hepiniz yere yatın parti başlıyor” diye bağırdı ve tavana da birkaç el ateş etti. Müşterilerin ve bu arada bazı memurların dışarıya kaçmasına göz yuman soyguncu üç banka memuresini esir aldı. Polis, banka şubesine üç dakika sonra ulaştı ve içeriye giren ilk polis, soyguncunun ateşiyle yaralandı. Bankada rehin tutulan çalışanlar ve müşteriler ile yaşanan gsüreş 28 Ağustos akşamına kadar sürdü. Polis gerçekten içeriye gaz püskürttü, soyguncularda silahlarını atarak teslim oldular. Altı günlük gergin bekleyiş sırasında polisin tutumu halk arasında tepki yarattı. Polisi agresif bulan halk, soygunculara acımaya başladı. Pazarlık sırasında soyguncularla rehineler arasında iyi bir diyalog olduğu ve rehinelerin de polise kızdığı öğrenildi. Hatta soygunu gerçekleştirenler için olay sonrasında banka müşterileri avukat tutarak soygunculara hem maddi, hem de manevi destekte bulundu. Şimdi Stockholm Sendromu yaşadığı belirtilen Kıbrıslı Türklerin bağlılığı çözümsüzlüğe ve statükoya mı? Yoksa Kıbrıslı Rumlara mı bir kez daha gözden geçirmek gerek.