Yunanistan: ABD'nin Rusya'ya karşı yeni 'sıçrama tahtası'

Karadeniz’de yükselen gerilim, Polonya-Belarus üzerinden bölgeye yayılan yüksek basınç, Kırım’ın durumu ve daha nice gelişmeler…

Karadeniz’de yükselen gerilim, Polonya-Belarus üzerinden bölgeye yayılan yüksek basınç, Kırım’ın durumu ve daha nice gelişmeler… Son yıllarda Ortadoğu’da görmeye alışkın olduğumuz derecede yüksek bir tansiyon Türkiye’nin hemen batı tarafında kendini hissettiriyor.

Bu süreçte Yunanistan’ın öne çıkması, Ankara ile bir silahlanma yarışına girmeye çalıştıkları izlenimi ve ABD ile ilişkilerindeki boyut değişimi, üzerine düşünülmesi gereken konulardan biri…

[ABD ile Yunanistan arasında imzalanan savunma işbirliği anlaşmaları Türkiye'yi de yakından ilgilendiriyor. Foto: AP]

Peki, ne oldu da Atina-Washington ilişkileri bu noktaya geldi? Daha da önemlisi, Türkiye sınırına 50 kilometre mesafede Dedeağaç Limanı’na yapılan olağan dışı yığınak ne anlama geliyor?

Mersin Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Kaan Kutlu Ataç ile bir araya geldik ve fotoğrafın genelinde neler gördüğünü sorduk…

ABD ile Yunanistan arasındaki Savunma İşbirliği Anlaşması süresiz olacak

Küresel jeopolitik akslar yeniden dizayn ediliyor

Konuya çok net bir tanımlamayla giriyor Ataç ve “Küresel jeopolitik aksların yeniden dizayn edildiği bir süreç yaşıyoruz.” diyor. Bu aksların geleneksel ekonomik, askeri, siyasi ve kültürel fay hatlarının üzerinde çok katmanlı bir planlama dahilinde yapıldığı uyarısında bulunuyor.

Geleneksel fay hatlarıyla ilgili güç mücadelesinin nasıl şekilleneceği sorusuna da yanıt veriyor Ataç ve “Geleceğin ekonomisini şekillendirecek kaynakların/rezervlerin bulunduğu alanlarla, bu alanlar üzerinden oluşturacak üretim-depolama-nakil hatlarının güzergahları üzerinde” saptamasında bulunuyor.

[ABD ve Çin arasında yaşanan yeni dünya düzeninin kilometre taşlarını da döşüyor. Foto: AP]

ABD, Rusya, Çin ve AB

Küresel güç oyunları için başroldeki yapıları tanımlayarak devam ediyor Ataç ve ABD, Rusya, Çin ile ‘uluslar üstü’ bir yapı olarak konumlandırdığı AB’yi sayıyor bir çırpıda. En üst çizgide Washington-Moskova-Pekin-Brüksel çizgisinin ekonomik, askeri, siyasi, kültürel güç dağılımına baktığımızda Türkiye’nin öneminin daha net görüldüğünün altını çiziyor. Ardından da “Türkiye özelinde klasik coğrafi konumlanma çizgisinde Karadeniz, Ege, Doğu Akdeniz ve Arap Körfezi üzerinden denizlerle ilgili bir fay hattı ortaya çıkıyor” bilgisini paylaşıyor.

“Bu fay hattının tamamlayıcı unsuru ise Orta ve Güneydoğu Avrupa, Anadolu Yarımadası, Mezopotomya, Genişletilmiş Orta Doğu üzerindeki kara coğrafyası.” diye ekliyor Ataç. Dolayısıyla deniz-kara limanlarının birbirleriyle temas noktaları üzerinden ekonomik kaynaklarla ilişkilendirilmesi yeni küresel mimari dizaynında ön plana çıkıyor.

“ABD açısından bu deniz ve kara fay hatları küresel düzeyde Çin’i bir numaralı hasım, bunun bir alt segmentinde yer alan coğrafi mücadelede ise Rusya’yı iki numaralı hasım yapıyor” diye konunun detaylarına inmeye başlıyor.

[Atina-Washington hattının en önemli gündem maddelerinden biri askeri ortaklık. Fotoğraf, Dedeağaç'taki limanda konuşlu ABD unsurlarını gösteriyor.]

Yunanistan, ABD için giderek daha kritik bir hal alıyor

Kaan Kutlu Ataç, ABD açısından, Yunanistan ile ilişkilerin tam da bu noktada iki açıdan önemli hale geldiğini belirttikten sonra, şöyle devam ediyor:

“Birincisi, ABD’nin Çin ile küresel güç mücadelesinde Yunanistan’ın jeostratejik avantajı. ABD’nin Hint-Pasifik stratejisi çerçevesinde Japonya-Avustralya-Singapur-Malezya-Endonezya-Filipinler-Tayvan-Hindistan hattında, Hindistan tam anlamıyla bir menteşe görevi görüyor. Bu hattın devamı olan Arap ve İran Körfezleri- Kuzey Afrika ise tamamlayıcı bir eklemlenme olarak karşımıza çıkıyor. Yunanistan da bu tamamlayıcı fay hattı üzerinde Kıta Avrupası’nın menteşesi.

Bunun yanı sıra Yunanistan’ın bir avantajı da AB+ABD+NATO güvenlik yaklaşımları çerçevesinde Rusya ile güç mücadelesinde Güneydoğu Avrupa-Ege-Adriyatik-Karadeniz-Akdeniz aksındaki konumu. Burada da yukarıda ifade ettiğimiz Yunanistan’ın menteşe görevi perçinleniyor. Özellikle son yıllarda, bu bölgelerde Türkiye karşıtı ekonomik-askeri bloklaşmanın gittikçe daha sağlam zeminlere oturmaya başlaması dikkat çekici.

Üzerinde durulması gereken bir husus Hindistan’ın Hint-Pasifiki’teki menteşe rolünün Doğu Akdeniz’e de taşınıyor olması. Geçtiğimiz ay İsral’in ev sahipliğinde gerçekleşen Mavi Bayrak tatbikatında tarihinde ilk kez Hint Hava Kuvvetleri’ne ait savaş uçakları İsrail’e geldi ve sürece iştirak etti.”

[Putin ve Biden 'Yeni bir soğuk savaş yok' dese de iki ülkenin eylemleri pek de öyle söylemiyor. Foto: AP]

Biden yönetiminin Atina’ya yaklaşımı geçmişten farklı

İkili fay hattı ve menteşe analojisi üzerinden bölgedeki gelişmeleri yorumlayan Ataç, yakın geçmişten bazı örnekler vermeye başlıyor. Atina-Washington arasındaki Karşılıklı Savunma ve İşbirliği Anlaşması’nın güncellenmesi, ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in Yunan Başbakanına mektubu ve benzer yaklaşımlar...

Kaan Kutlu Ataç, tüm bunları “Biden yönetiminin Atina’ya yaklaşımı kelimenin anlamıyla stratejik bir düzeyde” cümlesiyle yorumluyor ve devam ediyor:

“Şüphesiz ABD askeri varlığının bu anlaşma çerçevesinde sadece kuvvet anlamında değil bu ülkede daha fazla askeri üs kurmasına da zemin imkan sağladığını unutmamak gerekiyor. Özellikle Kuzey Ege’de klasik Makedonya coğrafyasında yapılan ABD askeri yığınağının Bulgaristan-Romanya üzerinde Rusya’ya karşı hatırı sayılır bir varlık oluşturduğunu bunun da yalnızca Akdeniz ile sınırlı kalmayıp Karadeniz’e de uzandığını tekrardan hatırlamak gerekir.

Öte yandan Yunanistan’ın, örneğin Fransa ile askeri ve savunma alanında geliştirdiği ikili ittifak anlaşması da önemli. Atina yalnızca NATO ve AB içerisinde değil münferit olarak Avrupa’nın Rusya hariç tek nükleer gücüyle de farklı bir zeminde güvenlik çıpası oluşturdu.

Atina’nın Atlantik ötesi ve Avrupa’nın en büyük askeri gücüyle gerçekleştirdiği bu işbirliği şüphesiz yalnızca Ankara için değil Moskova için de bir endişe kaynağı. Rusya Başkanı Putin ve Dışişleri Bakanı Lavrov’un son günlerdeki açıklamaları özellikle Karadeniz üzerinden Rusya’ya yönelik ABD ve Avrupa baskısına dikkat çekmişti.

Bölgedeki ABD ve NATO askeri varlığının Moskova’yı ne denli rahatsız ettiği çok açık. Tam da bugünlerde Amerikan istihbaratı müttefiklerini Rusya’nın Ukrayna sınırına askeri yığınağının bir Rus saldırısına dönüşebileceği konusundaki uyarısının basına yansımış olmasını da not etmekte fayda var.”

Türkiye’nin Lozan vurgusu rahatsızlığın bir göstergesi

Bu noktadan itibaren madalyonun Ankara yüzünü çeviriyoruz. Türkiye’nin son günlerde Ege’de Lozan Anlaşması ile silahsızlandırılması öngörülmüş olan adalarda Yunan askeri varlığına yönelik rahatsızlıklarını anımsatıyor Ataç. Yine Ankara’nın bölgedeki Navtex ilanlarının da dikkate değer olduğunu söylüyor.

"Şüphesiz yine son günlerde gündemin ilk sıralarına oturan Belarus-Polonya sınırındaki mülteci krizi de yukarıdaki yeni jeopolitik mimari oluşum çerçevesinde ele alınmalı. SSCB’nin dağılmasından sonra NATO’nun eski Moskova nüfuz alanına yayılması, AB’nin genişleme süreci dikkate alındığında Moskova’nın geleneksel güvensizlik duygusunun perçinlendiğine tanıklık ettik.

Putin’in son ‘NATO’nun doğuya doğru genişlemesi konusundaki endişelerimiz ve uyarılarımız tamamen görmezden gelindi’ açıklamasını bu gözle okumak gerekir."

ABD istihbaratının Kabil sınavı: Taktik mi fiyasko mu?


ABD güvenlik hattı Ankara’dan Atina’ya kayıyor

Tüm bu gelişmeler çerçevesinde Ankara-Washington arasındaki herkesçe malum bir dizi ciddi sorunların yaşandığı gerçeğinden de hareketle sonuç olarak şu değerlendirmede bulunuyor Ataç:

“ABD, Soğuk Savaş’ta Ankara üzerinden konumlandırdığı güvenlik hattını Atina’ya kaydırmış görünüyor. Bu sürecin gelecek dönemde de artarak devam edeceğini rahatlıkla öngörebiliriz. Trump yönetiminin son döneminden Biden yönetiminin ilk on bir aylık sürecinde Washington’dan halen Ankara’ya bakan düzeyinde bir ziyaret gerçekleşmemiş olması önemli.

Washington’un Ankara’ya yönelik bir ‘boğma stratejisi’nin devam ettiğini görüyoruz. ABD’li Savunma ve Dışişleri Bakanları Türkiye’nin yakın coğrafyasına sık denebilecek ziyaretlerle güvenlik ve savunma politikalarını ilgili ülkelerle geliştiriyor. Ancak Ankara’yı pas geçmeleri bu stratejinin bir tezahürü.

Türkiye ve ABD arasında ilişkilerin normalleştirilmesi yönünde nasıl bir mekanizmanın kurulacağının ön görüşmeleri yapılıyor. Şahsen ‘bugünden yarına’ bir değişim olasılığını düşük görüyorum. Derin yaralarla bezenmiş Türk-Amerikan ilişkilerinin sağlıklı işbirliğine dönüştürülmesi kararı verilse dahi bunun uzun ve zorlu bir süreç olacağı gerçeğini de pas geçmemek gerek.”