KKTC’de yaşam koskocaman bir sel felaketi gibi.
İçinde yaşayanlar ise sele kapılmış giden nesneler sanki.
Su var gücüyle bilinmeze sürüklerken, sağa sola çarpıp, dilimizin döndüğünce “yardım “çığlıkları atıyoruz.
Hiçbir şey, hiçbirimizin kontrolünde değil artık.
Kimden neyi istesek, ne yapsak diye çırpınıp duruyoruz.
Sık sık ormanlarımız yanıyor, canlılar yanıp kül oluyor.
Hep bir ağızdan “itfaiye helikopter neden yok” diye bağırıyoruz.
Sel felaketi oluyor, canlar ölüp gidiyor, canımız yanıyor.
Hep bir ağızdan “ Suyun doğal akışını sağlayan barajlar neden kapatıldı ve dere yatakları neden bina dolduruldu, suyun doğal akışını sağlayacak düzenlemeler neden yapılmıyor? “diye bağırıyoruz.
Her gün trafiğe bir kurban veriyoruz, ciğerimiz yanıyor.
Hep bir ağızdan “yollar neden düzeltilmiyor, neden ışıklandırılmıyor, neden ehliyetsiz gençlere araba veriliyor, neden büyük iş araçlarını kullananların çalışma koşulları ve kurallara uyup uymadıkları denetlenmiyor” diye bağırıyoruz.
Her Allah’ın günü kanserden birisini kaybediyoruz
Biz yine hep bir ağızdan “Beşparmak dağlarını talan etmek için kullanılan kimyasalların, bir an önce büyüsün diye sebzelere atılan zirai zehirlerin ve vericilerin yaydığı radyasyonun neden denetlenmediğini ve neden önlenmediğini “ bağırıyoruz.
Uyuşturucu sebebiyle gençler ya ölüyor, ya da öldürülüyor.
Tecavüz edilip, kadınlar ve çocuklar öldürülüyor.
Biz hep bir ağızdan “ Güvenlik neden yok, adalet neden yok, neden önlem alınıp insanlarımız korunmuyor? “ diye bağırıyoruz.
“İş kazası” adı altında iş cinayetleri ile emekçi garibanların ölümüne sebep olunuyor, biz hep bir ağızdan “iş güvenliği neden yok, denetimler yapılıp önlemler neden alınmıyor?” diye bağırırız.
Derken denizde bir aile boğulup yok oluyor.
Biz bu sefer de “ Plajlarda can kurtaran neden yok” diye bağırıyoruz.
RİP dalga (RİP akıntısı) diye bir şeyden söz ediliyor, biz ne demek olduğunu anlamaya çalışıp, nerelerde var diye kaygılanıyoruz.
Bakın günlük yaşadığımız olumsuzluklardan söz etmiyorum.
Bizim ülkemize has anomalilerden söz etmiyorum.
Gelecek kaygısından ya da devlet olamayışımızın yarattığı siyasi anormalliklerden dolayı hayatlarımızın alt üst oluşundan da bahsetmiyorum.
Ölümlerden söz ediyorum, ölümlerden!!!
Bana göre hepsi cinayet olan ve failleri de belli olan ölümlerden !!!
Çünkü KKTC’de 365 gün sonu ölümle biten afet yaşanıyor.
Hem de doğal afet değil.
Bu ülkeyi yönettiklerini iddia edenlerin, insana ve hatta canlılara değer vermeyişinin yarattığı afetler bunlar.
Bazen bir birimize, hatta kendimize kızıyoruz.
Her yaşadığımız afeti 3 gün konuşup sonrasında susmakla suçluyoruz kendimizi ve toplumu.
Oysa her gün yeni bir afet yaşıyoruz.
Biri bitmeden öbürü başlıyor.
Hatta devir daim yaşanıyor adeta.
Orman yanıyor, ardından bir trafik kazası, derken birileri boğuluyor, sonrasında bir trafik kazası daha, ardından bir cinayet, derken tekrar orman yangını v.s
Kanserden ve trafik kazalarından ölenler o kadar çok ki normalleştirdik artık.
Biri için haykırırken, diğeri giriyor devreye.
Biz hiç susmadan bağırıyoruz.
Ve yazımın başında da dediğim gibi sele kapılmış nesneler gibi sağa sola çarpıp, sadece kurtulmak ve kurtarmak için bağırıp, yardım istiyoruz.
Önerileri haykırıyoruz.
Ama sesimizi duyan var mı?
Biz bu anlamda görevimizi yerine getiriyoruz.
Gerekli duyarlılıkla yapılması gerekenleri ortaya koyuyoruz.
Başka ne yapalım?
Yüzlerce lüks makam aracı alabilen Koskoca “Devletin” alamadığı (!) Helikopteri biz mi alalım?
Ya da el birliği ile dere yataklarında yapılmasına izin verdikleri binaları mı yıkalım?
Halk uyuşturucu tacirlerinin, tecavüzcülerin, katillerin peşine mi düşsün?
Evlerimizden birer ampul söküp sokakları mı aydınlatalım?
Elimize kazma kürek alıp ,üzerine yol yapıp kapattığınız Ciklos yolunu kazarak yeniden barajları mı açalım?
Her gün birimiz meyve ve sebzeleri yiyerek , kendimizi feda edip çocukları mı kurtaralım?
Söyleyin, ne yapalım ki bu ölümler bitsin?
Ne yapalım ki her gün bir eve ateş düşmesin?
İşsizlikten, aşsızlıktan, alım gücümüzün kalmayışından ve kimliksizlikten vazgeçtik.
Sadece çocuklarımız hayatta kalsın ya da öksüz kalmasınlar diye ne yapalım?
Size soruyorum ey koltuk derdine düşüp insan hayatını hiçe sayanlar!!
Ne yapalım?
Sesimizi duyan var mı???
Evet biz duyarlılık anlamında elimizden geleni yapıyoruz.
Peki ama ya ceza?
Bu cinayetlere sebep olanları cezalandırıyor muyuz?
Aslında 3 günde unuttuğumuz şey yaşadıklarımız değil.
Biz sadece sandıkta büyük bir unutkanlık yaşıyoruz.
O yüzden bırakın sesimizi duymayı, bizi insan yerine koyan var mı ?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.