“Sevgililer Günü “ geçti…Ama yaşadığım internet problemi yüzünden yazıyı gönderemedim gününde..Gönderdim sandım ama belli ki ulaşamamış…Olsun günler geçer ama sevgiler baki kalır…İşte o yazı…
“Bu gün ayın ondördü yani 14 şubat , “sevgililer günü” …-iki gün daha dayansa imişim “dünyaya merhaba “demek için ben de doğum günümü bu anlamlı güzel günde kutlayacaktım-…
Biz de haftanın öyküsünü bu özel ve güzel güne ayırdık.:
“Sevgi, aşk ve mutluluk ..
Tıpkı Bermuda şeytan üçgeninde olduğu gibi içinde kaybolabileceğiniz üç güzellik...
“Bir insanı sevmekle başlar” her güzel şey...Sevmekle yücelir insan yüreği..
Bir avuç deniz mavisidir belki mutluluk ama uçsuz bucaksız okyanuslar kadar büyük sevgilerin rengidir o.
“Saadet’ti bir zamanlar mutluluğun adı....Aşkla başlar ve aşk bitince biterdi, bugün olduğu gibi.. Bazen sessizdir, dilsizdir, ıssızdır ve yalnızdır bazı yürekler ..Sanmayın ki sevdasızdırlar..
Yüreklerine hapsettikleri gardiyanlıklarını yaptıkları nice sakıncalı’ları vardır onların..
İçten içe sızlayarak yaşarlar..Ayakta tedavi edilmesi mümkün olmayan diz üstü süründüren türde bir sevgi de diyebiliriz adına.
Ne değildir ki aşk?
“Aşk” sevginin en akideleşmiş halidir. Hani balda bile yoktur o yoğunluk.
O, yüreğinizden önce, gözlerinizden girer içeri, sonra sözleri deler geçer sizi sonra da işgal edilmiş bir hal alırsınız..
Sevgiyle üretilen sözler ve saygıyla gözetilen gözler arasında bir iletişim hattı kurulur..
Sonrasında ise itina ve dikkat dolu bir süreç içinde; sevgi çemberinde saygı, hoşgörü, ilgi ve şevkatin süzgecinden geçip en saf ve temiz haliyle mutluluğa dönüşür...
Ne değildir ki aşk?
Aklı, vicdanı, idraki yönetendir aşk...
Vazgeçmenin mümkün olmayan bir halidir..
Dağları taşları deviresi isyanları yaşatandır..
“Misyonu tek bir insana hedeflenmiş bir vizyondur”
Tek bir adı var ; “O”
Gülümseten de O, ağlatan da O, hüzünlendiren de O, neşelendiren de...
A hali B hali ve her bir haliyle “O”nunlasınız her yerde.
Bir “O” varsa hayatınızda, hayattasınız ve “O”nsuz da yoksunuz hayatta .”
Her müzik sizin için bestelenmiş, her nağme size söylenmiş, her söz sizin için yazılmış sanırsınız.
Bütün sokaklar çıkmazsa eğer; Dönüp dönüp de ayni sokağa girdiğinizin bile farkında değilsiniz..
Ne değildir ki aşk ?
Aşk değildir sanat olan, aşık olmaktır sanatlaştıran aşkı .
Öyle bir ışıktır ki aydınlatırken dahi acıtıp yakan sönerken de küle döndürendir.
Ve aşktır sadece yüreği kanatan ve kapanmaz bir yara açan.
Ama yine AŞK’tır insanı “insan” yapan, sevgiyle nefes alan ve sevgiyle yaşatan.
Ne değildir ki aşk?
Bir yürek yolunda, iki kalp arasında geçen bir öyküdür aşk.
“Tek yöndür” aşk...
“ulaşılandır” ya da “kavuşulandır” aşk...
Zor’un sözlük anlamı olmasa da gerçek anlamıdır bazen aşk...
Çizginin ötesinde buluşmaktır aşk.
Sonra çizgiler halinde kendi eksenlerinde dolanmaktır..
Mehtabın değişmez meskenidir aşk .
Güzel bir rüyadır aşk..
Bazen denizdir, sahildir ya da bembeyaz köpük dolu bir dalgadır ..
Ne değildir ki aşk ?
Bir salaş virane haliyle..
Şarap dolu bir gönül bardağıdır o...
Güzel bir akşamın en hoş sedasıdır aşk...
Bir kuş mırıltısı bile en güzel nağmedir...
O, her yerde ama her yerdedir...
“Sevda” idi bir zamanlar adı... Kalmadı ne yazık o eski tadı...
O derin duygulardı asaletleştiren aşkı...
Acıtmadan aşk olmazdı...bugünkü gibi dakikalara değil, yıllara sığmazdı aşk...
Gözyaşı ve hüzün de demektir aşk ..
Ve sadece Aşk’adır yürekte süzülüp sarfetilen onca asaletli sözler ...
Ne değildir ki AŞK?
Hayatı hafifleştiren, sırtınızdan bir ağırlık indirdiğinizi hissettiren;
Hatta ruhunuzdan fırlamak için biriken duygularını fırlatandır O...
Nefese dokunmayı bile aşık olunca öğrenir insan...ya da bir nefes olmayı.
Düş’te iken yaşadığını, yaşarken ise düşte olduğunu düşünür insan...
Özlemle kucaklaşır, özlemle öpüşür ve özlemin kolları arasında yaşar bazen..
O kadar ağırlaşır ve öyle bir buharlaşır ki;
O’na olan özlemin gölgesinde bir bulut olur, yağmur olur ve kendine sevgi yağmuruyla iner insan yeniden.
Ne değildir ki aşk ?
Aşk, bir çiçeği dalından koparmaya kıyamamaktır...
Aşk, güneşi avuçlamak ve onunla yüreğini sıvamaktır..
Yeri geldi mi tokatlamaktır hayatı ...
Yeri geldi mi yalvarmaktır kuşlara bile...
Aşk geldi mi kapıya, en zifiri karanlıkta bir güneş açar aniden.
Gözleri sanki gözlerin, sözleri sanki sözlerin olur birden bire..
Haberin olmasa da sevildiğinden ...bilmeden en yakın olansın..
Her bir zerresini ezberlersin, ne kalbine ne de kitaplara sığdıramazsın düşüncelerini.
Ne değildir ki aşk?
Her bir düşüncesi kendine çarpıp çarpıp da geri dönüyorsa eğer insanın;
Aşkın o imkansız haliyse eğer; Yaşamayı bile ertelersin.
Akışkan ne varsa zaman da dair ...
O’nunla başlar, O’nunla hareket eder ve O’nunla durur, herşey...
Artık, kendinle uyanmazsın, kendinle uyumadığın gibi..
En tekin olmayan sokaklara bile girmekten korkmaz insan.
En uçsuz bucaksız yolları aşar..
Uçurumun en uç noktasına da oturup ayaklarını dahi sarkıtabilir insan.
Rüzgarın en yalın haline teslim eder kendini...
“Vur yüzüme vurabildiğince” dercesine..
Korkuları bile sevgiyle silercesine....
Sevdaların da arka sokağı vardır..Kıvrılıp yattığınız ve sabahladığınız...
Ne değildir ki aşk?
En çok da kadındır “aşk”..ya da aşk “kadındır”.
Hatta tek başına bile bir kadın “AŞK”tır..
Bir simgedir kadın aşkta...
O masumca gülümseyen yüzünde, aşka sızan gözleri vardır kadının...
Aşkı bilen yüreği, sevgiye süzülen gönlü vardır.
Aklı gitse de gönlü kalır hep kadının...
Vakti gelse de ayrılığın, “gönlüyle dönmez geriye” hiç bir kadın..
Gözlerindeki yangını bile kendi gözyaşlarıyla söndürendir...
Ne değildir ki aşk ?
Bir dolu yürektir aşk ...
Bu dolu yüreğin her halinde; Sevgi, aşk ve mutluluk üçgeninde kaybolmanız dileğiyle...
Sevgili araştırmacı - yazar Emine Sütçü Halkın Sesi Gazetesi’ndeki köşesinde yazmış bu satırları 2009 da. Genç yaşına rağmen ne güzel anlatmış ve paylaşmış sevgi –aşk ve mutluluk üçgenini…
Emine Sütçü, bildiğim kadarı ile artık köşe yazısı yazmıyor…Ama İskele ‘de büyük çabalarla oluşturduğu ,hayata geçirdiği ,ve yaşattığı,direktörlüğünü yaptığı Osman Ağa Kültür Evi ‘nden ışık ve güzellik saçmaya devam ediyor…
Merly Streep ve Clint Eastwood’un hayat verdiği unutulmaz filmlerden olan “The Bridge Of Madison Country ‘de nasıl geçiyordu o replik? ”Eskiden hayaller kurardım.Hiç biri gerçekleşmedi..Ama şimdi iyi ki hayaller kurmuşum …Ve…”Hiç sevememiş olmaktansa sevmiş olup kaybetmek de güzeldir diyorum…”
Selam olsun tüm sevenlere…Selam olsun bütün büyük aşklara….
///////////////
ROZET MOLİNAS YAZIYOR…
“Aşk,tarih boyunca insanoğluna hayat vere,yaşamı zenginleştiren ve
renklendiren bir duygu olmuştur.Tarihten günümüze kadar yaşanan birçok
aşk vardır ki bunların birçoğu hikayelere konu olmuş,birçoğu
efsanelere dayandırılmış ve birçoğu da mitolojide yerini almıştır. 14
Şubat sevgililer gününde bu aşkların içinden sonu acıyla biten bir aşk
hikayesini,Kleopatra'nın öyküsünü(,M.Ö.69-M.Ö.30) seçtim.
Mısır kraliçesi Kleopatra ve Mark Antony'nin öyküsü de,tarihteki
trajik sonlanan aşklardan biri,Julius Ceasar'in ölümünden sonra onun
katillerine karşı Mark Antony,Oktaviyus Caesar ve Aemilius Lepidus
üçlüsü değişik bölgelerden Romayı idare etmektedir.Doğu bölgesi
idarecisi olan Mark Antony Mısır Kraliçesi Kleopatra'ya aşık olur ve
tüm sorumluluklarını bırakıp kendisini bu aşkın büyüsüne
kaptırır.Oktaviyus Caesar'ın Mısır'a girmesinden ve Kleopatra'ya karşı
zafer kazanmasından sonra,başka bir yerde savaşta olan
Antony,Kleopatra'nun öldürüldüğü haberini alır ve kendisini öldürmek
ister.Hançerle kendisini öldürmeye çalışırken derin yaralar alan
Antony,bu sırada Kleopatra'nın yaşıyor olduğunu öğrenir ve
Kleopatra'nın yanına gitmek istediğini söyler.Antony,Kleopatra'nın
kollarında can verir.Buna dayanamayan Kleopatra da kendisini zehirli
bir yılana ısırtarak hayatına son verir.Kleopatra ve Antony'nin
yanyana gömüldüğü varsayılıyor ancak nerede gömülü oldukları hala bir
sır.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.