• BIST 10006.05
  • Altın 2962.961
  • Dolar 35.2472
  • Euro 36.7735
  • Lefkoşa 16 °C
  • Mağusa 16 °C
  • Girne 17 °C
  • Güzelyurt 14 °C
  • İskele 16 °C
  • İstanbul 12 °C
  • Ankara 9 °C

ŞİMDİ DÜŞÜNMEK ZAMANI

Hatice İNTAÇ

“Fanilik köyünde akıllı ile deli birdir.

Denizin dibinde taş ile inci tanesi birdir.

Mananın aslı sözü süslemek değil,

herkesin anlayacağı sözdür” (*)

 

Sonbahar nihayet yüzünü göstermeye başladı derken aniden kış bastırdı. Oysa ağaçlar bile yapraklarını yeni dökmeye başlamıştı. Şimdi iki mevsim bir arada hükmünü sürüyor. İkisi birbirine karışmış; dökülen yapraklarla soğuk ve yağmur sanki birbirleriyle yarışır gibi..

Günlerdir arka bahçedeki yaprak dökümünü izliyorum. Kayısı ağacı gözümün önünde her gün biraz daha soyunuyor. Yakında takıları ve giysileri de uçacak ve mevsim ilkbahara varıp yeniden giyininceye kadar çırılçıplak kalacak. Ben onu bu haliyle de seviyorum çünkü biliyorum ki özü hâlâ kendinde. Tıpkı insan gibi…

 

Oldum olası dış güzelliğe ve gösterişe önem verip kendini bunlarla diğer insanlardan üstün sayan, hele paranın gücüyle sağladıkları rahatlık ve konforla öğünen insanlara hep içerlemişimdir. Para ve zenginlik tabii ki insanın kendini güvende hissedeceği büyük bir güç; birçok şeye sahip olmak onunla mümkün ama bu gücü üstünlük olarak kabul etmek sadece bencillik, kendini beğenmişlik ve empati yoksunluğunun göstergesidir. Çünkü güzellik dışta değil, içtedir, görüntüde değil, kalptedir. Yüzeydeki her şey değişebilir, her leke yıkanıp temizlenebilir ama art niyetli, kötü, bencil, nankör bir kalbi yıkayıp temizlemek mümkün değil.

 

Şunu da kabul etmek gerekir ki dünyadaki tüm insanların tıpatıp ayni düşünceye, ayni görüşe sahip olması mümkün değildir. Farklılıklarımız vardır ve bu da bizim zenginliğimizdir. Önemli olan farklılıkları yıkıcılık değil yapıcılık olarak değerlendirebilmektir. Çünkü ne yaparsak yapalım, farkı yaratan görüntümüz ve yaftalar değil, niyetimizdir.

 

                                                        

                                                         *****

Zaman çok çabuk geçiyor. Geçerken de bize bir şeyleri getiriyor, bir şeyleri de götürüyor. İnsanoğlu düşünen bir varlıksa – ki öyledir-  geçen bu yıllarda yaşadıklarını gözden geçirir ve kendini sorgular Neleri doğru ve iyi neleri yanlış ve hatalı yaptığını, huzur ve mutluluğunu olduğu kadar, üzüntü ve pişmanlıklarını yaratan sebepleri bulmaya çalışır. Çalışmalıdır da!. Çünkü her deneyim doğruyu, güzeli, iyiyi bulmanın kılavuzudur. Geçmişten ders almak; geleceğe daha güvenli ve inançlı yürümenin yoludur. Bu sorgulama kişisel olduğu kadar toplumsal da olmalıdır. Toplum olarak nasıl bir yolda olduğumuzu, bu yolun bizi nereye götüreceğini de sorgulamak zorundayız. Bilmeliyiz ki kişisel rahatımız ne kadar yerinde olursa olsun eğer toplumun çoğunluğu rahatsızsa, eninde sonunda o rahatsızlığı bireysel olarak yaşamamız da kaçınılmazdır.  

 

Dünyada hiç değişmeyen iki gerçek vardır. Doğum ve ölüm… Gerisi müphem... İnsanlar bu dünyada doğarlar yaşarlar ve ölürler. Fakat pek çoğu neden bu dünyaya geldiğini, hangi amaca hizmet ettiğini veya hangi ideolojinin oyuncağı olduğunu düşünmez bile. Yani kendine soru sormak ihtiyacı duymadan yaşar sınırlı olan hayatını. Bu tip insanların yaşamları tekdüzelik ve her şeyi akışına bırakarak bir robot misali sürüp gider. Bir kez olsun bu gezegendeki varoluş nedenlerini sorgulamazlar. Çünkü bu sorunun cevabını vermek için kendileriyle yüzleşmekten korkarlar. Bu yüzdendir ki ya sürekli bir işle meşgul olurlar,  ya da hep dışlarında gelişen olaylarla ilgilenirler. Aslında bu tür davranışların altında hep insanın kendi kendisiyle baş başa kalma korkusu ve hatalarıyla yüzleşme endişesi vardır. Oysa o hata ve olumsuzluklardan kurtulmanın ve artık doğru yaşamanın bir yolu vardır ki o da insanın kendisiyle yüzleşmesi ve geriye kalan yaşamında huzura ve mutluluğa ulaşmanın yollarını aramasıdır… Çünkü dünyada deneyimlenecek, yaşanacak, hayatı huzurlu kılacak o kadar çok şey varken sadece bir noktaya takılı kalmak, ömür dediğin şeyi boşa tüketmek demektir. İçimizdeki anlam veremediğimiz boşluğu ve tatminsizliği doldurmak ve hayatımızı anlamlı kılmak da, yaşadığımız süre içinde en çok neyle huzurlu ve mutlu olacağımızı keşfedip ona göre yaşamaktır.

Şimdi tam sırası.. Hazır mevsim Sonbaharken; doğa dinginliğe bürünmüşken, kuşlar bile kuytulara sinmiş, rüzgâr geçmiş anılarımıza uçurmuşken, hayatımızı geriye sarıp günahıyla sevabıyla, doğrusuyla eğrisiyle, sevinciyle acısıyla kendimizle yüzleşme ve kalan zamanı değerlendirme zamanı.

(*) Fuzuli

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları