İşte o yazı;
Mustafa Akıncı adı Türk kamuoyunun bilincine 1999’daki bir olayla yerleşmişti. Akıncı Bey, KKTC polisinin ve itfaiyesinin anayasanın geçici 10. maddesi nedeniyle TSK’ya bağlı olmasını doğru bulmadığını söylemişti. Dönemin alay komutanı bunun üzerine Akıncı’ya yönelik hakaretamiz bir dil kullandığında, KKTC Başbakan Yardımcısı o günün şartları içinde düşünüldüğünde müthiş bir cüretkârlık sayılacak cevabını vermişti. Paşa’nın çizmeyi aştığını söylemiş ve “burasının kendi ülkesi olduğunu” hatırlatmıştı. Kıbrıs solunun bir temsilcisi olarak 1975 yılında, 28 yaşında ilk kez seçilerek üç dönem üst üste Lefkoşa’nın belediye başkanlığını yaptı. 1974’ten sonra Rumlarla gerçekleştirilen tek işbirliği projesinin mimarlarındandı. Rum belediye başkanı Lellos Dimitriadis ile birlikte ortak kanalizasyon sistemini inşa etmişlerdi. Kısacası Mustafa Akıncı Türkiye ile daha eşitlikçi bir ilişki tarzı kurulmasını hep savunmuş ve Kıbrıslılığını ön plana çıkarmış, federal bir çözüme yürekten bağlı, sözünü de pek sakınmayan bir siyasetçi. Seçildikten sonra yaşanan polemik de zaten “diklenmeden dik durma” konusunda pek derse ihtiyacı olmadığını gösterdi. Aslında Akıncı karakterinde ve siyasi çizgisinde bir siyasetçinin, üstelik bağımsız olarak katıldığı bir seçimdetüm tahminleri altüst ederek ikinci turda yüzde 60.4 oranında bir destekle seçilmesinin verdiği önemli bir mesaj var. Bu oy oranı yalnızca sol partilerden kendisine verilen destekle mümkün olamazdı. Dolayısıyla Kıbrıs’taki sağ seçmenin de kendisine oy verdiğini söyleyebiliriz. Akıncı seçim kampanyası sırasında 4 vaatte bulundu: 1. Çözüm odaklı siyaset, 2. Toplumsal konulara duyarlılık, 3. Türkiye ile karşılıklı saygıya dayalı ilişki, 4. Bağımsız ve tarafsız cumhurbaşkanı. Aynı zamanda temiz siyaset, daha demokratik ve iyi yönetim umudunu öne çıkardı. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin kendisini araması da Akıncı’nın uluslararası camiada nasıl görüldüğünün bir işareti. Cumhurbaşkanlığını devraldığı törende söylediği gibi, “1968 yılından beri fasılalarla uzayıp giden Kıbrıs müzakerelerini artık olumlu bir sonuca bağlamak için gerekli olan kararlılık ve irade bizde mevcuttur. Umarım, Sayın Anastasiadis de 2004’te Annan Planı döneminde gösterdiği kararlılık benzeri bir yaklaşımı sergileyecektir. Sayın Anastasiades ile aynı yaş kuşağına aidiz. Eğer biz de çözemezsek, bizden sonraki kuşakların çözmesi korkarım ki daha da zor olacaktır”. Kıbrıs konusunu yakından izleyen, yıllardır yaptığı kamuoyu araştırmalarıyla hem Kuzey’in hem Güney’in nabzını tutan ve çözüm konusunda sayısız makale yazmış Doğu Akdeniz Üniversitesi’nden Profesör Ahmet Sözen, Akıncı’nın seçilmesiyle bir çözüm fırsatının yakalandığına inananlardan. El Cezire Türk sitesinde yayınlanan yazısında Sözen, Akıncı’nın barış ve çözüm isteği kimse tarafından sorgulanamayacak kadar açık olduğundan Anastasiadis’in onunla görüşmekten kaçamayacağına vurgu yapıyor. Bunun ötesinde bir dizi gelişmenin de toplumlararası müzakerelerin yeniden başlayacağının işaretini verdiğini de düşünüyor. Sözen’e göre, “Türkiye’nin süresi dolan navtex’i yenilememesi ve Kıbrıs Rum tarafının doğalgaz arama lisansı verdiği Eni-Kogas ortaklığının doğalgaz aramalarına ara vermesi tesadüfi değildir”. Akıncı, 1974’ten beri hayalet şehir konumunda olan Maraş’ın BM gözetiminde açılmasınıöngörürken, bunun karşılığında KKTC’nin Magosa Limanı’ndan doğrudan ticaret yapabilmesini ve Ercan Havaalanı’nın uluslararası trafiğe açılmasını istiyor. Rum tarafının bu talebe ne cevap vereceği, Anastasiadis’in çözümü gerçekten isteyip istemediğinin de bir işareti olacak. Akıncı çarşamba günü Ankara’ya geliyor. O buluşmada Türkiye Cumhurbaşkanı’nın KKTC Cumhurbaşkanı’na Kıbrıslı Türklerin istediği gibi bağımsız hareket edebilecek bir “kardeş” gibi davranıp davranmayacağını dünyayla birlikte göreceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.