Fransa’nın saygın gazetelerinden Le Monde’da Türkiye’yi sarsan depremlerle ilgili sosyolog Mehmet Kurt imzasıyla yayınlanan yazıda, “AKP bu şiddetteki depremi hiçbir ülkenin ve iktidarın kaldıramayacağı anlatısına sığınarak yıkımın ve kayıpların sorumluluğundan kaçıyor” dendi.
Yazı şöyle:
AKP yaklaşan felakete kulak vermedi
İslamcı hükümet suçu doğaüstü güçlere yıkarak vatandaşlarını kadere sığınmaya çağırıyor. Böylece 20 yıllık kötü yönetimin üstünü örtüyor, tüm sorumluluğu omzundan atıyor. Ancak felakete götüren koşulları bizzat AKP yarattı.
1999 İstanbul depremi geniş çaplı yıkıma yol açmış ve yolsuzluk sarmalını ortaya çıkararak dönemin koalisyon hükümetini düşürmüştü. AKP bir bakıma, 2002’de, o depreminin enkazından yükselmişti.
20 yıllık kötü şehir planlaması, ihmal, yolsuzluk, adam kayırmacılık ve faydacı seçim stratejileriyle bugünkü felakete giden yolun taşlarını da AKP döşedi. Bu süreçte inşaat ve altyapının önemi, partiye getirisinden ibaretti. AKP yaklaşan felakete kulak vermedi.
Yolsuzluk sarmalı, ihmal, imar affı
AKP 2002’den beri bir düzine imar affı çıkardı. En kapsamlısı ise tam yetkiye sahip Erdoğan’ın kimseye hesap vermediği dönemde, 2018’deki başkanlık seçimlerinden hemen önce çıktı. Şimdiye kadar imar affından yararlanan bina sayısı 7 milyon, bunların 300 biniyse depremin etkilediği 10 şehirde bulunuyor.
2018’deki afla, imar izni bulunmayan veya deprem yönetmeliğine uygunsuz binalara yasal kayıt belgesi verildi. Daha beteri, 2002’den beri toplanan 40 milyar lira deprem vergisinin ve aflardan sağlanan getirinin hiçbir hesap vermeden başka alanlara saçılması.
Bunca ölümün ve böylesine bir yıkımın nedenleri ortada: Yolsuzluk sarmalı, devlet-şirket suç ortaklığı, ihmal ve imar afları.
AKP hem 20 yıl boyunca ihmal ve yolsuzlukla milyonlarca insanının mezarını kazdı hem de deprem gerçekleştiğinde arama kurtarma çalışmalarında çuvalladı. Depremin ilk iki günü, arama kurtarma ekipleri yolları, limanı ve havaalanı zarar gören Hatay’a ulaşamadı. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) binası yerle bir oldu.
Dahası, deprem bölgesindeki hastaneler, kışlalar, yollar, okullar ve devlet binaları yıkıldı ya da kullanılmaz hale geldi, arama kurtarma çalışmaları çıkmaza girdi.
Tüm bunlar ‘Depremin siyaseti olur’ dedirtiyor’
Buna rağmen AFAD ve diğer devlet kuruluşları insani yardımları tekeline almaya çalıştı, sivil toplum kuruluşlarının gayretlerini engellemeye girişti. Şimdiyse elde var hipotermiden, ekipman ve koordinasyon eksikliğinden ölen binlerce insan. İşte tüm bunlar ‘Depremin siyaseti olur’ dedirtiyor.
Ayrıca depremin etkilediği bölgeler ulusal, etnik, dini ve mezhepsel çeşitliliğe sahipti. Kürt ve Alevi azınlıklar terk edilmişlik duygusuyla insani yardımların eşit dağıtılmamasından yakındı. Bölgedeki nüfusun yüzde 12’sini oluşturan Suriyeli mülteciler ise sorunlarıyla baş başa bırakıldı.
Mültecilere karşı ırkçı tutum, yardım dağıtımında yağma, linç ve adam kayırmacılık bölgenin normaline dönüştü. Birçok depremzede sefalete terk edilmiş hissediyor ve aynı duyguları paylaşıyor; çaresizlik, moral bozukluğu ve kızgınlık.
Devlet ise toplum nezdindeki imajını koruyarak yaklaşan seçimlere güçlü girmenin peşinde.
Anayasaya göre seçimler ancak savaş sebebiyle ertelenebilir. Eski TBMM başkanı Bülent Arınç, depremin yıkımını toparlamak için bir yıl talep eden Erdoğan’ın sinyali üzerine seçimleri erteleme çağrısı yaptı.
Bu sırada AKP depremin tüm sorumluluğunu birkaç müteahhite yıkmaya çalışıyor. Üç aydır uygulanan mevcut olağanüstü hali de kalıcı kılmayı planladığı görünüyor.
Ancak bunun için önce adalet ve şeffaflık talep eden depremzedelerin temel ihtiyaçlarını karşılayıp haklı öfkeleriyle başa çıkmalılar.
AKP, bir depremin enkazından yükseldiği iktidara başka bir depremin enkazına gömülerek veda edebilir.
Çeviri: Emre Zor
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.