Evinizde veya bahçenizde beslediğiniz ,sizinle yaşayan bir hayvanınız var mı? Kediniz ,köpeğiniz,balığınız vb…Bizim var. Lucky üç sene evvel annesi sokakta doğum yapınca üç kardeşi barınağa giderken hüzünlü bakışlarına dayanamadığımız ,şimdi ailemizin bir parçası olan köpeğimiz…Adı o nedenden adı Lucky yani şanslı…Bizimle beraber yaşıyor..Sanırım çok ta mutlu…
Bu haftanın yazısının başlığı Sütlaç…Yok ,yok bildiğimiz o geleneksel muhteşem sütlü tatlımız değil…Renginden ve tatlılığından sevimli bir kediye verilmiş bir ad “Sütlaç” ..Ama ne yazık ki Sütlaç geçtiğimiz günlerde bir kazada yaşamını yitirdi…Yıldız ailesinin kıymetlisi.TC Lefkoşa Büyükelçiliği İdari Ateşelerinden ve de emekliliğinden sonra İstanbul’ a yerleşen kadim dost Şekip Yıldız, kedileri Sütlaç’ın ardından face book ta bir yazısını paylaştı...İşte bu haftanın öyküsü o…
“Aile ağacımızın güzel bir çiçeği daha toprağa düştü.
Bembeyaz tüyleri, kafasındaki kahverengi kısım yüzünden sütlaça benzettiğimiz evimizin prensesi, zalim bir tekerleğin kurbanı oldu.
Oysa, bir ay önce ne umutlar ve ne hevesle getirmiştik onu ve diğer iki kedimiz Zeytin ve Kirloş’u İstanbul’a. Onlar da ne güzel bir yolculuk yapmışlardı. Hele Sütlaç, yol boyunca, uçakta ve takside, kafesinin içinde nasıl da keyifle çevresini seyrederek yolculuğun tadını çıkarmıştı.
İstanbul’daki yuvamız tam onlara göreydi. Apartmanın giriş katında oturduğumuz için istedikleri zaman balkondan dışarı çıkabiliyor/içeri girebiliyorlar, apartmanın arkasındaki, tüm kalabalıklardan ve şehrin uğultusundan uzak, sadece martı seslerinin altındaki duvarlarla çevrili bahçede, incir ve erik ağaçlarının yapraklarının oluşturduğu alacalı gölgelerde dinleniyor, araç trafiği az, kedi trafiği çok sokaklarda dolaşarak keşiflerini yapıyorlar ve hiç yabancılık çekmedikleri evde, patilerini titreten rüyalarına yatıyorlardı. Zeytin ve Kirloş, umarım daha uzun yıllar, tüm bunları ve dahasını yapacak, ancak Sütlaç, hiçbirini yapamayacak, artık.
Sütlaç, Pazartesi günü çıktı, fakat bir daha geri dönmedi. Her defasında kısa süre içinde eve dönen kedimizi, gidebileceği her yerde aramamıza rağmen bulamadık. Sonra, ona bir otomobilin çarptığını, çöpçülerin, güzelim cansız bedenini götürmek üzereyken bir Kadıköylü’nün, “verin bana, ben onu gömerim” diyerek aldığını öğrendik.
Evdeki boşluğu tahmin edemezsiniz. Duvarlar nasıl da birbirinden bu kadar uzak oldu? Bu evdeki tüm sakinliği Sütlaç mı oluşturuyordu da tüm ev sessiz ama boğucu bir uğultuyla doldu?
Kelimelerle anlatılmayacak; ancak anlatamadığım için hep eksik kalacak bir dostluğun hikâyesinin kahramanıydı Sütlaç.
Onun için “artık yok” diyemiyorum. “Öldü” de diyemiyorum. Sadece aramızdan ayrıldı. Ve biliyorum ki, gittiği boyuta da güzellik katacak. Ancak Onun, beynime/kalbime çakılı fotoğraflarını hep özleyeceğim. Onun, sakinliğini, özgür ruhunu, merakını, gözlemciliğini, ihtiyatını, gururunu, zarafetini, sessizliğini ve karizmasını hiç unutmayacağım.
Onun, bir prenseste bile olmayan ve bunu yürüyüşüne bile yansıtan asaletini, yavaş ve sessizliği tarif ederek yürürken ani bir sıçrayışla bir bulut misali ve uzun tüylerini savurarak geri dönüşünü, yanından geçen Zeytin’e pati atarken bile eksilmeyen estetiğini, Efe’ye, sık sık sürtünüp gösterdiği sevgiyi, Kıbrıs’taki bahçemizde, hanımeli dibinde oluşturduğu kuytudaki dinlenmesini, evimizin camlı bölmesinden, inciden bir biblo gibi dışarıyı seyredişini, balığı bile pişirmemizi isteyişini, bir şey istediğinde ve biz anlamadığımızda sehpa ve masaların üzerindeki eşyaları, o pamuk patisiyle aşağıya atışını, sürekli kucağıma gelip başını okşamamı isteyişini ve yeşil gözlerini yüzüme dikip seni seviyorum/beni sev/senden razıyım bakışını özleyeceğim.
Sayende, dürüstlüğü, içtenliği, güveni, varlığında cisim bulmuş estetik ve sükuneti yeniden tanımladım sevgili dostum. Sen bana hayvanca yaşamanın güzelliğini öğrettin ve insanların oluşturduğu bataklıktaki nefes borum oldun.
Kattığın tüm zenginlikler için şükranlarımı sunuyorum.
Hoşcakal...”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.