Sahi biz besleme miyiz?
Türkiye’de önüne gelenin, Kıbrıs Türküne kızanın, öfkelenenin, bizlere besleme demesini, doğru açıklamalar yaparak, bir türlü doğru bir çizgiye oturtamadık. Beslemeysek, fabrikalarımızı kapattıran, üreticiyi, meslek sahibini, memur yapan ve bizi avuç açar durumuna getiren Türkiye yetkililerinin bunda suçu hiçmi yok diyemedik.
Parmağımızın arkasına saklanmadan bazı şeyleri oturup, doğru platformda ve içersine duygu katmadan yeniden düşünelim derim. Avuç açma politikasının, Osmanlı’nın 600 yıl boyunca, zapt ettiği topraklara uyguladığı planın, 1974 Barış Harekâtından sonra buralarda yürürlüğe konan bir parçası olup olmadığını sorgulayalım.
Harekâttan sonra, ilk olarak Kıbrıs Lirasından, Türk Lirasına geçtik. Türk Lirasına geçişten sonra 1991 krizini sonrasında, 1999 krizi ve 2000 ‘li yıllardaki Enflasyon depremlerini yaşadık. TL’yi kullandığımız için Türk Lirasını kullanma vergisi ödedik.
45. Türkiye Hükümetini kurma yetkisi alan Turgut Özal, 1985-86 yılında Başbakan olmuştu. 1986 yılında, KKTC’de UBP-TKP koalisyonu vardı. Özal, hükümete KKTC’nin “Serbest bölge” olması için Master plan sundu. Ve Ekonomik paketi, Mücahitler Sitesi’nde gerçekleşen toplantıda hükümetin önüne koydu. TKP Milletvekili, eski Maliye Bakanı Mehmet Altınay, plan içimize sinmedi diyerek paketi reddetti. Sonuçta, UBP-TKP hükümeti bozuldu. Zamanın başbakanı Derviş Eroğlu, ben Anavatana karşı gelemem diyerek hükümete devam etti.
Ve sonrasında, Özal, size orta ölçekli sanayi gerekli değil. Size Turizm gereklidir diyerek, ülkenin bel kemiği, Sanayi Holding’in fabrikalarını kapattırdı. Hepsini Türkiye’ye taşındı. Ve her şeyini KKTC’den alan Türkiye’nin alt yapısı oluşturuldu. Bizde de milleti memur yaptı.
Daha sonra bavul ticareti başlatıldı. Bazıları bu yolla zengin oldu. Ancak çok geçemeden o iş de bitti. Turizm denildi. Kumar Turizmi ile kalkınma hamleleri yapıldı. Memleket Türkiye’nin kalın borusu konumuna dönüştü. Bir döneme mafya düzeni hâkim oldu. Kumarhaneler ile Besleme Land’dan para Anavatana aktarıldı.
Girne sahili boyunca ve Beşparmak dağlarının yanı sıra, Mesarya ovasındaki köylerin büyük bölümü askeri üsler ile turizm adası askeri üs görüntüsü yansıttı. Rum Kesimine 3 milyon turist giderken biz 100 bin turiste göbek attık.
1983 yılında Federe Devletten, KKTC’ye geçiş sonrasında ambargolar devri başladı. Ekonomik ambargoların yanı sıra Sportif etkinliklere de ambargo adı altında neşter vuruldu. Almanya ve İngiltere ile konfeksiyon alanındaki alış veriş durdu. Altın değerindeki narenciye bitirildi.1990 yılında siz laf anlamazsınız denilerek Abad kararları yürürlüğe kondu. Ve Türkiye’ye avuç açar duruma geldik. Kıyı Ticareti işlerlik kazanmadı. Mersi limanından birçok mal geri geldi.
1990 yılında Güney Kıbrıs, AB’ye üyelik için müracaat etti. 1994 yılında Korfu adasında Kıbrıs Cumhuriyeti ile AB üyelik için görüşme kararı alındı. Bize gelin sizde katılın denildi. Rahmetli Denktaş buna hayır dedi ve görüşmeler katılmayı reddetti. Helsinki ve Kopenhag süreci sonrasında Güney AB’ye alındı. 30 küsur başlığa ‘OHİ’ diyerek AB yolunda Türkiye’ye androş koydu. Sonuçta kabak bizim başımızda patladı. Ve yine el açar durumda kaldık.
1993-94 yıllarında DP-CTP koalisyon döneminde, Rum’un vasi yasası yerine, ITEM yasası geçirildi Ve Rum malları taşınan nüfusa dağıtıldı. Türkiye bu yanlış uygulama ile milyar dolarlar ile karşı karşıya bırakıldı.
KKTC’de, İngiltere ve bazı eski sömürgelerinde olduğu gibi trafik sol şeritten akarken, Türkiye’deki tam tersi uygulama ile trafiğin sağ şeritten akmasına ve yolların buna göre düzenlendiğine, viraj eğilimlerin buna göre tanzim edildiğine bakmaksızın, yol ihalelerine Ankara’da çıkıldı. Ve olanda bizim mütehhitte soğuk su için denildi..
Türkiye’den otel yapmak için gelen bazı torpilli yatırımcıya 50 milyon dolar uzun vadeli krediler, yer ve 15 yıl vergi muafiyeti verilirken, bizimkilere orta parmak gösterildi.
Hapishane yaptık açamadık. Pandemi hastanesinin elektriğini kaçak aldık. Türkiyeli müteahhidin yaptığı Ercan Havaalanı, Türkiye’de 5 hava alanı inşa edilmesine karşın hala yerinde sayıyor. .
Biz önümüze geleni vatandaş yaparken, hasta Asya bebeğin tedavisi için verilecek olan TC vatandaşlığı için tomofil yokuşa sürüldü.
Çok gerekliymiş gibi bu kadar elzem ve yapılması gereken yer varken, ‘Gecekondu olarak nitelendirdikleri Cumhurbaşkanlığı sarayının yerine yenisini hibe olarak yapacağız denildi. Hibe olsa bile parası buralarda kalmayacak olan Sarayı biz ne yapalım?
Bakın FIR hattından geçen her uçaktan para alınıyor. Bunun miktarını ben bir milyar dolar olarak bilirdim. Ancak bunun 5 milyar dolar olduğu açıklandı. KKTC’nin alması gereken bu para bizim yerimize Türkiye’nin kasasına giriyor.
KKTC olarak, Türkiye’den bir milyar beşyüz milyonluk mal alıyoruz. Bunun karşılığında Türkiye’ye 50-60 milyonluk mal ihraç ediyoruz. Bunun vergisi şusu, busu nedeniyle oraya para akıtıyoruz. Fark büyük.
Merkez Bankasındaki mevduatlardan kesilen 11-12 Milyarlık miktar, Türkiye Merkez Bankasında tutuluyor ve oralarda nemalandırılıyor. Gerektiği zamanlarda kağıt üstünde tutularak oralarda birilerine destek verilebiliyor.
Savunma giderleri zaman zaman 4’lü koalisyon döneminde olduğu gibi KKTC tarafından karşılanıyor. GKK’nın yanı sıra Kol ordunun savunma giderleri de ödeniyor. 700 küsur milyonluk savunma giderleri, KKTC’ye 300 milyon veya 72 milyonluk dilimler olarak parça parça geri ödeniyor. Ama bizim emir erleri bunu Türkiye bize yardım etti diye gösteriyor.
Şimdi eğri oturalım ve doğru konuşalım. Türkiye bizim dayanacağımız bir duvar. Baş tacımız. Kıbrıs’ın yarısını elinde tutuyor. İngiliz, üstleri için dünya kadar kira bedeli öderken, Türkiye yavru-ana ilişkileri içerisinde istediği yere askeri tesis kurabiliyor. Bu durumda biz beslemeler Türkiye’ye büyük destek sağlamıyormuyuz?
Buraya aktardığı nüfusa, eğitim ve sağlık hizmeti sağlanıyor. Ama günün sonunda birileri çıkıp tüm bunlara rağmen, bize ‘Besleme’ Rumcu’ diyebiliyor. Şimdi tüm sıraladığım bunlar ışığında, biz beslememiyiz diye sorsam ne dersiniz?
Başbakan çıkıp, ödeme güçlüğü içerisine giren insanımızın mazbata kılıcının sallandığını görmüyor. Krizden ve yüksek faizden dolayı, iş adamımızın, esnafın borcunu ödeme zorlu içerisinde olduğunun farkına varmıyor ve Türkiye’den ahkam kesiyor. Ve bugüne kadar hiçbir hükümetin yapamadığını yaptık ve KKTC’yi neredeyse uçuruyoruz mesajları veriyor. Yapma gardaş din gardaşıyız derken, Ayrılma noktasındaki Mehmet ile Perihan’ın hikayesinde, Hâkimin, Perihan’a anlat guzzum Perihan, tu yüzüne Mehmet demişti ya. Ben Mehmete tu yüzüne demeyeceğim.
Günün fıkrası
Babam damda kedileri kovalıyor
Bir gün babası çocuğunu eczaneye gönderir ve viyagra almasını söyler. Çocuk koşar adımlarla eczaneye gider ve eczacıya utanarak-
"Babam beni viyagra almam için yolladı.."
Eczaneci de ona bir paket viyagra verir ve sıkı sıkı tembihler:
-"Babana söyle, bundan günde bir taneden fazla kullanmasın!."
Çocuk aldığı ilacı ablasina verir,
-"Abla babama söyle bundan günde iki taneden fazla kullanmasın."
Ablası aldığı ilcı annesine verir ve der ki:
-"Anne, babama söyle bundan günde üç taneden fazla kullanmıyacakmış."
Evin hanımı da kızından aldığı ilacı eşine verir ve
-"Herif bundan günde dört taneden fazla kullanmıyacakmışsın ." der.
Evin herifi de daha iyi olsun diye beş adet ilaç yutar ve sonra film kopar. Ertesi gün eczaneci işyerine giderken kaldırımda oturan çocugu görür ve merakli bir şekilde sorar.
-"Eee ufaklık, ne oldu verdiğim ilaç ise yaradımı"
Çocuk aglayan gözleri ile eczacıya bakarak der ki:
-"Evet çok işe yaradı, annem öldü, ablam hamile, benimde kıçım ağrıyor. babam ise damda kedileri kovalıyor..."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.