Sn. Akıncı neden şimdi?
Memlekette son günlerde yine enteresan işlere tanık oluyoruz. Cennet dediğimiz ama sahilini talan edip, ormanlarını yaktığımız, yetmemiş gibi kalın barsakların boşaltıldığı Foseptik çukuruna dönüştürdüğümüz, hırsızı, kumarcısını, mafyasını aklınıza hangi adli suçlu gelirse kapımızı açtıklarımız sayesinde, cenneti cehenneme çevirdik.
Dökülen kamuyu, Kamu reformu yasası ile düzeltmek ve kamudaki bazı yerlerdeki rüşvet ile vurdumduymazlığı alacakları tedbirler ile düzeltme yönüne gitmesi gereken, Cumhurbaşkanı ile masaldaşı Başbakan, egemen devlet duası ile yatıp, sabah günaydın bile demeden,ayni duayı tekrar etmeleri nedeniyle, ülke tomofili, çıkrık araba gibi yandan çarklı gitmeye başladı.
İlginç ve enteresan günler yaşıyoruz. İlki Mustafa Akıncı’dan geldi. Zamanında eteğindeki taşları masaya dökmek yerine, ispahoya dizerek duvara çaktığı mıh üzerinde tutan Akıncı, ispahonun çürümesi sonrasında taşları masaya dökmeye başladı. Çözümü zor çok bilinmeyenli denklemi çözmüş ve Arşimet gibi Evrika diye bağırarak Bu kadar para, tehdit, vaat ve trol saldırılarının yaşandığı bir seçim görülmedi dedi.
Görülmeyen neydi? Sizin dile getirdiğiniz 'Kazansansanız bile görevde kalamayacak veya bırakılmayacak olmanızmıydı? Ankara’nın bir başka deyişle Erdoğan’ın, orada kendi çevresini nasıl yönetiyorsa burayı da öyle yönetmek istemesi mi? “Ulusal Birlik Partisinin (UBP) bu seçimde neredeyse piyon niteliğine dönüştürülmesiymiydi? Yoksa Türkiye’deki durumun adaya da getirmek istenmesimiydi? Yoksa seçim müteahhidinin UBP’yi taşeron olarak kullanması mı? Seçim biter bitmez UBPP’nin kurultayının gündeme gelmesi ve Ali Cengiz oyunlarının oraya kayması mı görülmeyendi?
Sn. Akıncı bunlar görülmeyen olmaktan çoktan çıktı. Esas siz koltukta otururken bunları söylemeliydiniz. Gerekirse, son anda istifa edip bunları istifa nedeni olarak dünyaya duyurmalıydınız. Seçimi kaybedince kısacası atı alanın üsküdarı geçip, Beykoz sırtlarında dört nala giderken, sadece atının kaldırdığı toz bulutunun görüldüğü noktada, bana bunlar yapıldı demenize biz abesle iştigal İngiliz de ‘To late yani çok geç der.
Peki siz Eroğlu’na karşı ezici bir çoğunlukla seçim kazanırken, seçime bir müdahale yokmuydu? Bakın, demir tavında dövülür. Gocakarı yapacağını yaptıktan yapılanları bir maşrappa su ile temizledikten sonra kapının mandalını indirip kapıya kilit asması sonrasında söylenenlere, ‘geçti Bor’un Pazarı bugün Pazartesi derler. Bor Pazarından sonra neden saraya gidip devri teslim törenine katıldığınızı söylermisiniz? Müdahaleler ile o koltuktan indirildim diyerek en azından yapılan törene gitmeyerek tepkinizi gösterebilirdiniz.
Türkiye’nin neredeyse tüm kurum ve kuruluşlarıyla olayın bizzat içinde olduğunu, sahaya çıktığını, iddiasını koltuktayken neden dile getirmediniz? Koskoca Cumhurbaşkanı olarak neden görmem, duymam, konuşmam maymunlarının yanına eğilde gulle geçsin maymunu koyarak sus pus oldunuz söylermisiniz? Demek ki, size göre müdahale yoktu. Karargah falan hayalden ibaretti. Ve Ersin Tatar seçimi bileğinin hakkı ile kazandı görüşündeydiniz. Eeee öyleyse şimdi bu feveran davranışlar niye?
Ben, biz Tanzimat Mahallesinde hısar üstünde büyüdük. Tek pirili için göz yaşları döktük. Neron Roma’yı yakmış. Anasını satayım biz o pirili için KKTC’yi yakarız dedikten sonra koltukta eğilde gulle geçsin pozisyonu alarak sus pus olanların söylediklerine de iddialarına da artık itibar etmiyoruz. Net.
Enteresan günler yaşıyoruz dedik ya. Sedat Peker, açıklamalarının yarattığı 7.7 şiddetindeki depremden sonra Güney Kıbrıs’a geleceği öne sürülmüştü. Peker’in Güney’e geleceği dedikodusundan sonra, bukez hapisten çıkan ve Sedat Peker’e hasım olduğu ileri sürülen, Alaeddin Çakıcı’nın da Ada’ya geleceği konuşulmaya başlandı. Acaba diyorum, Türkiye güvenlik birimlerinin peşinde olduğu Sedat Peker’in, Güney Kıbrıs’a geleceği duyulunca, Alaeddin Çakıcı’da, eğer iş ceza kesmeye kaldıysa, hakimde biziz , savcıda biziz düşüncesyle mi buralara geliyor demekten kendimizi alamadık.
Ağır ağır Ebemizin kara bohçasını görmeye başladık. İş Yasası’nın 30. maddesinde değişiklik yaparak, çalışanların toplu iş sözleşmesi haklarını ellerinden almak isteyen hükümet, Hi-Man gibi güç bende diyerek Ad-Hoc komitesinde olduğu gibi ben sizin babanızım. Ben ne dersem o olur demeye çalışıyor. Gölgeleri çoğaltarak azınlığı çokmuş gibi gösterterek, sendikal haklarıda budama yönüne gitti. Belediye sayısını azaltma düşüncesinde olan hükümete karşı, bazı belediyeler halep oradaysa, arşın da buradadır diyerek siyasi parti kurma yolunu seçti..
Azınlık hükümeti, seçim tarihini bahane ederek, Anayasa’ya ve Meclis tüzüğüne aykırı olarak kurmaya çalıştığı komite ve daha sonra kuracağı komiteler ile tüm yasaları, protokol anlaşmalarını, muhalefet aksi oy verse bile muhalefeti ve meclisi by-pass ederek geçirecek. Dolayısıyla bir anlamda demokrasi yerle bir edilecek., Kudret hocanın dediği gibi halkın iradesi yok edilmeye çalışılarak gücün hakim olduğu diktatörlüğe giden kapı gındırılmaya çalışılacak.
Enteresan günlerden geçiyoruz dedim ya. Laik bir devlet olan KKTC’de bir dergahın vereceği bir kağıt parçası ile o dergaha mensup kişilerin, 1 yıl boyunca müritlerinin Ada’da kalması sağlanıyor. 30 dergah var ve yarın onlarda ayni hakkı bizde kullanıyoruz derse ne olacak dersiniz? dergahlara tarikatlara bu hak tanınınırsa laiklik nerede kalacak ve çocuklarımızı bunlara mı emanet edeceğiz söylermisiniz?
Okullar kapalı ve pandemi nedeniyle Eylül’de açılıp açılmayacağı tartışılıyor. Ama vakaların büyük oranda göründüğü Türkiye’ye 3700 öğrenci gönderiyoruz. Covit 19 tehlikesi yoksa neden okulları açmadık. Varsa neden 3700 çocuğumuzu gönderiyoruz? Bu ne lahana ne turşu derseniz potinler hatta çizmeler ile ağzınıza girilmeye çalışırlar.
Evet ilginç ve enteresan günlerden geçiyoruz. Ne dersiniz?
**
Fıkra
Sadece arka koltuk New York’a gidiyor.
Newyork seferini yapmak için uçaga binen güzel sarışın, first class koltuğa oturur.
Bilet kontrolünde hostes yerinin arkada ekonomi sınıfta olduğunu söyler.
Sarışın buna itiraz eder ve: ” ben güzelim sarışınım istediğim yere otururum” der.
Hostes başa çıkamayınca kaptana haber verir, kaptan gelir ve sarışının kulağına bişeyler fısıldar.
Bunun üzerine sarışın kalkar ve arkada bir yere oturur.Hostes hayretle kaptana sorar:
“Efendim ne söylediniz kulağına??”
Kaptan:” uçağın sadece arka tarafının newyorka gittiğini söyledim” der.
**
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.