Sahibine Mesajlar
Sn. Ersin Tatar, KKTC’ye gelen depremzedeler ile ilgili açıklamalara bakıyorum. Sanki sayılar ‘Sakkulli’den çekilirmiş gibi sallama modunda gidiyor. Siz 5000, Ünal Üstel 1500, Hasan Taçoy 3800, Ziya Öztürkler 1500 diyor. Aranızda konuşsanız ve bir karara varsanız da bir sayı belirleseniz diyorum. İsterseniz gerçek sayıyı bulmak için innik minnik tatarinnik ya ondadır ya bundadır yapın. Sn. Tatar, ben en zor mesleğin bütün gün milyarlarca parayı sayıp duran, paralar ile haşır neşır olup eve giderken market’den bir yoğurt almak için cebini karıştırıp duran banka memurluğu olduğunu sanırdım. Meğer ondan daha zor meslek, 20 seneye yakındır, Yatakta ve ayakta halkı 24 saat uyutan siyasetmiş.
**
Sn. Ünal Üstel, Parmak gökyüzünü gösterdiğinde sadece aptalların parmağa baktığını bildiğimizden biz parmak yerine Gönyeli’de bir restoran’a baktık. Şeftali kebabı ile kuzu etinden yapılan şiş kebabını birlikte mideye indirdiğiniz Cemil Kazancı ile ne konuştuğunuza kulak kabarttık. Ama son günlerde dünya rekortmeni ‘Usain Bold’un bile kıramayacağı bir hız ile Kıb-Tek’in Aksa’nın ‘Kuma’sı olması için hazırlandığını görüyoruz. Sn. Üstel bizim buraların aşkları meşhurdur. Mesela TIPIC’e aşkı. Küllenmeye yüz tutan ‘AKSA’ aşkı. Aşk tabii ki tesadüfleri değil emme basma tulumba gibi kafa sallamayı sever. Ama kafa sallayıp bel bükerken, El-Sen, boyun ve bel fıtığı çıkartmamaya dikkat edin. Çok fena ağrı yapar.
**
Sn.Erhan Arıklı, Akıllı geçinen ahmaklar ordusuna öyle çalımlar atıyor, şişhane yerine TIPIC’den girip, “AKSA’ dan öyle bir çıkıyorsunuz ki, gözüne uyku girmeyenler bile mışıl mışıl uyumaya başlıyor. Önce akaryakıt sıkıntısı. Karanlık geceler ve Gemiler yerine tankerlerle rammi yapıldı. Sonra Aksa’dan akaryakıt temin edilerek Aksa cici gösterilerek cilalandı. Bakanlığınız döneminde Kıb-Tek’in gereksinmelerinin karşılanması için ihaleye çıkılmadı. Ne sayaç ne direk nede elektrik kablosu ambarda kalmadı. Cep delik cepkeni delik durumuna sokulan Kıb-Tek’e tepkiler yükselmeye başlayınca Kıb-Tek’e aha seni öpecek herif bu diye ellerini ovuşturarak bekleyen AKSA gösterildi. Kamu İhale Yasa’sı diye isimlendirilen ‘Kuma’ belgesi de hazırlandı. Sn. Arıklı sayenizde Hayat Üniversitesi – Siyaset Üniversitesi - Güven Üniversitesi diye 3 üniversite bitirdik. Helal olsun.
**
Sn. Pınar Barut, kız senin ile ne yapacağız? Göldeki kurbağalar yerine sen kalktın, Gönyeli’de viski’nin yanında şeftali kebabı ile pirzolaya yumulanları ürküttün. Koskoca Başbakan ile Kazancı tedirgin olup, yelkenleri fora etti. Konuşulanları duyamadık. Duymayınca süslü kağıt ile paket yapılamaya çalışılan Kıb-Tek’in, Aksa’ya ‘Peşkeş’ çalışıldığını gördük. Yunanlı Bakan tren kazası sonrasında ‘Utandım’ diyerek istifa etmiş. Depremde onlarca ölü ve yüzlerce kayıp soydaşımız için utanmayıp istifa etmeyenler koltuğa yapışmış. Utanmayanlar ise tehdit savuruyor dedin. Pınar, yolunu kaybeden değil; yüreğimizdeki yerlerini kaybedenler bile utanmayı attı. Abim bu devirde komşu komşunun külüne değil, kablosuz internetine muhtaçsa, siyasetçide ‘Kazancı’nın abisinin sunacağı koltuğa muhtaçtır. Yağlama grasolama işi anlarsın ya.
**
Sn. Ziya Öztürkler, galiba siz İçişleri bakanısınız. Yanılıyormuyum? Neden sordum derseniz, bir İçişleri Bakanı ülkesine gelenlerin sayısını, özellikle depremzeleri bilmesi gerekir. Vize işlemlerini şunu bunu iyileştirdik. Şunun yanında bunu da yaptık diyerek yarınlar hep güzel olacak demeye getiriyorsunuz. Oysa farkındaysanız, bugünlerde dünlerin yarını değil mi? Ayni tas ayni hamam. Siz 1497 depremze geldi derken, Cumhurun başı 5000 diyor. Taçoy 3800 teline vururken bir başkası damda gezer takyanoz vur beline guspoyu şarkısını çağırıyor.Örtki ölem. Ayşaba açıklamalara bakarak Mama Mia, be ama bunlar ayda mı gezer diye soruyor. Bu ülkeyi alakaya maydanoz bir şekilde yönettiğini sananlara bakarken, aklımdan geçenleri Şeytana anlattım. O bile yapma günahtır dedi.
**
Sn. Kızılay Yöneticileri, insanlar Kızılay’ın kuruluş amacının kar amacı gütmeyen ‘her koşulda, her yerde, ayrım yapmaksızın korunmasız insanlara yardım etmek, için kurulan dernek olduğunu sanıyordu. Depremde sıkıntı yaşayan insanlara dağıtılması için yardımlar toplandı. Diğer ülkelerden çadır ve insanların gereksimlerini karşılayacak eşyalar bağışlandı. Haluk Levent’in “Ahbap”ına 2050 çadır, bilmem hangi ülkeye giyisi ve kan satıldı. Vicdan abla ben dağıttığım için bende kalmadı. Acaba kızılay’da biraz ‘Vicdan’ kaldıysa bana da satarmı diye soruyor. Ayşaba, hayatta iki şeye dikkat edin. Bir, yolda yürürken kavşaklara. Bir de yüzünüze gülen, utanmadan nasibini almayan yavşaklara dedi.Ne demek istedi?
**
Sn. Ulaş Gökçe Akıllı hükümetimiz ve akıllı belediyelerimiz yabancılara tapu vergisini artırıyorlarmış dedin. Eskiden hayatta en çok güldüğüm insan modeli, kendi fotoğrafını kendisi çekerken, uzaklara bakıyormuş ve haberi yokmuş gibi poz verenlerdi. Şimdilerde ise KKTC’nin yarısından fazlasının yabancılara satıldığını bilmelerine ve satılan malların tapularının Avukatların çekmecelerinde olduğunu bilmelerine karşın bonus olarak 4’ncü maymunu da yanına koyanlara gülüyorum. Yerli evine su ve elektrik bağlatmak için ‘Deveye’ hendek atlatırken, koçansız, endek göndek sözleşme yapılan ecnebilerin evine su ve elektrik bağlayanlara küfür etmiyorum. Sadece küfür edercesine bir yerim ile gürültülü bir şekilde gülüyorum. Sn. Gökçe, bazı insanlar öyle sahte ki, kopyalamadan duvara yapıştırasın geliyor.
**
Sn. Enver Karakaya, dünyalar güzeli küçük kızını, Şampiyon Melekler Takımı evlatlarımız ile sonsuzluğa uğurladık. Ben 6 Şubat sabahı öldüm, zaten kül olmuş birini ateşle korkutamazsınız dedin. Ne yazsak, ne söylesek nafile ve boş. Ateş düştüğü yeri değil tüm KKTC’yi yaktı. Sevgili Enver acın acımızdır. İnsan elbisesi giymiş yaratıklar işledikleri cinayetin hesabını ödeyene dek bu acı dinmeyecek. Sözüm söz babam, adın unutulmayacak. Sözüm söz babam, hesabın sorulacak dedin. Da zaten bin parçaya parçalanmış olan yüreğimizi daha da böldün. Bizimde sözümüz söz be Enver. Vicdandan yoksun, para delisi, insanlıktan nasibini almayanlar açıkta duran faturalarının hesabını ödeyene kadar senin yanında bu hesabın sorulması için çaba sarf edeceğiz. Bu insan elbisesi giymiş yaratıklara baktıkça inan masada bırakılmış çay gibiyim. Ve hem bunlara hemde bunları kurtarma girişiminde bulunanlara baktıkça hayattan o çay gibi soğuyorum.
**
Sn. Yusuf Avcıoğlu, tamam Kıbrıs Türk Elektrik Kurumunun (Kıb-tek) eski Asbaşkanı olabilirsin. Elektrik denilince ismi ilk sıralarda anılanlardan da birisi olabilirsin. Ama emrin demiri kestiğini nedense anlamıyorsun. Saray Önündeki ‘Dikili Taş ‘ altında 4-5 hamle sonrasının düşünüldüğü satranç yerine sadece atılan zarın getirdiği sayıları oynayan emir erlerimiz demiri değil, koltuğun kesilmesinden korktukları için salam politikasını görmemezlikten geliyor. Önce salamın bir parçası Sanayi Holding. Sonra KTHY, Telefon derken salamda sıra elektriğe geldi. Atanmış hükümetle hükümetçilik-muhalefetcilik oynayarak, bu ülkenin parça parça peşkeş çekilmesine daha ne kadar seyirci kalınacak diyorsun. Yusuf dur be oğlum. Yandan kaynak yapmadan bir yol soluk al be abim. Bazı şirketler ile bazılarının ‘Gumguma’sı henüz dolmadı. ‘’Gumguma’ dolduktan sonra sıra lamizanaya gelecek o da dolduktan sonra Ana^nın ne diyeceğine bakarız. Gün ola cepler ve keseler dola.
**
Sn. Doğuş Derya, Ertuğruloğlu’na, yüzündeki kin,öfke ve narsist ögeler ile işlenmiş maske nedeniyle göremediğin esas yüzü nedeniyle ona’’ Çok yüzsüsün dedin. Halbuki Turnusol kağıdı gibi olanların nasıl bir yüz taşıdıklarını sen çok iyi bilirsin. Elinde piyade tüfeği ile Beşparmak dağlarını zapt ederken ayağı kaydı. Düşerken ayrelli dikeni yüzünü çizdi. Maskeyi hem onun için hemde onu oraya oturtan Çavuşluktan generalliğe bir türlü terfi etmeyen ona abi diye hitap eden birisi, ona sen bin gavur kellesi bir kin ödemez felsefesine mensup birisisin. ‘Sinsice’ uğraşırken sakın bunu belli etme dediği için takıyor. Sevgili Doğuş, önceden türlü türlü, Ruh halimiz vardı. Bazı atanmışlar sayesinde ne Ruhumuz ne hali kaldı. Buraları bir telaş sarmış gidiyor. Batıda enerji ve göçmen sorunu. Doğuda göç edip yaşama telaşı. Bizde de insanlığı nasıl öper ve icabına bakarım telaşı
**
Fıkra
Öğretmen sınıfta ders anlatıyordu.
Bir ara arka sırada oturan öğrencilerden birini işaret ederek:
-Söyle bakalım oğlum, köylüler kurtları niçin öldürürler?
-Kuzuları öldürdükleri için, efendim.
Ön sıralarda oturan Ayla, hemen atıldı:
-Öyleyse kasapları niçin öldürmüyorlar?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.