• BIST 9724.5
  • Altın 2968.283
  • Dolar 35.1895
  • Euro 36.7272
  • Lefkoşa 18 °C
  • Mağusa 18 °C
  • Girne 19 °C
  • Güzelyurt 17 °C
  • İskele 18 °C
  • İstanbul 7 °C
  • Ankara 7 °C

TEK BAŞIMIZA KONUŞUP, BİRLİKTE SUSTUK…

Ayşegül Garabli

Asgari ücret az.

Hayat pahalı.

Her şey asgari ücrete endeksli.

Ekonomi üretime yönelik değil ve çökmüş durumda.

Dolayısıyla geçinemiyoruz.

Kendi kendimize homurdanıp duruyoruz ve birlik olmamak olmamaktan yakınıyoruz.

Yollar bozuk.

Yollar ışıksız ve trafiğin normal akışına uygun değil.

En büyük hakkımız yaşam hakkı ancak her gün trafik kazası haberi ve ölüm haberi alıyoruz.

Ağlayıp, sızlanıp, birlik olmamaktan yakınıp yine susuyoruz.

Vergiler artıyor.

Harçlar artıp, yeni yeni harçlar konuluyor.

Alınan vergiler ve harçlar amiyane tabirle halka “yol, su elektrik” olarak dönmüyor.

Hatta har vurulup harman savuruluyor.

Biz kızıp, öfkelenip yine birlik olmadığımızdan yakınıyoruz.

Ülkeye hiçbir katkısı olmayan otel ve kumarhanelerin, büyük iş adamlarının yüklü elektrik ve vergi borçları siliniyor.

Silinen bu borçlar halkın faturalarına yansıtılıp halkın omuzlarına yükleniyor.

Biz daha da öfkelenip, homurdanıp sonuçta da birlik olmamaktan yakınıyoruz.

Hiç gereği yokken kamuya onlarca lüks araçlar alınıyor.

Bilmem hangi ülkenin muhtarlığının açılışına katılmak için devlet yetkilileri yurt dışı gezilerini sırtımızdan yapıp onlarca para harcıyor.

Biz “Yazıklar olsun deyip, birlikte karşı koymadığımızdan yakınıyoruz.

Yüzlerce müşavir varken, iş yapmadan maaş alırken, onları çalıştırmak yerine partizanca yeni istihdamlar yapılıyor, yeni müdür , müsteşar atanıyor.

Ama biz kendi çocuklarımızı işe yerleştirme derdine düşüp, bu anormalliği normalleştirip, meşrulaştırıyoruz ve bir birimizi ses çıkarmamakla, birlik olmamakla suçluyoruz.

Halkın bir kesimine haksızlık yapılıp mağdur ediliyor.

Diğer kesimimiz ya bizi ilgilendirmediği için duyarsız kalıyoruz ya da bir kıskançlık sendromuna girerek mağduru suçluyoruz.

İşçi memuru, memur işçiyi desteklemeyip, talep ettiğini fazla bularak kendi kuzusunu da kazıyor.

Sıra kendisine geldiğinde de birlik olmamaktan yakınıyor.

Kısacası kendi kendimize kızıp, birlikte susuyoruz.

Hatta bir birlik eylemi olunca da mazeretler üretip, olmaması için de elimizden geleni yapıyoruz.

Memur eylem yapar, işçiler “tatilleri var”, “bizden fazla alıyorlar”, “doymadılar” diyerek eyleme destek vermez ya da eleştirerek eylemi baltalar.

İşçi eylem yapar, bu sefer de memurlar, “biz eylemdeyken neredeydiniz” diye eleştirerek eyleme karşı çıkar.

Oysa hepsi bir bütündür.

Hepsi birleştiğinde yaşanabilir adil bir hayat olur.

Birine destek, diğerinin eyleminin kazanmasına zemindir aslında.

Ama ne yazık ki aslında bize bu öğretildi.

Bize bölünüp, parçalanıp, bir birimizle savaşarak asıl sorumluları gözden kaçırmak öğretildi.

Hiçbir eylemde hiç kimse sorunu yaratan asıl sorumluları suçlamadı.

Örneğin bir grev olduğunda hiç kimse greve sebep olan nedeni suçlamadı. Herkes grevin sonucundan mağduru sorumlu tuttu.

Çünkü asıl sorumlular halkın  bu zafiyetinden yararlanıp, asıl haklı olanı topluma kötüleyerek itibarsızlaştırdı.

Bizler de bu oyuna gelip, hep bir birimizi suçlayarak kaybettik.

Meslek gurupları üzerinden, siyasi görüşlerimiz üzerinden, hatta ve hatta etnik kökenlerimiz üzerinden bile kavga ettirildik.

Kazanan ise hep asıl sorunu yaratan sorumlular oldu.

Çünkü bizi hep bölüp bir birimizle karşı karşıya getirdiler.

Biz ise hem bölündük hem de birlik olamayışımızdan yakındık.

Misal geçen hafta yapılması gereken ama hava koşulları sebebiyle 15 ocak 2020 Çarşamba gününe ertelenen bir eylem var.

“Yol yoksa seyrüsefer de yok” ya da “Şemsiyeni al da gel” eylemi.

Amacı hem özelde seyrüseferlere, genelde de tüm yaşam alanımızda yapılan zamlara karşı çıkmak hem de yolların daha güvenli olmasını sağlayıp, olan kazaları engellemek.

Yani kısacası hem “bizden topladığınız vergi ve harçları daha doğru kullanıp har vurup harman savurmayın” hem “bu hayat koşullarında yapılan zamlar altında eziliyoruz” hem de “yolları yapın , yolları daha güvenli hale getirin artık kimse ölmesin” demek için düzenlenen bir eylem.

Bu amaçta karşı çıkacak hiçbir yan bulamıyorum ben.

Ama ne yazık ki hala daha o bölünmüşlükle karşı çıkanlar var.

Neymiş efendim “bu Türkiye’ye karşı bir eylemmiş.”

Bu söylem tam bir bölücülük ve insanları milliyetleri üzerinden bölen bir söylemdir.

Ne demek, yolları milliyet üzerinden mi kullanıyoruz?

Yolların bozukluğu sebebiyle ölenler yalnız bir milliyete mi ait?

Ecel milliyet soruyor mu?

Yolların yapımından kim sorumluysa elbette ki bu eylem onların hatalarını düzeltmesi için yapılıyor.

Ben buradaki hükümete vergi ve harç ödüyorum ve ödediğim parasını onlardan soruyorum.

Eğer ki bu işte Türkiye hükümetleri de sorumluysa tabi ki onlara karşı da bir eylem yaparım.

Türkiye hükümeti Türkiye demek mi?

Türkiye, hükümeti ile, devleti iele, halkı ve coğrafyası ile bir bütündür.

Hükümetlerinin yaptığı yanlışlar ne devlete, ne halka ne de coğrafya ya mal edilemez.

O yüzden artık bu modası geçmiş bölücülükten vaz geçilmeli ve milliyetine, diline, dinine bakılmaksızın her bir bireye yaşam hakkı veren yollar yapılmalıdır.

Diğer yandan bu eylemi siyasallaştıran, “Geçmiş hükümette neden yapılmadı” diyenler var.

Yollardaki ölüm siyasi partiye göre de ayırmıyor ve bu güne kadar gelmiş geçmiş her hükümetin ve hatta susup kabullendiğimiz için hepimizin suçu var.

Bu günlere gelmişsek herkesin sorumluluğu var.

O yüzden de düzeltmek hepimize düşer.

Partimiz olsun ya da olmasın, doğruları adil bir şekilde savunmak bu ülkeyi kurtaracak.

O nedenle , “Asgari ücrete neden eylem yapmadılar” ya da “geçmiş hükümete neden karşı çıkmadılar” mazeretine sığınmak  yerine, siyasi görüşümüz, milliyetimiz, kimliğimiz ve mevkimiz ne olursa olsun ortak amaçta birleşmek gerek.

Ortak amaç İnsan ve insanca yaşama koşulları olmalı.

Gün, bizi bu duruma kimin getirdiğini sorgulama günü değil, suçlu bulma günü değil.

Birlik olma ve sorunlarımıza çözüm bulma günüdür.

O yüzden 15 Ocak 2020 tarihinde saat 18.00 de Lefkoşa terminalinde yapılacak olan eylemi önemsiyorum.

Hem ortak zeminde buluşmanın bir zeminini oluşturup örgütlenmeye imkan sağlayacak, hem de insanca yaşamı istemenin bir adil bir hak olduğunu anlatacak.

Dolayısıyla eğer ki siyasi bir malzeme haline gelmesini istemiyorlarsa şu an hükümette olan partiyi destekleyenlerin de muhalif olanların da katılıp, hiç kimsenin bu olayı siyasi bir zemine çekmesine izin vermemek gerekir.

Zira ne yaşam hakkını ne de insanca yaşam hakkını istemenin tarafı da mazereti de olamaz.

Birlikte hareket edememekten yakınan herkese işte fırsat.

Buyurun doğru değerler için birlik olalım.

Tüm siyasi kimliklerimizden, tüm çıkar ilişkilerimizden ve tüm ayrılıklarımızdan sıyrılarak,

“Yollardaki ölümlere” ve “Yoksulluğa itilmeye” DUR diyelim.

Siyasileri doğru politikalar üreterek doğruları yapmaya mahkum edelim.

“Birlikten kuvvet doğar” laf ola söylenen bir söz değil.

Gelecek nesillere Birlikten kuvvet doğduğunu örnek olarak öğretip önlerini aydınlatalım.

Tek başına konuşup, birlikte susularak ancak karanlığa yol alınır.

 

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları