Yeniden Merhaba,
Uzun zaman oldu yazamadım.
Yazamadığım süre içerisinde sizinle paylaşmak istediğim o kadar çok konu birikmiş ki, hangisinden başlayacağımı bilemedim.
O kadar çok samimiyetsizlik, o kadar çok çarpıklık ve yanlışlık var ki, sindirmeniz mümkün değil.
Tabi seçim dönemi olunca bu samimiyetsizlikler ya da bu yanlışlar daha bir batıyor insanın gözüne.
Misal 20 Kasım.
20 Kasım, çoğumuzun haberi olmasa da, dikkate almasak da “Dünya Çocuk Hakları Günü” idi.
Çoğu siyasi ve yetkili hatırlamadı ya da seçimi daha çok önemsediği için dikkate bile almadı.
Bazı yetkililer ise bu konuda mesajlar yayınladılar.
Yani adet yerini bulsun misali.
Oysa görmezden gelsek de, umursamasak da bu ülkede çocuk hakları ihlal ediliyor ve bir çok mağdur çocuk var.
Örneğin defalarca yazdığım, kendilerini terk edip giden anneleri yüzünden babalarının maaşına gayri yasal el konulduğu için 177 gündür açlığa terk edilen iki kardeş var.
Bu durumu düzeltmekten aciz oldukları kadar duyarsız da kalan hükümet yetkililerinin bir çoğu yeniden aday.
Ancak iki çocuğu açlığa terk edip, yaşam hakkına, sağlık ve eğitim hakkını gasp eden sonrasında da “Dünya çocuk hakları gününde” mesaj yayınlayıp, çocuk haklarına saygı duyulması gerektiğini söyleyen, hatta çocuk mahkumlara ait bir ıslah evi olmadığı halde bakanlık yapan siyasilerin samimiyetleri tam da bu dönemde sorgulanmalı bence.
Hatta yalnızca bu siyasiler değil, tüm adayların samimiyetleri ve donanımları sorgulanmalı.
Evet belki KKTC’nin içinde bulunduğu bu sistemsizlik bir tek seçilecek hükümetle düzelmeyecek, hatta toplumsal bir mücadele gerektiren çok büyük sorunlarımız var ancak, devam eden yaşamı düzelterek ilk adımı atmak da mümkün.
Örneğin sadece “Dünya Çocuk Hakları Gününde” değil, 365 gün sokaklarda yaşayan çocuklardan tutun da, şiddete maruz kalan, ekonomik ya da toplumsal olarak ezilen çocuklar için mücadele veren Barış Başel’in,
Yine ülkemizde hala bir çocuk ıslah evinin olmayışını, Çocukların suç işlemeleri ve mahkumiyetleri sonucunda yetişkinlerle aynı cezaevini paylaştıklarını, Çocuk hakları açısından 'evlilik dışı çocuklar yasası' dahil bir çok yasanın tadil edilmesi gerektiğini dile getiren ve bunların mücadelesini veren hukukçu Mine Atlı’nın aday oluşlarından çok mutlu oldum.
Hangi partiden olduklarına bakmaksızın, sadece çocuk haklarına olan saygılarından ve verdikleri mücadeleye bakarak Barış Başel’in de, Mine Atlı’nında ,ülke çocukları adına, çocukların temsilcisi olarak mutlaka Mecliste olmaları gerektiğini düşünüyorum.
Tıpkı Doğuş Derya’nın özellikle kadın hakları savunucusu olarak Mecliste kadınların temsilcisi olduğu gibi.
Yine aday oluşlarına çok sevindiğim iki kişi de; Çelen Çağansoy ve Günay Kibrit.
Bu iki aday da özel ihtiyaçlara gereksinim duyanların sesi olacaklar inancındayım.
Zira Çelen Çağansoy da, Günay Kibrit’de yarattığımız tüm engellere rağmen, her toplumsal sorun mücadelesinde en önde olan ve özellikle özel gereksinim duyan bireylere koyduğumuz engelleri ortadan kaldırma mücadelesi veren iki aydın insan.
O yüzden mutlaka Mecliste olmaları gerektiğine inanıyorum.
Elbette ki bunları yazmaktaki amacım aday ayrımı yapmak ya da bir partiyi/ bir adayı işaret etmek değil.
Sadece içinde bulunduğumuz sistemsizlikten kurtuluşun tek yolunun, sorunlarımızın temelindeki anomalileri tespit edip, sorunu çözebilecek ya da çözmenin mücadelesini canla başla yapacak kişilerin mecliste olması ile mümkün olacağına inanmaktayım.
Yoksa her partide kendi alanında donanımlı ve nitelikli adaylar var.
Ancak kişilerin kendi alanlarında donanımlı olmaları ya da çok iyi insan olmaları değil toplumsal içinde bulunduğumuz durumda bizim nelere ihtiyaç duyduğumuzdur.
Yazıyı okurken belki de, “meclisin yarısı doktordu neden sağlık sorunu çözülmedi” diye düşünebilirsiniz.
Ancak bir sorunun çözülebilmesi için o sorunu kendinize gaile edinmelisiniz.
Hissederek yaşayıp, içselleştirmelisiniz ki çözesiniz.
Ancak “aç olan açın”, “şiddet gören şiddetin” halinden anlar.
Bu yüzden sadece iki konuya dikkat çekmek istedim.
Çünkü bir toplumda çocuklara, kadınlara ve engellilere değer verilirse, hakları teslim edilip korunursa, o toplum her yönden refaha çıkar ve sorunları çözülür.
Bu inançla bu günkü yazımı bu konulara ve bu adaylara ayırdım.
Yoksa, hayvan haklarından, trafik sorununa kadar bir çok konu için canla başla çalışan Zeki Çeler’i de, eğitim sistemi için canla başla uğraşan Salih Sarpten Hocam ile, Kemal Batman Hocamı, mücadele adamı Adnan Eraslan’ı ya da sağlık konusunda fikirlerine ve mücadelesine güven duyduğum Filiz Besimi de ve daha bir çok isimi yazmak isterdim.
Amacım kimsenin hakkını yemek değil, yeri geldiğinde birçok konuda mücadele edeceğine inandığım isimleri yazacağım ama insan haklarına saygı duymanın en temel ihtiyacımız olduğuna inandığım için bu konuyu daha çok önemsiyorum.
Tok açın halinden, zengin fakirin halinden anlamaz
Yeniden Merhaba,
Uzun zaman oldu yazamadım.
Yazamadığım süre içerisinde sizinle paylaşmak istediğim o kadar çok konu birikmiş ki, hangisinden başlayacağımı bilemedim.
O kadar çok samimiyetsizlik, o kadar çok çarpıklık ve yanlışlık var ki, sindirmeniz mümkün değil.
Tabi seçim dönemi olunca bu samimiyetsizlikler ya da bu yanlışlar daha bir batıyor insanın gözüne.
Misal 20 Kasım.
20 Kasım, çoğumuzun haberi olmasa da, dikkate almasak da “Dünya Çocuk Hakları Günü” idi.
Çoğu siyasi ve yetkili hatırlamadı ya da seçimi daha çok önemsediği için dikkate bile almadı.
Bazı yetkililer ise bu konuda mesajlar yayınladılar.
Yani adet yerini bulsun misali.
Oysa görmezden gelsek de, umursamasak da bu ülkede çocuk hakları ihlal ediliyor ve bir çok mağdur çocuk var.
Örneğin defalarca yazdığım, kendilerini terk edip giden anneleri yüzünden babalarının maaşına gayri yasal el konulduğu için 177 gündür açlığa terk edilen iki kardeş var.
Bu durumu düzeltmekten aciz oldukları kadar duyarsız da kalan hükümet yetkililerinin bir çoğu yeniden aday.
Ancak iki çocuğu açlığa terk edip, yaşam hakkına, sağlık ve eğitim hakkını gasp eden sonrasında da “Dünya çocuk hakları gününde” mesaj yayınlayıp, çocuk haklarına saygı duyulması gerektiğini söyleyen, hatta çocuk mahkumlara ait bir ıslah evi olmadığı halde bakanlık yapan siyasilerin samimiyetleri tam da bu dönemde sorgulanmalı bence.
Hatta yalnızca bu siyasiler değil, tüm adayların samimiyetleri ve donanımları sorgulanmalı.
Evet belki KKTC’nin içinde bulunduğu bu sistemsizlik bir tek seçilecek hükümetle düzelmeyecek, hatta toplumsal bir mücadele gerektiren çok büyük sorunlarımız var ancak, devam eden yaşamı düzelterek ilk adımı atmak da mümkün.
Örneğin sadece “Dünya Çocuk Hakları Gününde” değil, 365 gün sokaklarda yaşayan çocuklardan tutun da, şiddete maruz kalan, ekonomik ya da toplumsal olarak ezilen çocuklar için mücadele veren Barış Başel’in,
Yine ülkemizde hala bir çocuk ıslah evinin olmayışını, Çocukların suç işlemeleri ve mahkumiyetleri sonucunda yetişkinlerle aynı cezaevini paylaştıklarını, Çocuk hakları açısından 'evlilik dışı çocuklar yasası' dahil bir çok yasanın tadil edilmesi gerektiğini dile getiren ve bunların mücadelesini veren hukukçu Mine Atlı’nın aday oluşlarından çok mutlu oldum.
Hangi partiden olduklarına bakmaksızın, sadece çocuk haklarına olan saygılarından ve verdikleri mücadeleye bakarak Barış Başel’in de, Mine Atlı’nında ,ülke çocukları adına, çocukların temsilcisi olarak mutlaka Mecliste olmaları gerektiğini düşünüyorum.
Tıpkı Doğuş Derya’nın özellikle kadın hakları savunucusu olarak Mecliste kadınların temsilcisi olduğu gibi.
Yine aday oluşlarına çok sevindiğim iki kişi de; Çelen Çağansoy ve Günay Kibrit.
Bu iki aday da özel ihtiyaçlara gereksinim duyanların sesi olacaklar inancındayım.
Zira Çelen Çağansoy da, Günay Kibrit’de yarattığımız tüm engellere rağmen, her toplumsal sorun mücadelesinde en önde olan ve özellikle özel gereksinim duyan bireylere koyduğumuz engelleri ortadan kaldırma mücadelesi veren iki aydın insan.
O yüzden mutlaka Mecliste olmaları gerektiğine inanıyorum.
Elbette ki bunları yazmaktaki amacım aday ayrımı yapmak ya da bir partiyi/ bir adayı işaret etmek değil.
Sadece içinde bulunduğumuz sistemsizlikten kurtuluşun tek yolunun, sorunlarımızın temelindeki anomalileri tespit edip, sorunu çözebilecek ya da çözmenin mücadelesini canla başla yapacak kişilerin mecliste olması ile mümkün olacağına inanmaktayım.
Yoksa her partide kendi alanında donanımlı ve nitelikli adaylar var.
Ancak kişilerin kendi alanlarında donanımlı olmaları ya da çok iyi insan olmaları değil toplumsal içinde bulunduğumuz durumda bizim nelere ihtiyaç duyduğumuzdur.
Yazıyı okurken belki de, “meclisin yarısı doktordu neden sağlık sorunu çözülmedi” diye düşünebilirsiniz.
Ancak bir sorunun çözülebilmesi için o sorunu kendinize gaile edinmelisiniz.
Hissederek yaşayıp, içselleştirmelisiniz ki çözesiniz.
Ancak “aç olan açın”, “şiddet gören şiddetin” halinden anlar.
Bu yüzden sadece iki konuya dikkat çekmek istedim.
Çünkü bir toplumda çocuklara, kadınlara ve engellilere değer verilirse, hakları teslim edilip korunursa, o toplum her yönden refaha çıkar ve sorunları çözülür.
Bu inançla bu günkü yazımı bu konulara ve bu adaylara ayırdım.
Yoksa, hayvan haklarından, trafik sorununa kadar bir çok konu için canla başla çalışan Zeki Çeler’i de, eğitim sistemi için canla başla uğraşan Salih Sarpten Hocam ile, Kemal Batman Hocamı, mücadele adamı Adnan Eraslan’ı ya da sağlık konusunda fikirlerine ve mücadelesine güven duyduğum Filiz Besimi de ve daha bir çok isimi yazmak isterdim.
Amacım kimsenin hakkını yemek değil, yeri geldiğinde birçok konuda mücadele edeceğine inandığım isimleri yazacağım ama insan haklarına saygı duymanın en temel ihtiyacımız olduğuna inandığım için bu konuyu daha çok önemsiyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.