Hayatında hiç başı ağrımayan biri, baş ağrısı çeken birisinin hislerini anlayamaz.
Kendisine anlatıldığı kadarı ile ya da kendi çektiği başka bir acı vesilesi ile empati kurabilir ama aynı acıyı hissetmesi mümkün değil.
Dolayısıyla da acı çeken için üzülür, acır ve iyi dileklerde bulunur, o kadar.
Onun ağrısını dindirmek için hissederek bir mücadele veremez.
Şiddete karşı ya da tecavüz ve taciz olaylarına karşı gösterdiğimiz tepkilerde de de bu böyle.
İyi niyetle ve İnsan haklarına ya da hayvan haklarına duyduğumuz saygı ile bu tür olaylara tepki gösterip, farkındalık yaratmaya çalışırız o kadar.
Ancak ne yazık ki, acıma duygusunun ötesinde gerçekten bu konuda mücadele veren kişi sayısı çok az.
Sözü ile özü bir birine uymayan o kadar çok kişi var ki.
Düşünün ki bir kadın milletvekili, kadına şiddeti kınayan mesajlar veriyor hatta bu mücadeleyi verenlerin eylemlerine katılıyor, sonra da KKTC’de artan şiddet olaylarına karşın arabasına koyduğu bir sopanın resmini sosyal medya hesabından yayınlayarak “ben önlemimi aldım” diyerek insanları şiddete yöneltip, şiddeti sanki bir savunma aracıymış gibi göstererek normalleştiriyor.
İşin kötü tarafı bu millete vekalet ettiğini söyleyen “kadın”, aldığı tepkilere aldırmadan bir süre sonra yine sosyal medya aracılığı ile kırbaç resmi paylaşarak “KKTC’de buna ihtiyaç var” diyerek adeta şiddeti destekliyor ve öneriyor.
Kim yapıyor bunu?
Bir kadın.
Binlerce şiddete maruz kalan kadınlarla hemcins.
Onun da ötesinde bu ülkede refahı, huzuru getireceği vaatleri ile seçilmiş ve halk tarafından “bize daha güzel bir yaşam sunulması için çalış” denerek vekalet verilmiş bir kadın.
Ve bu kadın vekilin partisi hükümetin bir parçası.
Yani diğer sorunlar gibi şiddet için de çözüm bulması için gücü elinde bulunduran bir kadın.
Ama O, gücünü şiddeti körüklemeden yana kullanıyor.
Dedim ya öz ve söz bir olmayınca sorunlara çözüm bulunmuyor işte.
Gücü elinde bulunduranlar şov yapıp, sadece mesaj yayınlamakla kalınca, şiddete maruz kalanlar da,“Asiye nasıl kurtulur” filminde olduğu gibi çözümü kendi içlerinde arıyorlar.
Kimisi şiddeti bir “kader” olarak görüp kabullenirken, kimisi de gördüğünü başkalarına uygulamakta buluyor çözümü.
Şiddet ile büyüyen çocuklar gibi.
Ya gece kulüplerinde “koruma” adı altında sex kölelerinin bekçisi olup bu kadınlara şiddet uyguluyorlar, ya da küçük çeteler kurup başkalarını eziyorlar.
Şiddet görenler kurtuluş ararken bir çok kadın da toplantılarla, eylemlerle, söylemlerle şiddete çözüm arıyor(!).
Kimisi kırbaçlı ve sopalı vekil gibi, kimisi de toplantıda bile “acele edin evde yemeğim yok eşim gelecek” diyecek kadar daha hayatı paylaşmayı özümsememiş ve kadına toplumun biçtiği rolle özdeşleşmiş kadınlar.
Gerçekten şiddeti yüreğinde hissedip , hayatın aslında rol biçilmeden ,kadını ile erkeği ve çocukları ile paylaşılması gereken kaliteli bir zaman olması gerektiğini özümsemiş kadın ve erkek sayısı o kadar az ki.
O yüzden de yüzlerce kadının mücadelesi, çözüm uğruna çırpınışlardan öteye gidemiyor.
Elbette ki bu mücadeleleri çok önemsiyorum ve dünyada teorik olarak bir çok önemli sonuca ulaştığına da inanıyorum.
Ama ya pratik?
Ya bizim gibi okuma-yazma oranı çok yüksek, diploma sayısı hat safhada olan ülkelerde?
Sorun azalıyor mu?
Azalmıyor, hatta çoğalıyor.
Çünkü Japonya’da Türkçe konuşarak derdinizi anlatamazsınız.
Her toplumun ana dilinde konuşmak lazım.
Asla bundan şiddete şiddetle karşılık verilsin sonucu çıkmasın.
Ya da hukuki mücadelenin bırakılması gibi bir amacım asla yok.
Esas olan eğitim ve hukuktur.
Ancak mücadele yöntemimizin eksik kaldığını düşünüyorum.
Örneğin neden şiddet görenlerin ,özellikle kadınların resimleri afişe ediliyor?
Bu durum belki toplumda farkındalık yaratıyor ama aynı zamanda kadına bakış açısı acıma duygusu yaratmıyor mu?
Kadını “aciz” duruma düşürmüyor mu?
Şiddet gören kadınları yaralamıyor mu ?
Oysa asıl afişe edilmesi gereken şiddet gören mi yoksa şiddeti uygulayan mı olmalı?
Neden her tarafa kocaman panolar yapılıp şiddet uygulayanların resimleri asılmıyor?
Mesela üzerine “Tükürme panosu” yazılıp, kadına, erkeğe, çocuğa, hayvana ,kime olursa olsun şiddet kullanan, taciz ya da tecavüz eden kişilerin hatta bu tür olayları destekleyen ya da teşvik eden kişilerin resimleri asılmıyor?
Bu insan haklarına ve hukuka aykırı mı?
Kimse kusura bakmasın ama şiddeti, tacizi ve tecavüzü fiziksel gücü olana özelliklede erkeğe normal gören bir toplum, bunları yapanları panolarda görmeyi hak ediyor.
14 yaşındaki kıza tecavüz edip bütün yaşamını karartacak travma yaratan birisine 20 ay ceza veren bir hukuktansa bu yöntem daha adaletli geliyor bana.
Örneğin Halkın Partisinden Lefkoşa milletvekili Gülşah Sanver Manavoğlu şiddeti gösterdiği sopa ve kırbaç ile teşvik ediyorsa, resminin afişe edlmesini de hak ediyordur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.