Türkiye kökenli Meral Alma, Almanya'da adından sıkça söz ettiren genç kuşak ressamlardan. Renkleri adeta laboratuvar ortamında yeniden yorumlayan genç sanatçı, şu sıralar bir süre önce tamamladığı ülkenin en büyük yağlı boya tablosuyla yeniden gündemde.
Devasa boyutlardaki eserleriyle bilinen dünyaca ünlü Alman ressam Gerhard Richter'in 1986'da yaptığı 6 metre uzunluğunda 4 metre genişliğinde iki parçadan oluşan Victoria adlı tablosundan sonra Meral Alma sanat dünyasına yeni bir dev eser daha kazandırdı.
Alma'nın "Hayat Sirki" adını verdiği eser her biri 8 metreye 3 metre boyutunda iki parçadan oluşuyor. Eser şu anda Almanya'da sergilenen en büyük yağlı boya tablo. İki ton ağırlığındaki tablo, sergilendiği Karlsruhe'deki 1&1 adlı iş merkezine TIR'la taşındı ve vinçlerle yerine asıldı.
Meral Alma DW Türkçe'nin sorularını yanıtladı:
DW Türkçe: Almanya'nın en büyük resmini çizdiniz. Eser 1 Ekim'den bu yana Karlsruhe'de sergileniyor. Sadece nakliyesi ve montajı 3 gün sürdü. Bu eseri bize anlatır mısınız?
Meral Alma: Bu eser benim bugüne kadar en kapsamlı projem oldu. Eser üzerinde yaklaşık 12 ay boyunca çalıştım. Her biri yaklaşık 8 metreye, 3 metre 10 santim ebatında iki parçadan oluşan resmi özel kılan şey, ilk defa klasik ortamda sergilen bir resim, bir sahne, bir ışık enstalasyonuyla bütünlük kazanıyor. Ben burada hayatın tiyatrosunu anlatıyorum. İzleyiciyi yeni ve buna rağmen güvenilir bir dünyaya giriş yapmaya davet eden bir resim bu. Figürler, çevre, hikayeler, her şey hareket ediyor ve değişim halinde bulunuyor. Hiç bir şey sabit, geometrik ve düz değil. Resim, farklı ışık frekanslarına tepki gösteriyor. Işık verildiğinde karanlıkta parlamaya başlayan özel renk pigmentleriyle çalıştım.
Resim yapmaya nasıl başladınız?
Renkler, boyalar beni çocukluğumdan beri büyüler. Örneğin, ilkokuldayken mutfağı parlak maviye boyamaya karar vermiştim. Üstelik yere ve mobilyaların üzerine bir örtü falan da sermeden. Cep harçlığımdan biriktirerek satın aldığım bir kova boyayla başladım. İlkokuldan sonra beşinci ve altıncı sınıfta eyalet ve federal düzeyde yarışmalara katıldım ve başarılı sonuçlar elde ettim. Liseden mezun olduktan sonra farklı bir yol izlemiş olmama rağmen, resim yapmaya devam ettim. Alman Filolojisi ve Sosyoloji yüksek lisansımı bitirmeden kısa bir süre önce ressam olmaya karar verdim. ABD'de Cambridge'de kısa süre bir üniversitede ek dersler alıyordum. Sonrasında Düsseldorf'taki Sanat Akademisi'nde resim eğitimi almaya karar verdim. Böylece yaşantım hem rengarenk oldu oldu hem de daha çalkantılı, heyecan verici hale geldi.
Tarzınızı nasıl keşfettiniz?
Zaman zaman kendimi günlerce, haftalarca süren bir dürtünün etkisinde bulurum. Ve kendimi tüketene kadar renkleri tuvallere yansıtırım. Bunlar önceden tasarlanmış motifler değildir, boyama sürecinde ortaya çıkar. Kısmen, tuval olarak kullandığım zemine elle ve alışılmadık boyama araçlarıyla yaptığım resimler Pollock'un geliştirdiği “eylem resmini” anımsatır. Çalışmalarımda eylem resimlerinde olduğu gibi, sanatçıyı, yani kendimi, sadece zihinsel olarak değil, aynı zamanda fiziksel olarak da işin içine katarım. Tüm bedenimle tuvale dahil olurum. Düsseldorf Sanat Akademisi'nde okurken edindiğim bilgileri yeteneklerimle harmanlayarak bir tarz geliştirdim. Ama en önemlisi renklere ve ışığa olan tutkum ve bunu tuvale yansıtmam.
Bu tutku nereden geliyor?
Eserlerimi sanatseverlere hiç süzgeçten geçirmeden iletmek istiyorum. Bunun için de karakterler, anlar, duyumlar, deneyimler, düşünceler, hayattan gözlemlerden yararlanıyorum. 1908'de Henri Matisse, resmin amacının mümkün olan en büyük ifadeyi üretmek olduğunu söylemişti. Bu nedenle, eserlerimde gerçekçi şekil ve renk şemasından uzaklaşıyorum. Böylece resimlerim renklerin olanca gücüyle birleşerek evrensel renk algısı aracılığıyla izleyicilerde duygusal etkileşimlere yol açıyor. Ünlü ressam Franz Marc da renkleri belirli duygu alanlarına doğrudan dokunan güçler olarak görüyordu. Ben de buradan yola çıkarak bitkiler, kuvars, cam parçacıkları veya floresan fosforlu pigmentler gibi daha sıradışı malzemeler kullanıyorum. Bunu, geleneksel renklerin renk etkisi artık istenen etkiyi elde etmek için yeterli olmadığında kullanıyorum, ki bu genellikle böyle oluyor. Bu nedenle atölyemi bazen renk ürettiğim bir laboratuvara dönüştürüyorum.
Göçmen kökenli bir sanatçı olarak kültürel etkileşimlerin sanatınıza etkisi üzerine neler söylersiniz?
Almanya'da doğdum, Alman, Türk ve Arap kültürleriyle büyüdüm. Farklı kültürel özellikleri, deneyimleri ve etkileri zenginlik olarak görüyorum. Bunu birçok penceresi olan büyük bir evde yaşamaya benzetebilirsiniz. Bu bana olaylara ve insanlara farklı bakış açılarından bakma fırsatı veriyor. Tutumların ve deneyimlerin inanılmaz çeşitliliği bana size verilenlerle yetinmek yerine çok daha külfetli olsa bile, özgürlük ve huzur bulmak için kendi vizyonunuzu ve kişisel yolunuzu bulmanız gerektiğini öğretti.
Türkiye'de sergi açmayı düşünür müsünüz?
Almanya'da ve çok sayıda sergiler açtım ya da katıldım. Ama Türkiye'de hiç olmadı. Eserlerimin Almanya'daki etkiyi yaratarak Türkiye'de, İstanbul'da sergilenmesinden gurur duyarım. İstanbul benim için dünyanın en güzel şehirlerinden biri, hatta en güzel şehir. İki kıtanın, medeniyetlerin buluştuğu nokta. Buradan sanatın sesiyle tüm dünyaya etkili ve güçlü bir mesaj yollamak ne güzel olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.