Çocukluğunu, Fatih’te geçen ilk gençlik yıllarını, dedesinin evinde yaşadığı ve sinemaya gitmesine izin verilmeyen yıllarda nasıl eğlendiğini, Belgin Doruk’a hayran olduğunu, sinemaya tesadüfen başladıktan sonra “Günlük hayatta yapamadıklarımı filmlerde yapabiliyordum. Bu çok hoşuma gidiyordu, çünkü bir özgürlük gibiydi benim için” dediği ilk filmlerini, “Türkan Şoray kanunları”nın nasıl çıktığını ve nasıl kalktığını NTV Radyo'ya anlattı. "Sağlığın ne kadar önemli bir şey olduğunu öğrendim" diyen Şoray, "Çünkü çok büyük bir rahatsızlık geçirdim son iki yıldır. Şan, şöhret, mal, mülk, hiçbir şey önemli değil hayatta. Onlar hiçbir zaman insana mutluluk ve huzuru getirmiyor" ifadelerini kullandı.
SİNEMADA BAŞARILI OLMA NEDENİ
Çok çeşitli kadın karakterleri canlandırdım. Her konumdan, her sosyal sınıftan kadınlardı bunlar. Komedi filmleri dışında hep acı çeken, edilgen kadınlardı, ilk dönem Yeşilçam filmleri. 80’lerden sonra kadına toplumda da bakış açısının yavaş yavaş değişmeye başladığı dönemlerde, bu sefer farklı kadınları canlandırmaya başladım. Daha ayaklarının üstünde duran, daha kendi kararlarını verebilen kadınları da canlandırdım. Ama bütün o kadınlar, belki bütün oyuncular da söylüyor, gerçekten benim içimde var olan kadınlardı. Onların hiçbirine “A ben profesyonelce bu rolü oynayayım” diye bir şey hissetmedim. O kadınların acısını kamera önüne geçtiğim zaman hep yüreğimde hissettim, beynimde hissettim. Belki de sinemada biraz başarılı oldumsa belki bu sebepten diye düşünüyorum. Kendimi hiçbir zaman profesyonel bir oyuncu gibi görmediğim için. Hep heyecanla, ay bu sahneyi nasıl çekeceğiz, diye… Aslında çok da benim yapıma uygun rollerdi. Benim çok aşırı duygusal ve karamsar bir yapım vardır. Setlerde kolay oluyordu aslında hemen o ruh haline bürünmek.
"OYUNCULUĞUMU BEĞENECEK Mİ, KORKUSUYLA YAPTIM"
"İlk filmimden beri bana bütün yönetmenler çok emek verdiler. Bütün yönetmenlerin emeğiyle bir yere geldimse geldim. Ama mesela bende iz bırakan yönetmenlerden bir tanesi Lütfi Akad’dır. Setinde titrerdik. Bizim setlerimizde herkes saygılıydı, çıt çıkmazdı, ağız münakaşası olmazdı, kimse kimseye kötü laf etmezdi. Lütfi Akad’a belki yaşından dolayı falan da çok saygı duyardık. Ben “Oyunculuğumu beğenecek mi” korkusuyla yaptım her şeyi. “Ana” diye bir köy filmi yaptım. Arkasından Vesikalı Yarim’i yaptım. O filmden aldığım ödül, demek ki yönetmenden, setteki o korkunun mükafatını almışım… Bana derdi ki hep, sadece gözlerinle oynayacaksın! Onun o sözü hep aklımdaydı benim. Bütün ifadeni gözlerine vereceksin, kalbinden hissettiklerini gözlerine yansıtacaksın, derdi. Bir de sevgili Atıf Yılmaz’la çok anlaşırdık. O da dünya şekeri bir insandı. Onunla da hem kavga eder sette hem de birbirimizi çok severdik. Diğerleriyle de dostluğum hala bakidir."
İMKANIM OLSA, KADINLAR İÇİN HAYATI DEĞİŞTİRMEK İSTERDİM
"Çok şeyi değiştirmek isterdim. ama en çok değiştirmek istediğim bütün kadınların eğitimli olması. Kadına vahşetin, o zihniyetin artık değişmesi lazım ama yeni okudum Kasım’dan beri kaç kadın öldürülmüş! Artık bu haberleri okumayacağımız, duymayacağımız yeni yıllar gelsin inşallah. Kadınlarımız da mutlu olsun. Kadına cinsel ayrımcılık yapılmasın. İnşallah bunların yapılmadığı, kadınlara da güzel bir dünya olsun. Bu yeni yılda her şeyden önce kardeşlik öne çıksın, nefretler unutulsun, herkes birbirini sevsin, herkes birbirine yardımcı olsun. Ekonomik uçurumlar olmasın. İnsanlar için çok temennilerimiz var ama umutlarımız da hiçbir zaman eksilmiyor. İnsanımız güzeldir, inşallah her şeyin üstesinden geleceğiz. Çok güzel bir ülkemiz olacak, çok güzel yılbaşları kutlayacağız inşallah."
"ŞÖHRET, MAL MUTLULUK GETİRMİYOR"
"Sağlığın ne kadar önemli bir şey olduğunu öğrendim. Çünkü çok büyük bir rahatsızlık geçirdim son iki yıldır. İstediğiniz kadar şan, şöhret, mal, mülk, hiçbir şey önemli değil hayatta. Onlar hiçbir zaman insana mutluluk ve huzuru getirmiyor. Sağlıklı olup huzurlu ve sade bir yaşam, bunun güzelliğinin farkına vardım ben. Hırslardan uzak, olmayacak hayalleri kurmaktan uzak, elindekinin kıymetini, değerini bilerek, ona şükrederek yaşamak. Birazcık da kaderci olmak, çok büyük hırslardan arınmak… Huzur çok önemli olmaya başladı benim için. En büyük dileğim kızımın mutlu olması. Onun odasından duyduğum bir kahkaha bana dünyanın en güzel mükâfatı gibi geliyor. Kızımın kahkahalarını hep duyayım, o güler yüzlü olsun, mutlu olsun…"
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.