Türkiye ile Rusya arasındaki sorunların bir ziyarette sona ermesini beklemek hiç gerçekçi değil. Özellikle iki ülke arasında Suriye konusundaki makasın açıklığı düşünüldüğünde kısa vadede tam ve stratejik bir işbirliği mümkün görünmüyor. Buna karşılık, bu ziyaretten Suriye'ye ilişkin hiçbir şey çıkmadığı da söylenemez. Nelerin değiştiğini şöyle bir sıralayalım:
Söylem değişti
Kısa bir süre öncesine kadar iki ülke Suriye konusunda birbirine ağır suçlamalar yöneltiyordu. Rusya, Türkiye'yi IŞİD'e ve El Nusra'ya her türlü yardımı sağlamakla suçluyor; Türkiye ise Rusya'nın Suriye'yi bölmeye çalıştığını ve Akdeniz kıyısında "butik bir Nusayri devleti" kurmak istediğini ileri sürüyordu. Dahası, Türkiye, Rusya'nın IŞİD'i değil ılımlı muhalifleri ve sivil halkı vurduğunu iddia ediyordu. Ancak ziyaretten kısa bir süre öncesinde her iki tarafın da söylemi değişmeye başladı. Gelinen noktada Putin de Erdoğan da Suriye krizinin çözümü konusunda iki ülkenin hedeflerinin aynı olduğu, çözüme nasıl ulaşılacağı konusunda fikir ayrılıklarının sürdüğü söylemine döndü.
Özetle, artık iki ülkenin ortak bir mesajı var: Suriye konusunda birlikte çalışmak üzere anlaştık. Belki bu çok büyük bir değişim bekleyenlerin beklentilerini karşılamayabilir; fakat sahada yaşanabilecek gelişmelerin habercisi olduğu açık.
Uygulamada değişim var mı?
Uygulamada büyük değişim var mı? Hayır. Küçük, taktik ama önemli değişimler var mı? Evet, başladı.
İlk adım iki ülke arasında istihbarat, dışişleri bakanlığı ve askeri temsilcilerinin bulunduğu üçlü bir mekanizma kurulması oldu.
Diplomasi ayağı, Suriye'de çözümün nasıl sağlanacağına ilişkin diplomatik müzakerelere ilişkin görüşmeler olacağını gösteriyor. Batı basınında yanlış tercümeye dayanarak çıkan bazı haberlerin tersine Türkiye hâlâ Esad'ın siyasi geçiş sürecinde görevde kalmasını kabul etmiş değil. Fakat bu konuda Türkiye'nin kullandığı dilin yumuşadığı açık. Sahada kritik konulardaki işbirliği Türkiye'nin Esad söylemini yumuşatabilir.
Mekanizmanın istihbarat ayağı en kritik boyutu gibi görünüyor. Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Rusya ile "nerelerin vurulmaması gerektiği" konusunda işbirliği yapılacağını söyledi. Bunu tamamlayan söylem ise terörle mücadele konusunda işbirliği yapılacağı oldu. IŞİD'in yanı sıra diğer terör örgütleri konusunda da işbirliği yapılacağının belirtilmesi kritikti. Çavuşoğlu bir açıklamasında Nusra'nın El Kaide'den ayrılmasının altını çizerek bu ayrılmanın sonucunda kimlerin ılımlı muhaliflerin yanında olacağının önemli olduğunu belirtti. Üstelik yabancı savaşçıların da ılımlı olarak düşünülemeyeceğini söyledi. Bu durum Türkiye'nin söylemindeki ve yakın gelecekteki uygulamasındaki en önemli değişikliklerden birisinin güçlü bir sinyali olarak kabul edilebilir.
Türkiye'nin önceki aylarda Nusra'nın bel kemiğini oluşturduğu Fetih Ordusu'nu "ılımlı muhalifler" safında tanımlamasına göre söylem değiştirdiği açık. Üstelik, Çavuşoğlu'nun Nusra'daki Suriyeliler ile yabancılar arasındaki ayrımı vurgulaması daha da ilginç. Çünkü bu grubun içindeki yabancıların bir kısmının Kafkasya ve Orta Asya gibi Rusya'nın tehdit algıladığı bölgelerden geldiği biliniyor.
Askeri boyut ise daha çok harekât merkezli ön plana çıkıyor. Kamuoyuna ilk açıklanan husus 24 Kasım'daki olayın tekrarlanmasını engellemek oldu. Ancak ikinci somut gelişme askeri alanda yaşandı. Üçlü Mekanizma üyelerinin Rusya'ya hareket etmesinin ertesi günü Suriye hava sahasının Türk uçaklarına yeniden açıldığının ileri sürülmesi işbirliğinin olası bir "kaza"yı engellemenin ötesine geçeceğini gösteriyor.
Her şey Halep'in kuzeyinde şekilleniyor
Rusya için Halep'in tekrar rejimin kontrolüne girmesi silahlı çatışmanın bitirilmesinde anahtar rol oynuyor. Türkiye için Halep birkaç ay öncesine kadar rejimin devrilmesinin anahtarı olarak görülüyordu. Fakat artık bu ihtimal neredeyse ortadan kalktı. Halep, şimdilerde Suriye'nin kuzeyinde PKK kontrolünde bir Kürt devleti oluşmasının önündeki engel olarak stratejik bir öneme sahip. Aylardır Türkiye-Rusya ilişkilerinde bir sorun kaynağı olan Halep'in bir süre sonra önce örtük, sonra gizli, en sonunda da açık bir işbirliği yaratması şaşırtıcı olmamalı.
Türk yetkililerin Moskova'da PYD konusunu gündeme getirdiği ve Rusya'nın PYD'ye verdiği desteği kesmesini istediği biliniyor. Şu ana kadar Rusya'nın PYD'ye verdiği desteği kesmeye niyeti yok. Çünkü Halep'in kuşatılmasında PYD'nin stratejik bölgeleri kontrol ederek kritik bir rol üstlendiği açık. Bu noktada devreye Rusya'nın Türkiye'den beklentisi giriyor. Rusya, Türkiye'nin silahlı muhalif grupları desteklemeyi sona erdirmesini istiyor. Aslında denklem basit ama uygulaması zor: Türkiye muhaliflere desteğini keserse Rusya'nın Halep'te PYD'ye ihtiyacı kalmaz.
Peki ya Suriye'nin geri kalanı?
Belki de Suriye konusunda Rusya ve Türkiye'nin nadir ortak düşündüğü konulardan birisi ABD'nin IŞİD'in boşalttığı alanlarda hakimiyet kurması. ABD, sahadaki kara gücü olarak PYD'yi seçtikten sonra Rusya, PYD'yi desteklemekten vazgeçmedi. Ama özellikle ülkenin kuzeydoğusunda rejim ile PYD'ye bağlı güçler arasındaki kısa süreli ve yerel çatışmalar hissedilir ölçüde arttı. Suriye'de rejimin de muhaliflerin de ayakta kalabilmesi Halep'teki çatışmaların sonucuna bağlı. Fakat ABD'nin bu süreçte IŞİD'i PYD aracılığıyla adım adım süpürdüğü ve yerine uzun vadede Şam'ın otoritesini de tanımakta güçlük çıkaracağı bir PYD bölgesi yarattığı görülüyor. İşte, Suriye hava sahasının Türk uçaklarına yeniden açılması bu perspektifte okunmalı. Türkiye, Fırat'ın batısını kırmızı çizgi ilan ettikten sonra açık ya da kapalı olarak PYD'ye bağlı silahlı grupları vurmuştu. Ancak hava kuvvetlerinin kullanılamaması Türkiye'nin YPG üzerindeki caydırıcılığını ciddi ölçüde azaltmıştı.
Bu sürecin üzerinden aylar geçti. ABD, İngiltere ve diğer Avrupa ülkeleri YPG ile bu kadar iç içe geçmişken Türkiye'nin YPG'yi havadan vurması zor. Fakat IŞİD'le mücadele çerçevesinde Türkiye ile Rusya bir ortak zemin yakalayabilir. Kim bilir; Halep'in kuzeyindeki muhalifler hava desteğiyle batıdan IŞİD mevzilerine girebilir ve ABD desteğindeki PYD ilerlemesinin ve Suriye'nin kuzeyindeki Kürt bölgesini birleştirmesini engellemesinin yolu bu olabilir. Ancak bunun önünde hala birçok küçük ama önemli engel var.
Özetle, Erdoğan-Putin görüşmesinden İran'ı da içeren bölgesel bir işbirliği çıkmadı. Zaten çıkması da beklenmiyordu. Fakat atılan küçük ama kritik adımların önemi küçümsenmemeli. Son yıllarda Suriye'de atılan küçük adımların önemi anında fark edilemedi. Fakat etkisi kısa süre sonra kendisini göstermeye başladı. Birkaç gün önce başlayan süreç sahadaki kesin etkisini ekim ayı gibi gösterecektir. Elbette öncesinde ilişkilerde yeni bir kırılmayı tetikleyecek yeni bir sürpriz olmazsa.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.