İstanbul Havalimanı inşaatında kölelik koşullarına isyan ettikleri için tutuklanan bir işçi "Geleni geçeni dövüyorlardı. Ben de şiddetli bir şekilde dayak yedim. Mesela birini gösterip kim olduğunu soruyor. ‘Bilmiyorum, tanımıyorum’ dediğin an ‘Beraber eylem yapıyorsunuz, nasıl tanımıyorsunuz’ deyip tekme tokat vuruyorlardı" diye konuştu.
Kötü çalışma koşullarına karşı çıkıp iş bırakan, sonra da tutuklanan İstanbul Havalimanı inşaatında çalışan bir işçi, yaşadığı süreci Evrensel’den Vedat Yalvaç‘a anlattı. Gözaltı sırasında jandarma tarafından darbedildiklerini anlatan işçi, Geleni geçeni dövüyorlardı. Ben de şiddetli bir şekilde dayak yedim. Mesela birini gösterip kim olduğunu soruyor. ‘Bilmiyorum, tanımıyorum’ dediğin an ‘Beraber eylem yapıyorsunuz, nasıl tanımıyorsunuz’ deyip tekme tokat vuruyorlardı. Boynunu sıkıyorlar, karnına vuruyorlar, tekmeliyorlar. Sancılı bir süreç yaşadık gözaltında” dedi.
SÜREKLİ ‘HADİ HADİ’ VARDI”
Yalvaç‘a konuşan işçi çalışma koşullarını şöyle anlatıyor; “Orada şöyle bir ortam vardı. Mesala susadın, ekipte su yok. Su içmeye gideceksin. Yaklaşık 500 metre yürüyorsun. O koskoca alanda 500 metre yürümek en az 10-15 dakika. O arada formen ya da mühendis gelirse ne oldu, nereye gittin diye ayrıca fırça yiyorsun. Tuvaletler pislik içerisinde. Sürekli hadi hadi vardı. ‘Hadi yapın, hadi bitirin, hadi biraz daha çabuk, hadi bugün bitirelim, akşama yapalım, akşama bitirelim’ gibi sürekli baskı vardı. Sahada yemek sıkıntısı vardı. Yemek geliyordu ama yetmiyordu. Bir de çok sıra bekliyorduk. Bazen yarım saat, bazen de 45 dakika sırada beklediğimi hatırlıyorum. Kuyruk oluşuyor böyle zikzaklı oluyor, dışarı da uzayıp gidiyor sıra. O derece kalabalık. Beyaz yakalıların yemekhanesi kapalı alanlar, işçilerin dışarıda. Yağmurda çamurda o soğukta oraya gitmek, bir de her gün gitmek ayrı bir dert. Mühendislerin yemekleri daha güzel, temiz. Bir de bizimkilere bakıyorsun, temizi bıraktım yeter ki içeri alsınlar o da yok. Oranın soğuğu da anlatılmaz, öyle böyle değil. Yazın soğuk su bulamıyorsun. Mesela işten paydos ettik saat 19:00’da. Üstünü başını değiştiriyorsun havlunu alıp banyoya geçtin su yok. 9-10’a kadar suyun gelmesini bekliyorsun. Kışın da sıcak su yok, tank kapasitesi çok az çünkü. Herkes aynı anda çıktığı için yetmiyor. En iyi ihtimalle 9’a kadar bekliyorsun. Öte yandan haftada en az iki gün mesaiye kalmak zorundasın. Buna rağmen maaş 2 bin 300’ü geçmiyordu. İlk başta iyi maaş veriyorlar diye gittim oraya ama baktım hafta sonları çalışılıyor, akşamları ekstra çalışılıyor, bunlarla birlikte 2 bin 300 lira veriliyor.”
‘BU SIKINTILARI BEN DE YAŞADIĞIM İÇİN GREVE KATILDIM’
“Çalıştığım eski firmadaki formeni arayıp iş aradığımı söyledim. Aradı gittim. O gün de eylem oldu” diyen işçi sonrasında yaşadıklarını şu şekilde anlattı: “Bu sıkıntıları ben de yaşadım, düzeltilmesini istiyordum. Greve katıldım ben de öğleden sonra. Akşama kadar birlikte hareket ettik işçilerle. Orada öyle bir atmosfer var ki; biri bir şey yapsa, herkes yapacak. Çünkü iç içesiniz. Hele ki işe gidiş saatlerinde hemen hemen bütün işçiler, aynı saatte birbirlerine bakıyorlar. Biri bir şeyler yapsa, yüzlerce kişi hak verse ne olur, büyük bir kalabalık olur. Kendiliğinden bir kişi sıkıntısını dile getirmiştir, yolu kapatmıştır, onu gören onlarca, yüzlerce kişi destek vermiştir, yüzlerce kişiyi gören binlerce kişi de o yüzlerce kişiye destek vermiştir. Ben de oraya geliyordum, yolda öğrendim grev olduğunu. Gelmişken destek olayım dedim. Sonuçta kötü bir şey yapmıyoruz. Sadece düzgün ve verimli çalışmak için bize verilen hakların yerine getirilmesini istiyoruz. Bunları çok gördüler işçilere. İlk başlarda ‘Siz işinizin başına gidin biz yapacağız’ diye geçiştirmeye başladılar. Kabul edilmedi. İGA bu talepleri karşılayabilecek durumda. Türkiye’nin koskoca 5 şirketi. Basit şirketler değil. Ama onlar da bugün bunları kabul edersek yarın başka şeyler de talep edecekler, başka yerlerdeki inşaatlarımıza da yansıyacak kaygısıyla hep geçiştirdiler. Bir de hükümetin kolluk kuvvetlerini arkalarına aldılar. O şekilde bizi bastırdılar, sindirdiler.”
‘TUTUKLANACAĞIMIZI HİÇ BEKLEMİYORDUK’
Jandarmanın gece 03:00’te koğuşa geldiğini belirten işçi, “Tutuklanacağımızı hiç beklemiyorduk. Benim yaptığım hiçbir şey yok. Sadece yürüyüşe katıldım. Üzerimde ne varsa alıp gözaltına aldılar. Neden olduğunu soruyorum, konuşmama dahi izin vermiyorlar. Kamp amirliğine götürdüler. Geleni geçeni dövüyorlardı. Ben de şiddetli bir şekilde dayak yedim. Mesela birini gösterip kim olduğunu soruyor. ‘Bilmiyorum, tanımıyorum’ dediğin an ‘Beraber eylem yapıyorsunuz, nasıl tanımıyorsunuz’ deyip tekme tokat vuruyorlardı. Boynunu sıkıyorlar, karnına vuruyorlar, tekmeliyorlar. Sancılı bir süreç yaşadık gözaltında” dedi.
Daha sonra Arnavutköy Karakoluna götürüldüklerini aktaran işçi şöyle devam etti: “Oradan hastaneye gittik. Darp raporu aldık sözde. Kelepçeler çok sıkıydı, ellerimiz morardı. Ama doktora gösteriyoruz, kelepçeyi dahi açtırmadı. Kelepçeyi çıkartır diyorum, gerek yok diyor. 5 metre karelik alanda 20 kişi kalıyorduk. Ne yatabiliyorduk, ne uzanabiliyorduk, ne de oturabiliyorduk. Yani üst üsteydik. İki koğuş vardı, ikisinde de aynı durum vardı. Hayvanları ahıra soktuğunda bile o muameleyi yapmazsın yani. 1 buçuk gün orada kaldık. Daha sonra Sarıyer’e götürüldük. Bir gece de orada kaldıktan sonra mahkemeye çıkarıldık. 12 saat boyunca kelepçeli kaldık. Yemeğimizi, suyumuzu içemiyorduk. Mahkemede de sanki yukarıdan gelen bir karar vardı. Hiçbir sorgu sual yok. ‘Anlat, otur’ sadece. Hiçbir şey sormadı. Direkt cezaevine gönderdiler."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.