Görünen o ki; ülkeye haciz gelmiş.
Anamız, bakamadığı çocuklarını bize gönderdi bakalım büyütelim diye, şimdi de ara sıra gönderdiği harçlıkların hesabını yapıyormuş.
Ödeyemediğimiz için de, elektriğimizi, telefonumuzu ve limanlarımızı alacakmış elimizden.
Yani, haciz koymuş ülkeye.
Ama bizim başbakan yardımcımız uyanık, Türkiye Hükümetinin bakamadığı evlatlarına harcanan gideri Rumlar ödesin diyor.
“Eğer” diyor “Rumlar bize ambargo koymasaydı , biz de AB’den IMF’den para alacaktık, ya da mallarımızı satıp geçinecektik”.
Aslında son söylediği çok da yanlış değil.
Ambargolar olmasaydı, kendi kendimize bakabilecektik.
Ama, bunu Sn. Denktaş’ın söylemesi garip.
Hem Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ortağı olmayı reddedip, federasyona sıcak bakmıyor, hem de, Kıbrıs Cumhuriyetine verilen AB yardımlarından payını istiyor.
Hadi onu geçtim, neyi ihraç edecekti?
Çalışır durumda olduğu halde kapattırılan fabrikalarda üretilenleri mi, yoksa, kurutulan narenciyeyi mi?
Yalan mı?
Eğer fabrikalar kapatılmasaydı, ya da narenciye kurutulmayıp, iç piyasada değerlendirilseydi, ambargoya rağmen, ekonomimiz daha iyi durumda olmayacak mıydı?
Elbette ki, ambargolar, ekonomik gelişmemize vurulan çok büyük darbe ama kendi iç piyasamızın ihtiyaçlarını karşılamak için yapılan üretime kim ambargo koydu?
Eğer Allah’ın plastik leğenini bile ithal ediyor duruma geldiysek, bunun suçlusu kim?
Kimin koyduğu ambargo sayesinde, ülkede yetişen portakal suyu yerine market raflarını ithal portakal suları dolduruyor?
Eğri oturup doğru konuşalım.
Bu gün bu haldeysek, Rumların ve Dünyanın koyduğu ambargolar kadar, Türkiye Hükümetlerinin koyduğu ambargoların da etkisi büyük.
Tüm muslukları kapatıp, 10 kişilik hamam da 100 kişiyi yıkamaya kalkarsanız elbette ki, taşıma suya ihtiyacınız olur.
Şimdi yine bazıları, beni “Türkiye düşmanı” ilan edecektir.
“Buraya gelen Anadolu halkı bizim kardeşimiz, onlara harcanan parayı mı konu ediyorsun” diyecekler.
Hatta beni ayıplayacaklar.
İyi de ben, TC Hükümetinin bakmakla mükellef olduğu vatandaşlarına bakmayıp, buraya göç etmek zorunda bırakıldıklarını, dolayısıyla, bütçede açık çıktığını söylüyorsam,
Kardeşlerimizle bölüştüğümüz hizmetleri konu ederek ayıp ediyorsam, anamızın, kardeşlerimize gönderdiği harçlığı konu edip, borç sayması ayıp değil mi?
Hadi Kıbrıslıları evlattan saymıyor peki, buraya gelmeye mecbur ettiği öz çocuklarını ?
Onlara ayıp olmuyor mu?
Hadi diyelim anamız, “bu işin ayıbı yok , ben parayı borç olarak verdim verdiğim parayı isterim” dedi.
Peki o zaman, bu vesayet neden?
Neden, merkez bankasından, yürütmeye kadar her icraatın kararını anamız veriyor?
Karar almada anamız da, iş paraya gelince mi, analığını unutuyor?
Unutsun, kimsenin itirazı yok.
Hatta memnun dahi oluruz ama tamamen unutsun ki, biz de ayaklarımızın üzerinde durmanın mutluluğunu ve onurunu yaşayabilelim.
Gerekirse borcumuzu da ödeyip, ülkemizi hacizden kurtaralım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.