Bindik bir seçim alametine gidiyoruz felakete demek istemiyorum. Ancak bölgemizde yaşananlar nedeniyle bir bilinmeze doğru yol aldığımız da bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Kıbrıs ile ilgili geçmişteki gelişmeler ve düşünülenler ile günümüzdeki düşünülenleri de sanırım bilmemiz gerekir.
İsterseniz Türkiye’nin önceleri Kıbrıs diye bir sorunumuz yok denilen yıllara, sonrasında da Menderes ile başlayan ve ilgi alanına dönüşen yıllara dönelim.
Türkiye, 29 Kasım 1947 tarihinde kurulan İsrail’i, Tek partili devrin İslamcı-Türkçü Başbakan Şemsettin Günaltay tarafından kökeninde İbrani’lik olduğu iddia edilen Şemşettin Günaltay tarafından tanındı. 14 Ocak 1949 yılında Başbakan olan Şemsettin Günaltay, 2 ay sonra, 14. Başbakan olarak İsrail’itanıyan anlaşmaya imza attı.
Hemen bir yıl sonra da 9 Mart 1950’de Tel-Aviv’de elçilik açtı. Ancak Türkiye ilk elçisini 1952 yılında gönderdi. Özellikle Mısır ve Arap ülkeleri tarafından tanınmayan İsrail, 1959 yılında Kıbrıs’ta her iki toplum ile ikili ilişki kurmak istiyorum açıklamasına Makarios’tan ret Dr. Fazıl Küçük’ten ise ılımlı olabilir cevabı aldı. Hatta daha sonra Dr. Fazıl Küçük’ün askeri eğitim ve lojistik destek istediği iddialarına ise İsrail’in hayır dediği ancak yakınlaşmayı sürdürdüğü öne sürüldü. 1954 yıllarında Türk Takımlarının İsrail ile İsrail’de maç yapmaları da bu yakınlaşmanın semeresi olarak görülür.
Türkiye Başbakan Yardımcılığının yanısıra Dışişleri Bakanı da olan Fatih Rüştü Zorlu 1957 yılında Kıbrıs Türklerini EOKA terörüne karşı korumak için Türk Mukavemet Teşkilatı'nın kurulmasını sağladı.
Menderes ile Dışişlerinde güttüğü politika NATO’ya bağlılığa dayanmakla birlikte, Türkiye'nin ekonomik büyümesi için Amerika’dan azami miktarda mali kaynak sağlamaya yönelikti. 1974'te Bülent Ecevit'in başbakanlığı döneminde Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından gerçekleştirilen Kıbrıs Harekâtı'nın hukuki dayanağı, Fatin Rüştü Zorlu'nun 11 Şubat 1959'da İsviçre'de Yunanistan ve Birleşik Krallık ile birlikte imzaladığı Zürih Antlaşması'ndaki Garantörlük hükmüne dayanmaktadır.
İsrail bu sürede Yunanistan ile de ilişki kurmak istedi. Ancak Yunanistan, Mısır’da yaşayan 72 bin Yunanlı nedeniyle bu isteğe soğuk baktı. Bölgede yalnız kalan İsrail, rotasını ilgi gördüğü Türkiye’ye çevirdi. 4 Temmuz 1950’de Modus Vivendi ve Ticaret ve Ödeme antlaşması ile Türkiye-İsrail arasında ilk resmi diplomatik ilişki de başlamışoldu. Bu durum, İsrail’in bölgedeki yalnızlığının kırılması açısından çok önemli bir olay oldu. Bu ilişki Menderes hükümetince İsrail’in ilişkilerini daha ileri taşıdı.
1973 yılında İsrail ile Mısır arasında meydana gelen ve ismine İsrail’in kutsal ayına denk geldiği için Yom-Kippur denilen savaşta, ABD’nin lojistik destek vermek istediği İngiltere’ye üslerini kullandırmayınca, ABD Polonya’dan uçak kaldırarak destek verdi. Ve sonrasında da Ortadoğu’yu kendine göre yeniden şekillendirmek için kolları sıvadı. Tabi Kıbrıs’ta bundan nasibini aldı.
Türkiye – İsrail arasında Çiller Hükümeti döneminde, 23 Şubat 1996 tarihindeAskeri Eğitim işbirliği, Erbakan zamanında da 28 Ağustos 1996’da Savunma Sanayi İşbirliği ve Uçakların Modernizasyon anlaşması imzalandı. Hatta AKP döneminde İsrail lobisiniyanına çekmek isteyen hükümetin GAP'ın bütün sulama ihalesini kazanmış olan İsrail şirketi, Dankner Tavura'ya hak ediş olarak, 3,8 milyar YTL ödediği öne sürüldü..
Böylelikle Türkiye – İsrail işbirliği son döneme kadar geldi. Hatta Navian ve Tamar bölgesinde çıkan gazın taşınması için boru hattını Zorlu ile yapılacağı bile anlaşılmıştı. Hatta bu hattın 2016-17’de yapımına başlanacağı da ön görülmüştü. Taa ki, Marmara Gemisi olayı ile One Minute olayının patlak vermesine kadar.
Neyse ipler gerginleştikten Kıbrıs’a dönersek, buralarda da siyasetin ve politik konjonktürün değiştiğini görürüz. ABD ve İsrail ile ipler gerilince ABD yanlısı politika izleyen Ahmet Davutoğlu, önce görevden alındı. Bu devirde yıldızı parlayan Kudret Özersay’ın da ağır ağır gerilediğini görürüz.
Tabi Türkiye – İsrail ilişkilerinin iyi gittiği devrede keza Özdil Nami’nin yıldızının da parladığına şahit oluruz. Karpaz’da yapılan ve bir İsraillinin sahibi olduğu Marina’nın Özdil Nami’nin babasının Genel Koordinatörlüğünü yaptığını da hatırlayanımız bilir.
Tabi yine bu zamanlarda İsrailliler tarafından yapılan yurt ve inşaatların da Nami’lerin şirketleri tarafından yapılması İsrail’in buralarda yaptığı yatırımların ve verdiği önemi gösterir.
İsrailli iş adamının Karpaz Gate Marina’ya özerklik istemesi, kontrol ve denetim ile kimlerin girip çıktığının sorgulanmamasını istemesi ayrıca kendisine Marina için verilen alana villalar yaparak yalnız yabancılara satmak istemesi de bu tarihlerdedir. Tabi o devirde bu isteğe Maliye Bakanı Ersin Tatar karşı çıkmış ve sonrasında da iyiki karşı çıkarak gelmesi muhtemel tehlikeyi önledi dedirtmişti.
Gerginlik sonrasında, Özdil Nami’nin de siyasi yıldızının sönmeye yüz tutması sanırım Türkiye – İsrail arasındaki son durumlara bağlıdır.
Türkiye ile yaşanan gerginlik İsrail’i Kıbrıs’a ve Yunanistan’a yaklaştı. Önceleri Kıbrıs Türk toplumuna yakın olan hatta iki bölgeliliği savunan İsrail bugün siyasi görüşünü değiştirerek karşı bir politika üretti. Yunanistan ile Güney Kıbrıs ile askeri tatbikatlar yapmaya başladı.
ABD ‘Batmayan Uçak Gemisi ‘ olarak gördüğü Kıbrıs’ta önceleri iki bölgeliliği savunurken birden rota değiştirdi ve İsrail ile başka başka planlar üretmeye başladı. Bizler Ye Yememin Partisinin girdiği seçimleri konuşurken, birileri buraları için başka hesaplar yapıyor.Uyanık olmalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.