Bir tarafta çözüm müzakereleri, diğer yanda Kıbrıs tanıtım fuarı.
Cumhurbaşkanı, heyetiyle çözüm peşinde.
Hükümet, top yekun İstanbul’da fuarda.
Kime neyi tanıtıyorlar belli değil.
Üniversiteler tanıtılacakmış(!)
Ama garip olan ,bütün hükümet yetkilileri orada.
KKTC’yi böyle tanıtacaklar besbelli.
Çözüm görüşmeleri cephesinde sancılı bir süreç var.
Kah sevindirici haberler geliyor, kah gerginliğin haberi.
Hükümette “tıs” yok.
Ama ne zaman ki, Türkiye cephesinden bu çözüme engel olacak bir açıklama yapılıyor, işte o zaman bizim hükümet yetkilileri heyecana kapılıp, açıklama üzerine açıklama yapıyor.
“Mal mülk vermeyiz” açıklamaları yapılınca da, Kıbrıs’taki çözüm karşıtlarından sevinç nidaları yükseliyor.
Garip olan, çözüm olmayacağı için sevinenler, aynı zamanda bu ülkeyi yönetmiş hatta hala daha yönetmekte olan siyasiler ama aynı zamanda kendi bulundukları mevkileri inkar edip ilhak isteyenler de aynı siyasiler.
Hem çözüm olmasın KKTC kalsın diyorlar hem de, KKTC’yi yok sayıp, Türkiye’nin alt yönetimi gibi davranıyorlar.
Olan çocuklarımızın geleceğine oluyor.
Çünkü çocuklarımız, iyiden iyiye kimliksizleştiriliyorlar.
Çocuklarımızın geleceği yok edilirken, bir çok akbaba da ,geleceğe ait hayallerimizi,ganimet sayarak talan ediyor..
Hani “ Bana neci” toplum olduk diyoruz ya tam aksine “Bana verci” toplum olmuşuz da haberimiz yok.
Toplumsal kurtuluşun gerçek var oluş olduğunu unutmuş,çıkarcı yaklaşımlarla bireysel kurtuluşu seçecek kadar küçülmüşüz.
“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” zihniyetinin de ötesine geçip; “çıkarıma ters düşeni sokan yılan bin yaşasın” zihniyetiyle, yılanları, çıyanları bile besler olmuşuz..
“Gemisini kurtaran kaptan” deyip,herkes, asıl gemiyi terk ederek bir filikaya kaptan olmuş.
Ne yazık ki, şu anda ülkede yaşanan fırtınada tüm filikaların alabora olacağı gerçeğini düşünmeden hareket eder olmuşuz..
Velhasıl, “Biz” olamayıp “ben” kalmayı seçmişiz ve bu gün de onun olumsuz sonuçlarını yaşıyoruz.
“Biz” değil de , “ben” olmayı seçimizden, siyasiler nemalanırken; en büyük zararı yine “ben” davrananlar olarak biz görüyoruz .
Politikacılar gelecek üzerinde çıkar planları yapıyor ama ne yazık ki bu planlarda yer almayan tek şey insan ve biz sessizliğimizle dışta bırakılmaya onay veriyoruz.
Her canı yanan, bağırıp “Susma sustukça sıra sana gelecek” diyor ama diğer canı yanan, bağırdığında suskun kalmayı seçiyor.
Tıpkı dünkü üretici eyleminde olduğu gibi.
Üretici bağırdı ama kimse duymadı.
Sesine ses olmadı.
Peki ne olacak bunun sonucunda?
Yarın bu sorunlara çözüm bulması gerekenler çıkıp, “Ülkede üretim yok, Türkiye’ye mahkumuz” diyecek ve olası bir çözümü de engellemeye çalışacak.
Benzine, arpaya, suya dünya kadar zam yapıp çiftçinin üretmesini engellersen tabi ki üretim olmaz.
Otellerden, casinolardan elektrik parası almayıp, tüm yükü sanayicinin sırtına yüklersen tabi ki üretim olmayacak.
Üretim olmazsa ne olacak?
Olan halka olacak.
Ne ekonomi kalacak ne de bağımsızlık.
Bu yüzden dün üreticiler “susma sıra sana da gelecek dedi” ama biz yine sustuk.
Oysa sıra herkese geldi artık ama ne yazık ki ya çıkarlardan ya da kendi sorunumuz ekseninde dolaştığımızdan bunu göremiyoruz.
Kendimizi, “Biz” olarak görmediğimiz ve yaşanan sorunları kendimize ait hissetmediğimiz müddetçe; bir arpa boyu yol alamayacağımız gün gibi aşikar olduğu halde göremiyoruz, ya da görmek istemiyoruz.
Toplum olarak ,ekonomiden tutun da ,eğitime,sağlığa hatta yaşam hakkımıza kadar dibe vurduğumuz kesin.
Artık,öz eleştiri yaparak kendimizi düzeltmemizin ve kendimize güvenmemizin zamanı gelmedi mi?
Öyle “ birlik, beraberlik,dayanışma”, “hükümet istifa” gibi sadece sloganlarda kalan söylemlerle ,birkaç saat içinde , bir yerde toplanıp ; alkışlayıp eve dönmeyle bu yok oluş engellenebilir mi?
Önce sorunu yaşayanın sorununu hissetmek gerek.
Acıyı hissedeceksin ve kalbin sızlayacak..
Açlığı hissedeceksin ve midene ağrılar saplanacak…
Yok oluşu hissedeceksin ve kafanda uğultular başlayacak..
Hissedeceksin ki, çözüme katkın da hissettiğin oranda olsun.
Şu anki siyasi yapıdan ya da siyasilerden, çözüm yönünde herkes gibi benim de bir beklentim yok.
Ama Cumhurbaşkanının önderliğinde çözüm yönünde yakalanan bir ivme var.
Artık sendikalar da, sivil toplum örgütleri de, halk olarak bizler de silkinip kendimize gelmeliyiz.
Sendikalar ve Sivil Toplum Örgütleri, samimi olmalı ve çözüm yolunda halkı birleştirerek “biz” olmayı başarmalıdırlar.
Zira biz neyi istersek hayatımızda o olacaktır.
Ya çözüm , ya yok oluş.
Ha Kıbrıs’ın kuzeyinde yine birileri olacak.
Ama adına Kıbrıslı mı denecek bilinmez.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.